Birine İlyada veya Akhilleus hakkında birkaç soru sorduğunuzda alacağınız cevap muhtemelen ünlü Truva filmiyle, hatta Brad Pitt’le alâkalı olur. Odysseia ile birlikte Homeros’un iki destanından biridir İlyada; derler ki, Büyük İskender bu destanı yastığının altına koyar uyurmuş. Aslında destan, Troya Savaşı’nın çok kısa bir dönemini anlatır, Akhilleus’un ölümü bu destanda yoktur bile… Bazıları İlayda’nın savaşları yücelttiğini söylerler, oysa İlyada, savaşların acı gerçeklerinden ve kaybettirdiklerinden bahseder.
Destan boyunca savaşan erkekler korkunç bir şekilde ölür, kadınlar köle olur, Akha Ordusu’nda patlak veren veba salgını askerlerin büyük bir kısmını öldürür. Homeros, iki ordunun da aslında savaşa lanet ettiğini söyler. İşte İlyada’nın bu gerçeğini görenlerden biri de, doktora eğitimini Columbia Üniversitesi’nde yapmış, Akhilleus’u Öldüren Savaş kitabının yazarı Caroline Alexander olmuş. Pırıltılı kahramanlık tasvirlerinin altında, bu destanın aslında savaş karşıtı bir destan olduğundan bahseden belki ilk kişi değil Alexander, ama bana göre İlyada hakkında Hollywood filmlerinden başka pek az fikri olan okuyucuya en kolay erişebilerden biri… Dünyadaki savaşlar hakkındaki düşünceleri Caroline Alexander’ı İlyada’yı derinlemesine okumaya ve cevaplanması çok güç soruları sormaya itmiş: “Felaketler getirecek bir savaşın başlamasına nasıl izin verilir ve bütün taraflar onun bitmesini istiyorsa, niçin bitirilemez?”
Homeros İlyada Destanı’nda Troya Savaşı’nı anlatırken; “İlyada’nın Gerçek Hikayesi” alt başlığını taşıyan Akhilleus’u Öldüren Savaş adlı çalışmasında Caroline Alexander, hem savaşı hem de Homeros’un destanını yorumluyor. Bu yöntem, pek az kişinin tam anlamıyla bildiği İlyada’ya sağladığı erişilebilirlikle bile bu kitabı dikkate değer hale getiriyor. Kitabında ter kesimden okuyucuya hitap edebilmek için akademik bir dil kullanmadığını özellikle belirtiyor yazar: “Bu destan üzerine binlerce kitap, makale ve ders üretilmiş ve hesaplanması mümkün olmayan miktarda akademik çalışmada, İlyada, düşünülebilecek her açıdan incelenmiş ve tahlil edilmiştir. Bu kitap, kaçınılmaz olarak aynı temalara değinecek olsa da, söz konusu akademik çalışmaları meşgul etmiş olan şeylerin birçoğuyla alakalı değildir. Bu kitap Homerik metnin iletilmesi veya Homeros’un gelmiş geçmiş çağlar için ne anlama geldiği hakkında bir inceleme değildir. Destanın dilbilimsel arka planının bir tahlili değildir; destanın temelindeki sözlü gelenek hakkında değildir; destanda kullanılan formülleşmiş ifadeler veya ‘Homeros’ adının bir kişiye mi yoksa bir geleneğe mi ait olduğu hakkında değildir. Bronz Çağı Yunanistan’ı veya Troya Savaşı’nın tarihi gerçekliği hakkında da değildir. Bu kitap, İlyada’nın özü hakkındadır; bu kitap İlyada’nın savaşla ilgili ne söylediği hakkındadır.” Yani bu kitap aslında İlyada’nın savaşlar hakkında aslında ne söylediğini merak eden, “Akhilleus dendiğinde aklıma topuğundan başka bir şey gelsin” diyen ya da Troya Savaşı’nın günümüz savaşlarından çok da farklı olmadığını okumak isteyen kimselere hitap ediyor.
Caroline Alexander, çalışmasında İlyada’nın kilit noktalarına değiniyor ve Akhilleus’un komutanı Agamemnon’a olan öfkesinin altında yatan sebebin, Agamemnon’un savaş sonrası kendisine “hediye edilen” Brises’i geri alması olmadığını ifade ediyor. Alexander’a göre Akhilleus, savaşı geniş bir açıdan görebilen ve savaşın anlamsızlığına isyan eden bir karakter. Destanın başında şunları söyler Akhilleus: “Kargı salan Troyalılarla savaşa gelmiş değilim ben / hiçbir şey yapmadılar, dokunmadılar bana onlar… Geldik buraya, utanmaz herif, senin ardından / tek gönlün olsun diye senin…” Alexander, Akhilleus’un bu sözlerini Muhammed Ali’nin Vietnam Savaşı’nda savaşmayı reddederken ettiği şu sözlerle karşılaştırıyor: “Benim Viet Kong ile bir kavgam yok… Hiçbir Viet Konglu bana ‘nigger’ demedi… Sırf beyaz köle efendilerinin koyu renkli insanlar üzerindeki hâkimiyetinin devamına yardım etmek için başkalarını öldürmek, katletmek, yakmak üzere binlerce mil uzaklara gitmeyeceğim.”
Yazar, Troya Savaşı ve yakın tarihteki savaşlar arasındaki paralelliği ikna edici bir dille kuruyor. Örneğin Thetis’in, oğlu Akhilleus’u koruyacak zırhlar ve silahlar için Hephaistos’a yalvarmasına “oğulları savaşa gitmek zorunda olan dehşet içindeki bütün annelerin değişmez duası” diyor ve aynı bağlamda Irak’ta oğullarına ağlayan annelerden bahsediyor. Bir başka yerde de, Patroklos’un ölümünden sonra karakteri değişen Akhilleus’un ruh halini, Vietnam Savaşı’na katılmış eski Amerikalı askerlerinkine benzetiyor.
Tüm bu bağlantıları kuran Alexander’ın eserinin geneline, İlyada’nın özünde savaşların her şeyi yıkıp mahvettiği vurgusunun yer aldığı fikri hâkim. Nitekim yazarın dünle bugün arasında kurduğu paralellikler de, okuyucuya Akhilleus’la benzer bir soruyu sordurmayı amaçlıyor: Neden ve ne uğruna savaşıyoruz?
Parla Nemutlu – edebiyathaber.net (22 Ocak 2015)