Türkçe denildiğinde aklıma gelen ilk isimdir Feyza Hepçilingirler. Dilimizi doğru kullanmaya özen gösteriyorsam bunda payı büyüktür. Yıllar yılı Perşembe demek Feyza Hepçilingirler demekti benim için. Kitaplarının yanı sıra kitap tanıtım ekinde yazmış olduğu güncel yazılar sayesinde doğru bildiğim yanlışları düzeltmişimdir.
Gençliğim İzmir’dir diyen Hepçilingirler bu yıl İzmir Kitap Fuarı’nın onur konuğuydu. Deneme de yazmıştır, öykü de, roman da… Fakat kendisi bir söyleşisinde Türkçeci olarak anılmak istediğini belirtmiş. Bu tanımlamalar çok doğru ve yerinde olmakla birlikte eksik kalacaktır. Çocuk kitapları da yazan Hepçilingirler’in bu yönü de mutlaka öne çıkarılmalı, dile getirilmeli.
Yazdığı kitaplardan biri “Harflerimizin Gizli Dünyası.” Kırmızı Kedi Yayınları arasından yayımlanan kitapta Pelin, her gün bırakıldığı yuvanın ve evlerinin dışında başka yerler görmek ister. Bir uçan daire resmi çizer ve saklar. Uçan dairesine iyice alıştıktan bir süre sonra onun bir benzerini yapma isteğine kapılır. Evde kullanılmayan kimi eşyaları da değerlendirerek bir uçan daire yapar ama çalıştırması pek mümkün değildir. Yılmadan çalışır, mutlaka başarmalıdır. Yine gözlerini kapatıp çizimler yaptığı bir gün uçan dairenin titrediğini hisseder. Gerçekten hareket mi ediyordu? Gözlerini açmadan her zaman cebinde sakladığı ve ellerinin arasında tuttuğu somunu eğilip öper Pelin. Defalarca, dudaklarını ayırmadan öper, öper. Bu öpüşler yapacaktır ne yapacaksa, bu yüzden ara vermez hiç. İşte sonunda uçuyordur Pelin. Bir süre sonra uçan daire yere indiğinde kendisini başka bir ülkede bulur Pelin. Harflerin ülkesidir burası, başka bir dünyadır.
Türkçe’nin kraliçesi Hepçilingirler, harflerin dünyasında kadın-erkek ilişkisinin daha demokratik, daha eşit olduğunu anlatarak/göstererek insanoğlunun küçük yavrularına ince bir ileti de göndermiş. Aslına bakılırsa sadece bir değil, birçok ileti var satır aralarında. Ve dile hâkim olmanın rahatlığıyla ustaca gizlemiş anlatıya yazar.
Kulağıma hoş gelen iletilerden biri de 144. sayfada karşıladı beni: “… İ’lerin taşları, başka kalın ünlülere de örnek olmuş, onlar da bir yerlerden taşlar edinip, İ’ler gibi kendilerini inceltmeye çalışmışlardı. Şişko O ile bağırgan, kurt kılıklı U bile artık gerçek mi, yapay mı oldukları bilinmeyen kimi taşlar edinmişler ve kendilerini bu taşları edinemeyen akrabalarından ayırarak incelme yolunu tutmuşlardı. Görgüsüzlükleri yüzünden İ’lerin kibar tek taşlarını çifter çifter takıştırır olmuşlardı. Sonradan görme bu kaba saba harfler de inceler sınıfından sayılıyordu artık.”
Kitapla ilgili iki eksiklik gözüme çarptı ki söylemezsem ben eksik kalırım, yazı eksik kalır. İlki resimleme konusunda. Serap Deliorman’ın çizimleri çok sevimli fakat sayı olarak yetersiz. Sadece bölüm girişlerinde yer alan resimler bir çocuk kitabı için yeterli sayıda değil. Böylesi bir kitap için biraz daha resim kullanılmalıydı. İçeriğe baktığımızda, anlatının düzeyinin hitap ettiği yaş grubu için resimsiz sayılabilecek bir kitap. İkinci olarak dile getirmek istediğim husus da 10. sayfada, Pelin’e anaokulunda bisküvi ve çay verilmesi. Anaokulunda çocuklara çay verilmez! Keşke bunun yerine süt ya da taze sıkılmış meyve suyu kullanılsaydı.
Fakat bu iki husus anlatılan öykünün lezzetini bozmuyor. Feyza Hepçilingirler harfleri ete kemiğe büründürmüş, harflere can vermiş. Çocukları büyülü diyarlara yolculuğa çıkarıyor harflerin yoldaşlığında. Su gibi bir Türkçe’yle, keyifli okuma yapmak isteyen çocuklara: Harflerin Gizli Dünyası.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (21 Mayıs 2014)