Sadece Türkiye değil pek çok ülkede hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip olan ödüllü oyuncu Engin Akyürek, Sessizlik adını verdiği ilk öykü kitabıyla okuyucularla buluştu. İçerisinde 21 öykünün yer aldığı Sessizlik, bizleri merhametin, sevginin ve dostluğun doyasıya yaşandığı yıllara götürüyor.
İlişkilerin sosyal medyaya kurban gitmediği yıllarda geçen hikâyelerin yer aldığı kitap, meraklısına başarılı bir oyuncunun iç dünyasını anlatıyor. Ancak hemen söylemeliyim ki aynı zamanda öyküseverler için takip edebilecekleri bir isimle tanıştırıyor.
Hani o yıllar vardı ya; insanların birbirlerini gözünün içine bakarak tanıdığı, konuşarak dokunduğu, dertleşerek anlaştığı. Çocukların hâlâ çocuk olduğu, boş arazi görünce topu alıp koştuğu, komşuların teklifsizce birbirlerinin kapısını çaldığı, bayramların hep birlikte kutlandığı, mutlulukların üzüntülerin paylaşıldığı… Aşkların like’larla ölçülmediği, sessizliğin ayrılık anlamına geldiği yıllar… Engin Akyürek, Sessizlik’le işte o yıllara götürüyor okurları. Kitapta 21 öykü var. Çocukluğundan ergenliğine ilk aşktan ayrılıklara pek çok durumun anlatıldığı hikâyeler. Sokakta oynayan, mahallede büyüyen bir çocuk var kitapta. Onun arkadaşları, dostlukları, umutları, hayal kırıklıkları. Sonra aşk… Aşk yanında ayrılığı da getiriyor. Ama hep sadakat var, masumiyet var, hani bir yerlerde duran, bazen unuttuğumuz ama aklımıza gelince yüzümüze kocaman bir gülümseme yayan o masumiyet.
Dikkat çekici pek çok öykünün sıralandığı kitapta bulunan 18 öykü, daha önce Ankara merkezli bir edebiyat dergisinde yayınlanmış. Sessizlik’te ilk dikkat çeken öyküler ise; Sessizlik, Kör Talih, Yaşlı Teyze, Karanlığın İçinde Bir Nefes, Misket, Bence de Sefa…
Dili kırarak kendi tonunu yaratıyor
Akyürek bu öyküleri kaleme alırken başrolü kitaba adını da veren “sessizlik” duygusuna vermiş çoğunlukla. Pek çok öyküde sessizlik olanca gürültüsüyle çıkıyor karşımıza. Bazen bir gözyaşında, bazen bir vedada, bazen geçmişe bir yolculukta, bazen bir kargaşada… Kitapta sessizliğin tonları buluşuyor okurla. Akyürek oyuncu olmanın da verdiği tecrübeyle sessizliği resmediyor, cisimlendiriyor. Elbette tüm öyküler onun oyunculuğundan nasibini alıyor. Cümleleri yan yana dizerken hep bir görüntü çıkarıyor ortaya. Hüznün resmini de çiziyor sadakatin de, bir çocuğun saflığının da bir kedinin sevgisini de. Öykü yazmak ustalık ister. Bir anı sınırlı kelimelerle hissettirmek gerekir çünkü. Akyürek de bunu kotarıyor kitabında.
Dedik ya öykü yazmak maharet ister diye… Bu maharetin büyük kısmında da dilin önemi vardır. İşte bu noktada da kendi dilini yaratıyor Engin Akyürek. Dili kırarak, kendine özgü terimler yaratarak bir üslup birliği yaratıyor öykülerinde. Hayalindeki görüntüleri okurun gözünde canlandırabilmek için kendi dilini yaratıyor. Sessizlik hem dil hem üslup hem de içerdiği öykülerin hapsettiği anlar açısından keyifli bir kitap.
Efsun Liva Türkel – edebiyathaber.net (5 Ekim 2018)