Nazê Nejla Yerlikaya’nın ilk şiir kitabı Günah Çalılıkları, geçtiğimiz günlerde Kitap Cumhuriyeti’nden çıktı. Şairin, Karaağaç adlı dosyası on yıl önce Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü kazandı fakat bundan bir süre sonra Yerlikaya, yazmayı bıraktı. Şiire ara verdiği süreçte, eskiden yazdığı tek sesli şiirlerden çıkıp çok sesli şiire ulaşma çabasına girdiği görülüyor. Diyalog, monolog ve geriye dönüş tekniklerinden yararlanan şairin kitabı, tek şiir olarak okunabilir. Ben anlatıcının dışında yer alan karakterler, çevre tasviri, zaman ve mekân değişiklikleri, onun bütünlüklü yapı için çalıştığını gösteriyor.
Günah Çalılıkları’nda, bir kadının hakikat arayışına tanık oluruz. İd, ego ve süper egonun çatışmasından kurtulmaya çalışan anlatıcıya. Ayla abla karakteri, başlangıçta yabancı biri gibi algılanır. Fakat diğer şiirlere geçildiğinde onun, anlatıcının alt benliği olduğunu sezeriz. Alt benliği aklına gelmesin diye sözcüklerden kaçıp gördüğü her nesneyi sayan anlatıcı, suskunluk arzusuyla dolar. Ondan kurtulabilmek için kendini parçalayıp varlığından uzaklaşır. Bu durum, boşluğunu derinleştirince Ayla abla geri dönsün ister. İnsanın çelişkisini ortaya koyar âdeta. Şair, yazdıklarıyla Sartre’ın “Varlığı ve hiçliği kendinde içermeyen hiçbir şey yoktur.” fikrini doğrular. Buharlaşmak isteyen ruhunun tanınmamasından şikayetçi olduğunu sözcüklerle açık eder.
Çalılık Gölgeleri şiiri, soruların en yoğun olduğu şiir. Korkunun kaç adı vardır, tanrının kaç duası? dizesi, bir önceki şiirle bağlantılı. Burada, şairin insanları mezarlık bekçileri olarak tanımladığını görürüz. Korkak bekçiler. Aynı şiirdeki, Her gece katilin biri ceset taşıyordu çalılığa/ Kadın mıydı erkek mi?/ Bir çocuk muydu on üçünde? dizelerinde şairin, insanların günahkârlığına, katilliğine duyduğu inanç yer alıyor. Yerlikaya’nın şiirde kurduğu atmosfer, pesimist ve varoluşçu olsa da anlatıcıları, güzelliğe özlem duyar. Özne, kendi sesini duymak için sürekli monologlara başvurur. Bunu yaparken bazı sözcükleri tekrar eder. Aynı sözcüğü farklı imgelerle yansıtmayı seçer. Mesela; kavaklar sözcüğü bazen onun geçmişini nitelerken bazen de beynindeki sesi susturan sayı araçlarıdır. Ağaç anlamıyla kullanıldığı yerler ise görece azdır. Teatral anlatım biçimini kullandığı için sözcük tekrarları çok olumsuzluk doğurmuyor. Eğer başka bir anlatım biçimini seçseydi, bu tekrarlar yapıyı bozardı. Çalılık Öncesi Şiirleri bölümünde şair, hayatıyla ilgili ip uçlarını verir bize. Duvarda babamın astığı saat/ Annemi teğet geçen bir çember gibi duruyor. dizeleriyle, zamanı babasının belirlediğini, annesinin ise arka planda kaldığını ifade eder.
Şair, Yolu Tanımak şiirindeki “Çarpacak her dil dünyanın sınırına.” dizesiye Wittgenstein‘ın Sınır Kavramı’na selam verir. Yerlikaya’nın, Nietzsche’nin Tanrının Ölümü felsefesi ile Aynının Bengi Dönüşü kavramından etkilendiği aşikâr. Günah Çalılıkları’nda, arayışını tamamlayan özne, kendini ve tanrıyı bulduğunda hepsinin hiçlik olduğunu kavrar. Böylece, insanlara eylemlerinden dolayı sonuç yükleyemeyeceğini anlar. Başlangıçta, Hz. İbrahim’e ateşi gülistana çevirmediği için isyan eden anlatıcı, finalde ateşin kendisidir. Şairin, felsefe öğrenimi görmüş olması eserde kendini hissettiriyor. Dilerim, Nazê Nejla Yerlikaya’nın şiirleri, muhatabına ulaşır.
Zeynep Tuğçe Karadağ – edebiyathaber.net (22 Mart 2021)