Söyleşi: Ceyhun Korkmaz
Geçen seneki söyleşimizde Truffaut üzerine bir kitap dışında ismini telaffuz etmediğiniz başka bir kitap daha yazdığınızı belirtmiştiniz ve sürpriz biçimde Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti ile geri döndünüz. Ne kadar sürede tamamladınız?
Yaklaşık bir yıl sürdü.
Kitabın merkezinde benim de çok sevdiğim Notorious var. Ama sormak zorundayım. Neden Psycho, ya da Vertigo değil de Notorious?
Hitchcock tıpkı Orson Welles ve Kubrick gibi filmlerini düzenli olarak izlediğim bir yönetmen. Mesela Vertigo, Psycho, Notorious ve Rear Window’u her yıl mutlaka izlerim. Eğer Notorious değil de bu saydıklarımdan birini seçseydim kitabın hacmi daha büyük olurdu ve bir yılda da bitmezdi yazım süreci.
Kitabı birkaç gün önce bitirdim ve çok beğendim. Notorious üzerinden yönetmenin neredeyse bütün filmlerine az veya çok değinmişsiniz. Rope, Strangers on a Train, Vertigo, Psycho bu filmlerden bazıları. Notorious ile birlikte Hitchcock’un sinema serüveni de ortaya çıkmış sonuç olarak.
Truffaut, Notorious’tan bahsederken Hitchcock sanatının özü demişti. Hakikaten öyle. Siyah-beyazları içinde Psycho ile beraber bir dönüm noktası. Yıllar boyunca Notorious’u yeniden ve yeniden izlerken fark ettim ki Hitch’in tüm saplantılarını, ilgi alanlarını ihtiva eden bir film. Filmdeki bazı sahneleri ara ara izliyor ve teknik ustalığa, mizansenin yaratılış örgüsüne, oyuncuların personasına hayran kalıyordum. İşte zamanla bu filmi yaşamımın merkezine koydum. Godfather, Citizen Kane, 2001: A Space Odyssey gibi Notorious da benim saplantılarımdan biri haline geldi. Yazmasaydım bu filmi izlemeye devam edecektim. Şimdi hakkında uzunca yazdığıma göre yeniden izlemeyi düşünmüyorum. En azından belli bir süreliğine. Bazı filmler insanda takıntıya dönüşüyor ki her izlendiğinde yeni keşiflerin yapıldığı büyük filmlerden söz ediyorum. Notorious da onlardan biri. Sanırım bu filmden ancak yazarak kurtulabildim.
Hitchcock gündeme getirilince herkes başka bir film seçebilir. Çünkü başyapıt bolluğu var. Aynı durum Ingmar Bergman, Stanley Kubrick, Akira Kurosawa, Federico Fellini gibi ustalar için de geçerli. Bu yönetmenlerin en iyi filmi şudur diyemiyoruz ve tam bir uzlaşıya da varamıyoruz. Hitchcock’un en iyi filmi Notorious mudur bilemem ama ben Psycho’ya ayrı bir sevgi besliyorum.
Tabii ki. Ama mesele Hitch’in en iyi filmi hangisidir olunca boyut ve anlam değişir. Orada Vertigo gündeme gelebilir. Ya da bir başkası Rear Window ile Psyhco üstünde ısrar edebilir. Hitch de en sevdiği filminin Shadow of a Doubt olduğunu söylermiş ama buna dair ciddi bir kanıt bulamadım. İllaki en iyi filmi seçeceksek Vertigo’yu merkeze taşımalıyız. Gene de bu tartışmaların sonu gelmez.
Haklısınız. Kitabın içeriğine geçeceğim izninizle. The Godfather Mitosu’nda gangster filmlerini ve ünlü kara filmleri Godfather üçlemesi ile karşılaştırarak genel bir çerçeve sunmuştunuz. Bu kitapta da casusluk filmleriyle birlikte bazı kara filmleri yine karşılaştırmalı olarak okumuş ve Hitchcock sinemasını gayet başarılı bir şekilde analiz etmişsiniz.
Çok teşekkürler. Kitabı yazarken casusluk filmlerinin tepe noktası olarak daima Notorious’u düşündüm ve paralelindeki filmleri de bu zaviyeden değerlendirerek okudum. Neredeyse 6 ay boyunca belli başlı casus filmlerini yeniden ve yeniden izledim. Mata Hari gibi klasikler hakkında araştırmalar da yaptım. Ama gel gör ki hiçbiri Notorious’un yanına bile yaklaşamıyor. Godfather’ın gangster filmlerinin beyni olması gibi. Bu filmler kolay kolay aşılamaz. Buradan hareketle Hitch’in takıntılarını, temel prensiplerini, ortajen sinema anlayışını görünür kılmaya çalıştım.
Diğer kitaptaki gibi burada da bolca görsel malzemeden yararlanmışsınız. Kitap daha da akıcı bir şekle bürünmüş. Ama bazı görseller karanlık basılmış. Bunu görmezden gelirsek kapak tasarımı da gayet güzel.
Teşekkürler. Görseller hususunda takdir okurundur ama bu tür kitapları hakiki sinema meraklıları için yazdığımız için onlar bir şekilde işin içinden sıyrılmasını bilirler. Örneğin analiz ettiğimiz bir sahneden bir görsel kullandığımızda meraklı sinefil bunun hangi sahneden alındığını çok iyi anlayacaktır. Yani bu konuda benim içim rahat. Emin olamayan okurların ise açıp filmi yeniden izlemeleri gerekiyor.
The Godfather Mitosu’nda Freud ve psikanaliz ağırlıktaydı. Aşktan da Üstün’de ise Freud biraz geri planda değil mi sizce de?
Kesinlikle. Bu daha çok yöntemle ilgili bir problem. Godfather’da sadece üçleme merkezdeydi, bu kitapta ise yönetmenin hemen hemen tüm filmleri söz konusu olduğu için psikanalitik okumaları da yarıdan fazla olarak askıya aldım. Amacım Hitch’in sinema vizyonunu araştırmak olduğu için daha çok auteur sinema eleştirisine bağlı kaldım diyebilirim.
Bu kez oyuncular hakkında da bölümler açmışsınız. Ingrid Bergman ve Cary Grant için birer bölüm.
Muhteşem iki oyuncu örneği. Her ne kadar bazı meseleleri konu haricine çıkmamak için ihmal ettiysem de Hitchcock sineması bağlamında temsil ettikleri yeri anlatmaya çalıştım. Detaya inme imkanı olsaydı örneğin Bergman’ın Hollywood melodram geleneğindeki personası ile Rossellini filmlerinde çizdiği modern kompozisyonlar da gündeme gelebilirdi. Ama bu konuyu çok fazla dağıtabilirdi.
Belki Claude Rains için de ayrı bir bölüm açılabilirdi.
Belki de. Ama Rains’in Hitch’le bir kez çalışmış olması bu kuralı bozdu haliyle.
Notorious’taki en iyi sahne olarak parti sahnesini göstermişsiniz. Özellikle parke taşların satranç tahtası gibi dizayn edildiğini öğrendim. Kitapta böyle çok ayrıntı var ama bu sahneyi analiz ederken oldukça detaya inmiş, hatta basit cameo sahnesini bile filmin önemli bir parçası gibi ele almışsınız.
Hitch’in cameo’ları şaka niyetine yorumlanır. İri cüssesini gördüğümüzde gülümseriz. Bazı filmlerinde nerden çıkacak gene diye heyecanlanırız. Ama bu demek değildir ki her cameo basit bir şakadan ya da alışkanlıktan ibaret. Hitch’in Notorious’taki cameo’su bilinçli bir planın parçasını teşkil ettiği için detaylı biçimde yazmak durumundaydım. Aslında her auteur gibi o da filmleri arasında bir denge kurma telaşı içinde olagelmiştir. Filmlerini büyük bir ansiklopedi gibi düşünürsek Notorious da ansiklopedinin ciltlerinden biri olabilir. Cameo’larını da öyle düşünmek gerekir. Aslında belki bu konu hakkında bir kitap dahi yazılabilir.
Hitchcock bir eğlence ustası gibi görüyordu kendini. Onu basite almamalıyız öyleyse. Cameo konusu da bunlardan biri.
Stüdyo yönetmeni olmasına rağmen Hitchcock’un ustalığı her zaman odak noktası olmuştur. Bu, sinema yazarları için de bir hayli malzeme yaratmıştır denebilir. Bir yönetmenin söylediklerinden ziyade söylemediklerine bakmalıyız belki de. Örneğin Truffaut ile röportajlarında Vertigo ile Psycho’dan söz açarken ya konuyu saptırıyor ya da başka basit meselelere dikkati çekiyor. Bunlar okur için kurduğu başka tuzaklardır. 30 günlük filmim dediği Psycho ancak üzerine bağımsız bir kitap yazarak anlamlandırılabilir. Birkaç sayfalık kritikler bu tarz filmleri aydınlatmaya yetmez. Vertigo için de durum değişmez. Aslına bakılırsa Notorious da öyle bir film.
Hitchcock sinemasını özel kılan nitelikler nelerdir?
Bunun birden fazla cevabı var. Ama seyirci ile olan ilişkilerin belirlenmesinde yolumuz Hitch’e düşüyor. O çağdaşı birçok yönetmenden farklı olarak seyirci reaksiyonlarını araştırmış ve filmlerini tuzaklarla donatmıştır. Preston Sturges ve Howard Hawks gibi o da her zaman seyircinin bakışını da hesaba katmıştır. Onlardan farklı olarak Hitchcock seyirciyle labirentteki fare gibi oynayabilmiştir. Aslında o Pavlov’un daha sofistike bir versiyonudur. İpuçları sunar, sonra bunların bir önemi olmadığını anlarsınız, çünkü sizinle oynamış ya da dalgasını geçmiştir. Psycho’nun tamamı ve özellikle de finali bunlardan biridir.
Hitchcock’un kadın oyuncularla yaşadığı skandallar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu konu sündürülmüş, gereğinden fazla abartılmıştır. Magazin dünyası için ilgi çekici olabilir ama sarışın oyunculara gösterdiği ilginin filmleri üzerinden yola çıkılarak araştırılması daha mantıklı olabilir. Örneğin Grace Kelly cinsel zarafetin, kusursuz güzelliğin timsalidir ve Hitch yapıtlarındaki önemi de ancak bu çerçeveden sorgulanabilir. Rear Window’daki hiperaktivitesi hitchcockyen’dir. Çok iyi tasarlanmış bir Hitchcock lady’sidir. Ayrıca Hitch’in ona aşık olması ya da onu bir saplantı haline getirmesi Truffaut’nun ya da Lynch’in belli başlı kadın oyuncularına gösterdiği ilgiden daha fazla değil bence. Yani bu konuda yönetmenlerin özel yaşamdaki eğilimleri de önemli belki ama illaki bir yargıya varılacaksa onun İngiliz püriten geleneğinden gelişi ile açıklanabilir. Bilindiği gibi tek evlilik yapmıştır. Asla çapkın biri olmamıştır. Karısıyla dirsek teması içinde senaryolar yazmış veya bazı taslaklar üstünde birlikte çalışmışlardır. Kadın oyunculara sette yaptığı şakalar, onları yıpratması ya da el şakaları yapması ancak püriten gelenek zaviyesinden bakıldığında daha iyi yorumlanabilir. Burada kastettiğim Viktoryen ahlakı ve onun bastırılmış bir uygarlık yaratma endişeleri. Rope filmi haricinde Rebecca, Suspicion, Strangers on a Train, Vertigo ile Psycho’da da bu konunun izleri rahatlıkla sürülebilir.
Kitaptaki ek bölümler de hayli ilgi çekici. En iyi 10 Hitchcock filmi ile Hitchcock Sarışınlarının Listesi hoş duruyor. Ayrıca konuştuğumuzda Vertigo üzerine de bir kitap yazma fikriniz olduğundan bahsetmiştiniz.
Kesinlikle. Bu kez merkeze Vertigo’yu koymayı ve Hitchcock sinemasına başka perspektiflerden bakmayı düşünüyorum. İşte tam da bu örnekte psikanaliz daha fazla devreye girecek. Gene filmi sahne sahne analiz edeceğim ve kitap daha da hacimli olacak. Aşktan da Üstün’de bilinçli olarak ihmal edilmiş Katolik inancı ve dini unsurlar bütünü Vertigo özelinde daha spesifik biçimde ele alınacak. Melodram ve romans gelenekleri, kara film stili, dedektiflik filminin ana unsurları ve elbette femme fatale arketipini detaylı biçimde kuşatmayı düşünüyorum.
Peki şu an tasarı halinde mi bu kitap, yazmaya başladınız mı?
Tasarı halinde. Yani önokumalar yapmaya başladım yavaş yavaş. Ama tam ne zaman nihayete erer emin değilim.
Şimdi izninizle tek cevaplı birkaç soru sormak istiyorum. Ayrıntıya girmeden tek bir cevap verirseniz sevinirim. Hitchcock mu, Orson Welles mi?
Hitchcock.
Hitchcock’un asıl mirasçısı Claude Chabrol mudur, Dario Argento mu?
Claude Chabrol.
Hitchcock’tan etkilenenler arasında Chabrol’u mu tercih edersiniz Truffaut’yu mu?
Truffaut’yu.
Hitchcock yıldızlarından hareketle soracağım bu kez. James Stewart mı, Cary Grant mi?
James Stewart.
Ingrid Bergman mı, Grace Kelly mi?
Grace Kelly.
Hitchcock’la hangi kadın oyuncunun çalışmasını isterdiniz; Marilyn Monroe mu, Barbara Stanwyck mi, Brigitte Bardot mu?
Barbara Stanwyck.
Başka bir soru. Hitchcock’un siyah-beyazlarından Notorious mu daha önemlidir sizce, yoksa Psycho mu?
Psycho.
Renklilerden Rope mu, Rear Window mu, The Birds mü, yoksa Vertigo mu?
Vertigo.
Son olarak günümüzde Hitchcock’tan yararlanan, onu örnek alan yönetmenler var mıdır, kimleri sayabiliriz?
Çok isim var. İngiliz yönetmen Sam Mendes’in çektiği son Bond filmi Spectre Hitchcock etkisi taşıyordu. Özellikle de North by Northwest etkisi belirgindi. Ayrıca Scorsese halen Hitch’e saygı duruşunda bulunmaya devam ediyor. Argento’nun çoğu filminde Hitch göndermesi mevcuttur. Suspiria ve Profondo rosso sayılabilir. Bu etki günümüzde de sürmekte. Brian De Palma halen Hitch etkisinden kurtulamadı. David Lynch de zaman zaman Hitch’e referanslar veriyordu ama uzun süredir yeni bir film çekmedi. Amerikalılardan James Gray’in filmlerinde de gerilimin oluşturulması bakımından etkileri mevcut. Ayrıca müteveffa Craven de sadık bir Hitch neferiydi. Fazla uzatmadan diyebiliriz ki görünen ve görünmeyen arasındaki karmaşık ilişkiden yola çıkan her yönetmenin yolu bir gün Hitchcock ile kesişecektir.
Çok teşekkür ederim zaman ayırdığınız için.
Asıl ben teşekkür ederim.
Ceyhun Korkmaz – edebiyathaber.net (27 Ocak 2016)