Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu
- Neden çocuklar için yazıyorsunuz?
Benim çocuk edebiyatı ile buluşmam çok geç oldu. İktisat okudum. Bu alanda on sekiz yıl çalıştıktan sonra yazmaya başladım. Sonrasında ise tutkuyla bağlandım. Üniversite sınavına bir daha girme şansım olsa, şimdiki aklımla tercih yapsaydım, herhalde bu kez edebiyatı seçerdim. Ama sanırım çocukları çok sevdiğim için onlarla ilgili başka bir alan da beni aynı düzeyde mutlu ederdi.
Kimi arkadaşlarım, tanıdıklarım zaman zaman bana, “Yetişkinler için ne zaman yazacaksın?” diye soruyorlar, “Hiçbir zaman,” diye yanıtlıyorum. Cevabımın ardında çocuklara olan sevgimin yanı sıra, çocuk edebiyatının önemine olan inancım yatıyor. Onların sorusundaki çocuk edebiyatını küçümseme imasını anlıyorum elbette, ama ben tam aksini düşünüyorum. Yetişkin edebiyatında gerekmemesine rağmen, iyi bir çocuk kitabı hayata dair çok önemli şeyleri, çok duru, çok yalın bir şekilde ifade eder, etmek zorundadır. Dolayısıyla yetişkin edebiyatından daha zor ve daha fazla özen gerektiriyor. Bu zenginleştirici uğraşı çok önemsiyor ve seviyorum.
- Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?
Kitapla ilgili ilk anım, sobanın başına toplandığımız gecelerde babamın kahverengi deri kaplı bir kitaptan bize masallar okumasıydı. Kitap eski yazıyla yazılmıştı, yalnızca babamın okuyabiliyor olması sanki masalların sihrini artırıyordu. Belki de bu büyülü anıların güzelliği zihnimin gerilerinden çıkıp, Berber Pire Tellal Deve kitabımdaki “İyi bir masal dinlemenin keyfini / Ben, değil bir iki elmaya / Değişmem dünyalara” dizelerini yazmama neden olmuştur.
İlk okuduğum kitap Gundula olabilir. Kardeşini kıskanan bir kızın hikâyesiydi. Ben de kardeşimi çok kıskandığım için bana hediye edilmişti. Ancak nedense annemle babamın beklentilerinin aksine, kitap duygularımla yüzleşmemi sağlamamış, Gundula’yı kardeşini kıskandığı için çok ayıplamıştım.
İlkokul yıllarıma Kemalettin Tuğcu kitapları damgasını vurdu. Tuğcu’nun yarattığı acıklı dünyalara çok üzülüyordum. Şimdi bunların ötekini anlama, her insanın heybesinin çeşit çeşit yaşam birikimi, dert ve sevinçle dolu olabileceğini gösterdiğini düşünüyorum. Çocuk Kalbi, Pal Sokağı Çocukları ve Pollyanna da en sevdiğim kitaplar arasındaydı.
- Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?
Olmaz mı! Belki bencilce gelecek, ama bütün iyi kitapları yazmış olmayı isterdim. Keşke, Harry Potter’ları ben yazsaydım ve çocuklar benim sayemde hayali asalarını sallayarak maceradan maceraya atılsalardı, keşke Hababam Sınıfı’nı ben yazsaydım da Kel Mahmut’lar, İnek Şaban’lar benim kalemimden çıkmış olsaydı. En büyük dileğim bugünün çocuklarının ileride bugün bana sorduğunuz, “Çocukken hangi kitabı okudunuz?” sorusunu benim kitaplarımı da sayarak yanıtlamaları.
- Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?
Bugünlerde Cynthia Kadohata’nın Kira-Kira isimli kitabını okuyorum. Japonca’da ışıltılı, parlak anlamına geliyormuş. Amerika’ya göç etmiş, bir Japon ailesinin yaşadıklarını konu ediyor. Bana bir yönüyle de Türkiye’den Almanya’ya çalışmak için giden, özlemlerine kavuşmak, yeni bir yaşam kurmak için çok fedakârlık yapan aileleri düşündürdü. Küçük kızın çok sevdiği ablası hastalanıyor. Yazarın, ölüm temasını nasıl işleyeceğini merak ediyorum.
Öncesinde de savaş ve barış temalarının çocuk kitaplarında nasıl işlendiğini düşünmek, araştırmak için Christine Nöstlinger’den Kim Takar Salatalık Kral’ı, Gillian Cross’tan Yarından Sonra, John Boyne’dan Çizgili Pijamalı Çocuk, Gudrun Pausewang’tan Vatan Haini, Jean-Claude Grumberg’ten Çabuksığınlar, Laura S. Mathews’tan Balık ve Bryndís Björgvinsdòttir’den Savaşı Bitiren Sinek kitaplarını yeniden okudum. Çocuğa görelilik ilkesinden vazgeçilmediği sürece her temanın çocuk kitaplarında ne kadar güzel işleneceğine, çocuk kitaplarının yaşama dair ne kadar önemli şeyler söylediğine bir kez daha tanıklık ettim.
edebiyathaber.net (14 Şubat 2018)