Modernlik ve gündelik hayatın çeşitli tezahürleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan 20. yüzyılın önemli Marksist düşünürü Henri Lefebvre’nin Gündelik Hayatın Eleştirisi Sel Yayıncılığın “DüşünSel” serisi içerisinde yayımlandı.
Eserlerini postyapısalcılığın ve yavaş yavaş da olsa postmodern düşüncenin yeni filizlenmeye başladığı İkinci Dünya Savaşı ertesinde kaleme alan Lefebvre, kitabın girişinde bu eserin “yeni bir Marksizm yorumu” getirmediğini belirterek başlıyor söze. Çünkü eser yeni bir yorumdan daha fazlasını üstlenerek, özellikle Marksist düşüncenin bir tezahürü olan Leninizm’in ötelediği “Yabancılaşma” kavramı etrafında Marksizm’in ihmal ettiği sosyolojik yanı geliştirme çabasına girişiyor. Akademik ve resmi çevrelerin ilk zamanlar çekinerek yaklaştıkları bu eserde, Marksist düşünceye yaptığı modern katkı ile zihinlerde farklı bir bakış açısını yakalamayı hedefliyor.
Lefebvre, “Gündelik Hayat” kavramını modern dünyada toplumsal örgütlenmenin bir nesnesi olarak görür. Ve tabiidir ki, Marks’la tam da aynı fikirdedir. Modern dünya, meta fetişizmi ile kuşatılmıştır. Bu yüzden Lefebvre Marksist ekonomik ve politik mücadelelerin yanı sıra, sürekli saldırılması gereken asli hedefin gündelik hayat olduğu kanaatindedir. Kendisinin “Bilinçaltının mağaraları ve yer altı geçitleriyle ‘Modernlik’ denilen belirsiz ve yanıltıcı gökyüzü arasında duran bir toprak parçası” olarak tanımladığı gündelik hayata sürekli saldırdıklarını düşündüğü Baudelaire, Flaubert, Breton gibi sanatçıların düşüncelerine de yer vererek aslında ne kadar basmakalıp; ama bir kadar da mucizevî(!) olduğunu gösterir. Lefebvre, gündelik hayata eleştirel bir bilgi olarak da, doğal olarak, Marksizm’in gerekliliğini öne sürmektedir.
“İnsan malzemesi”ni kendisine ana konu olarak alan “Gündelik Hayatın Eleştirisi”, yayımlandığı tarihten bugüne, mevcut modern düzene ve gündelik hayatın kendisine muhalefet oluşturmak isteyenlere yol göstermiştir. Fransa’da 1947’nin sonlarında yayımlanan kitap, postmodern muhalefet hareketlerinin, dünyaya ait yeni bir kavrama ve düşünce çabasının habercisi olmuştur.
Henri Lefebvre, sosyologların, felsefecilerin ve antropologların kendisinden başka bir şeyin göstergesi ya da nedenselliği olarak ele aldıkları “Gündelik Hayat”ı eleştirel teorisinin merkezine koyuyor bu kitabında. Modern toplumların tüm gerilimlerinin yansıdığı bir alan olan gündelik hayatın bir araştırma objesi haline getirilirse, özgürleşme olanaklarına başka bir bakış açısıyla değerlendirilebileceğini gösteriyor. Dilin toplumsal baskıyı örtbas etmekteki görevini, tüketim ideolojisinin yarattığı yanılsamaları, iktidar tarafından uygulanan terörün ancak gündelik hayat içinden bakılarak anlaşılabilineceğini; çünkü farklı biçimlerde isimlendirmeye çalıştığımız, ekonomik terimlerle, statü güçlerinin hareketlilikleriyle, kendi çıkarını gözeten bireyci düşünceyle ele alınan toplumun bu kavramsal araçlarının yetersiz kılacak denli karmaşıklaştığını söylüyor. Ancak gündelik hayatı ve bu hayatın aldığı çeşitli formları merkeze alan bir tarihsel eleştirinin bu zor çabanın altından kalkabileceğini işaret ediyor. Varlığını sürdüren ama toplum içinde pek fazla göze görünmeyen muhalefetleri, direnişleri ve başkaldırı olanaklarını açığa çıkarabileceğini kendine has üslubuyla anlatıyor.
Henri Lefebvre’in kitabı, bugüne kadar güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeden onu hayata geçirecek özneleri, okurları bekliyor.
Doğukan İşler – edebiyathaber.net (13 Haziran 2012)