Çocukların kendilerine ayırabildikleri zaman her geçen gün biraz daha azalıyor gibi. Gerek eğitim sisteminin getirdiği sınav yükü gerekse de teknolojinin onlar için sunduğu sınırsız seçenekler, bir “oh” diyecekleri zamanı bırakmıyor. İçinde yaşadığımız hız çağı biz yetişkinleri olduğu gibi onları da bunaltıyor. Yaşamlarının en sakin geçmesi gereken dönemde bir yetişkin gibi sağa sola, oradan oraya koşuşturuyorlar. Ve bunların hepsi yine çok hızlı yaşayacakları gelecekleri için! Tüm bunlar olup biterken de istekleri için çalmaları gereken zamanı kitaplardan çalıyorlar. Yetişmek zorunda oldukları derslerden, ödevlerden kısamadıkları zamanı; eğlenmek, rahatlamak için daldıkları teknolojik dünyadan kısamadıkları zamanı kitaplardan kısıyorlar.
Kitaplardan uzaklaşmalarının tek nedeni zamansızlık da değil tabi. Baskıcı, kendince uygun gördüğü kitapları okumasını isteyen ebeveynler ve öğretmenler de bu duruma nedendir. Oysaki çocukları serbest bıraksak, sadece okumalarını yeterli görüp gönüllerince okumalarını sağlasak daha fazla okuyan çocuk sayısına erişmek olanaksız değil. Bir de çizgi roman okuyan/ okumak isteyen çocukların engellenmeye çalışılması söz konusu. Çizgi romanların boşa geçen zaman gibi görülmesi, böyle düşünülmesi akıl alır gibi değil. Çizgi roman okuyan çocuğun da diğer türdeki kitapları okuyan çocuklar gibi hayal gücü gelişir. İçerdiği görsellik çocuğa keyif verir. Belki de bu sayede daha uzun süre kitaplarla zaman geçirir. Bu yüzden ille de bu kitaplar okunacak dayatmalarını bırakalım diyorum bu haftanın kitaplarına geçiyorum.
Desen Yayınları tarafından okurla buluşturulan, Raina Telgemeier imzalı “Gülümse” ve “Kardeşim ve Ben”. Gülümse uzun bir süredir raflarda okunmayı bekliyordu aslında. Şimdilerde Kardeşim ve Ben onun yanındaki yerini alınca ikisini peş peşe okudum.
“Gülümse” kitabın sonundaki yazarın notu ile anlaşılıyor ki gerçek bir hikâye. Henüz 6. sınıf öğrencisiyken ön dişleri kırılan yazar sarsılmalarla geçirdiği bir süreci gülümseterek anlatmayı başarmış. Kitabın orijinalinde kahramanın adı yazarın adı olan Raina olarak kullanılsa da çeviri basımda Anna olarak değiştirilmiş. Bu da okurken kolaylık yaratması için yapılmış. Kitapta, Anna’nın tek bir dileği var. O da normal bir 6. sınıf öğrencisi olmak. Fakat kırdığı iki ön dişi ona bu konuda pek yardımcı değil. Uzun, sancılı, ağrılı bir süreç… Diş telleri, ameliyat ve tabi kendince görüntünün korkunçluğu… Ergenliğe geçiş döneminin getirdiği buhranlar, yaşadıkları büyük bir deprem, erkekler konusunda yaşadığı kafa karışıklığı ve içlerine dâhil olamadığı popüler kız grubu… Anna’nın başa çıkması gereken çok sorunu var. Fakat yazar bütün bu sorun dolu süreci aktarırken okurunun yüzünü güldürmeyi başarıyor.
Bir diğer kitapsa “Kardeşim ve Ben”. Bu kitapta yazar bir açıklama koymamış fakat son bölümde yer alan fotoğraflar burada anlatılanlarda da gerçeklik payı olduğunu gösteriyor. Anna hemen her çocuğun bir dönem takıldığı gibi bir kız kardeş istiyor. Dileği gerçekleşip de kız kardeşi Amara doğduktan sonra ise durumun pek de düşlediği gibi olmadığını görüyor. Amara ile çok iyi geçinemiyorlar çünkü. Bu kitapta yazar kardeşi ile olan sorunlu ilişkisini üç hafta sürecek olan bir kara yolculuğu çerçevesinde anlatıyor. Zaman zaman geri dönüşler yaparak geçmiş yıllardan kesitler sunuyor ve hikâyesini destekliyor. “Gülümse”de olduğu gibi kendince olumsuz bir süreci, yaşamından mutuz bir dönemi anlatıyor okurlarına. Ve bunu yaparken yine eğlendiriyor.
Kitapları okurken keyif alanlar, benzer dönemde benzer olayları yaşarken aynı şekilde eğlenebilirler mi, bilinmez. Belki bu kitapları anımsayarak biraz daha olumlu bakabilirler yaşadıklarına.
Son sözü söylerken ebeveynlere, öğretmenlere bir çağrı yapayım. Çizgi romanlar da okunabilir. Çocukların düşün dünyasına katkı sağlar bu kitaplar da. Okuma oranlarının bu denli düşük olduğu ülkemizde bırakın okusunlar, yeter ki okusunlar!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (27 Şubat 2017)