Söyleşi: Abdullah Oduncu
Seyhan Erözçelik İlk Kitap Şiir Ödülü’ne layık görülen Hasan Ege Karanfil’in yazdığı “Veraset Vergisi” geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları tarafından basıldı. Kitap okurlarıyla yeni yeni buluşurken biz de Karanfil’e sorularımızı yönelttik.
Veraset Vergisi nasıl ortaya çıktı? Bize yazım sürecinden bahseder misiniz?
Veraset Vergisi’nin ortaya çıkış hikâyesi aslında biraz karışık; dört yıllık bir süreç. Şiir yazmaya 2019 yılında başladım ve 2020’nin ortasına geldiğimizde elimde üç farklı şiir kitabı dosyası vardı. Bunlar tabii herhangi bir şekilde okur karşısına çıkmış veya eleştiri almış dosyalar değil, tamamen günümüzde nasıl bir şiir yazıldığını bilmeksizin kendi deneysel çabalarımla derlenmiş birtakım ürünler. Bu dönem benim yeni yeni dergilerde yayımlanmaya başlayıp edebiyat kamuoyuyla tanıştığım döneme denk geldi, haliyle günümüz şiiriyle tanışınca yazdığım her yeni şiir bu doğrultuda biraz daha rekalibre olmaya başladı. “Veraset Vergisi” isimli şiir dosyasını Seyhan Erözçelik Şiir Ödülü’ne aday göstermek için oluşturdum. Dosya, ilk yazdığım üç dosyadan iddialı olduğunu düşündüğü birkaç şiir ve yeni benimsediğim üslupla yazdığım birkaç şiirden oluşuyordu, bu sistematikle dosyanın bütünlüğü oluşmuş oldu. Ödül töreninden sonra artık kitabın basılması gerektiğini düşündüğüm için İthaki’ye başvurdum ve olumlu geri dönüş aldım. Elbette süreç dört yıla yayılınca dosya da statik kalmadı, Theseus’un gemisi gibi dosyada bazı oynamalar, değişmeler, eklemeler ve çıkarmalar oldu. Ancak dosya öze dair niteliğini esaslı olarak muhafaza ettiği için ve edisyon sürecinde böyle değişiklikler doğal olduğu için jüri heyeti ödül iminin kullanılmasına onay verdi. Sonuç olarak dört yıl boyunca uğradığı değişimlerle birlikte dosyadaki şiirlerin demlenerek kendi anlamlarını daha iyi bulduğunu ve bize güzel bir son ürün bıraktığını düşünüyorum.
Kitapta yer alan 15 şiir “Ölüme Bağlı Tasarruflar” ve “İvazsız İntikal” adlı iki bölüme ayrılıyor. Bu bölümler neye göre oluşturuldu?
Kitaba ismini veren verginin tam ismi aslında “Veraset ve İntikal Vergisi”, verginin mevzusu da kitabın bölümlerine ismini vermiş olan “Ölüme Bağlı Tasarruflar” ve “İvazsız İntikaller”. Yani söz konusu verginin mükellefi, ölüme bağlı bir tasarrufla veya ivazsız olarak mal varlığı iktisap eden kişi oluyor. Dolayısıyla aslında bu bölümlerin oluşturulması benim iktidarıma kalmış olmadı, kanun metniyle bir metinlerarasılık kuruldu diyebilirim. Birinci bölüm olan “Ölüme Bağlı Tasarruflar” bazı şeylerin artık yok, bitmiş, “ölmüş” olduğunun kabullenilmesine dair. Bir şekilde kaybın artık itiraf edildiğini görüyoruz o bölümde. Bölümün kapanış dizeleri olan “onlar, zamanın doğurduğu her şeyi / kendi elleriyle yıktığını / akıllarına getiremezler mi?” cümlesi de bunun altını tekrar çizmek için. İkinci bölüm olan “İvazsız İntikal” ise, kaybı ve ölümü daha yeni itiraf edilmiş olan o şeylerin aslında ölmediği, bunca zaman sonra hâlâ bir anda hiç yoktan geri çıkıp gelebileceği, “eski hale getirilebileceği” yönünde bir umudun ivazsız kazandırması. Bu bölümün ilk şiirinin “benden umudunu kesme” diye bitiyor olması, bu dizenin hemen ardından gelen şiirin “yine canlanır kavruk bildiğim tomurcuk / kangezgini izbesinde gözlerimin” diye başlaması buna dair işaretler. Bu durumu aslında yine aynı kanuna bir referansta bulunarak “gaip murisin zuhuru” şeklinde ifade etmek de doğru olacaktır.
“SEYHAN ERÖZÇELİK ÇOK ÖZEL BİR ŞAİR”
Veraset Vergisi, “Seyhan Erözçelik İlk Kitap Şiir Ödülü”ne layık görüldü. Kitaptaki şiirlerden biri olan “Câmgerin Rüyası” da Seyhan Erözçelik’e ithaf olunmuş. Bize Erözçelik’le kurduğunuz duygudaşlığa dair neler söylemek istersiniz?
Seyhan Erözçelik çok özel bir şair. Benim şiirimi de en başından beri gerek içerik gerekse de üslubuyla en çok etkileyen birkaç isimden birisi. Aramızdaki bağa “duygudaşlık” demektense bir tür “kuyu kardeşliği” demeyi daha doğru buluyorum. İkimizin de şiirini besleyen kültürel bir imgelem kuyusu var ve bu kuyuların suları bence bir noktada kesişiyor. Ortak duygular elbette pek çok şairle kurulabilir ancak bence biz Seyhan’la farklı manzaraları da aynı renklerde çizebildiğimiz için bir yapısal denklem kuruluyor burada.
Kitaptaki dikkat çeken şiirlerden biri de, “Lionel Andres Messi” akrostişiyle yazığınız “Lionel” şiiri. Biraz da bundan bahsedelim mi?
Lionel Messi benim için çocukluktan beri öz abim gibi gördüğüm, bana ilham veren bir figür oldu. Tabii bu yaştan sonra geldiğim noktada, benim için Messi ne kadar anlamlı bir karakter idolü olarak durabilir, biraz tartışmalı. Ancak çocukluktan beri herhangi bir şeyi bu kadar yanında getirince bu yaştan sonra da kendi çocukluğuna bir vefa borcun varmış gibi o zamandan kalan saygıyı içeride bir yerlerde taşımaya meyilli oluyor insan. Benim için bu şiir yıllardır süregelen bir umudun haklı çıkmasına ilişkin bir şeyleri anlatıyor. Şiirdeki “oğlaklık devranında içime selef durulan bu kavga” dizesi buna dair, benim için bu kavganın “keçi henüz oğlak iken” başladığını anlatır. Benim gururumu haklı çıkaran nokta da işte son dizede tekrar söylediğim “imdi yiğit tarih kamçısını sahibine vermektedir” olgusu: tarihin adaletinin şaşmaz olduğuna, uzun vadede kimsenin tarihten alacaklı kalmayacağına dair “en azından bir kez onulmuş” bir inanç. Keza bunu 2022 Dünya Kupası finalinde de hep birlikte gördüğümüze inanıyorum.
“YENİ ŞİİR ESKİSİNDEN DAHA MÜKEMMEL”
Günümüz şiirine dair düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Şiir söz konusu olduğunda kategorik olarak yeni şiirin eskisinden daha mükemmel olduğu, aynı zamansal birimde iki farklı dönemin şiirinin yazılmaması gerektiği ve şiirlerin yazıldıkları zaman ve mekân çevreleri ile sınırlı olması gerektiği anlayışına sahibim. Günümüzde yazılan şiiri ve şiire dair değişen düşünceleri yoğunluktan dolayı yakından ve efektif şekilde takip edemiyorum ancak elimden geldiğince çevrimiçi platformlarda yayımlanan şiirleri takip etmeye çalışıyorum. Genel eğilimler olarak popüler kültür ve sosyal medyadan beslenen bir yeraltı edebiyatı üslubu ile lirik söyleyiş arasında bir diyalog; gündelik hayatın içine geri dönüş, benin çatışmasız alanına iniş, hayatımızda önemli yer kaplayan ve “avam” görülebilecek şeylerin hümanist bir edebi değere kavuşturulması gibi çabalar görüyorum. Bu saydıklarımın her biri benim şiir anlayışıma hitap ettiği için gidişattan memnunum diyebilirim. Ben kişisel bir değerlendirme olarak günümüzde yazılan şiiri “neo-lirik ironi” olarak adlandırıyorum ve kendimi de bunun bir parçası olarak sayıyorum.
Yeni çalışmalarınız neler?
Bence bu soruya cevap vermek için henüz çok erken çünkü kitap daha çok yeni ve üzerimde de “Veraset Vergisi”nden kalan dört yıllık bir yorgunluk var. İlerleyen aylarda yeni bir projeye yoğunlaşmak yerine bu kitabın ulaşabileceği okur potansiyelini arttırmaya yönelik bir çaba göstermeyi düşünüyorum. Belki bir seslendirme/klip çalışması veya kitaptaki şiirlerden bir kısa film denemesi gelir önümüzdeki aylarda. Bunun dışında şu anda üzerinde çalıştığım birkaç şiir var, bunlar bittiğinde yine çevrimiçi platformlarda yayımlanır diye tahmin ediyorum. Daha uzun vadede ise ikinci şiir kitabımla ilgili çalışmaya yeni yeni başladım, uzun bir tersine mühendislik süreci gerektiriyor tabii. Nereden baksan en az iki buçuk yıl sürer diye düşünüyorum, tabii zaman ne getirir ne getirmez, bunu birlikte göreceğiz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum, benim için çok keyifli oldu bu soruları cevaplamak. Henüz ilk kitabım olduğu için okurların yorumları ve kitabın içerisinde genel anlamda hangi kısımların takdir görüp hangi kısımların sevilmeyeceği bilgisi benim için gerçekten çok önemli. Kitabı okuyanlar kitaba dair genel fikirlerini veya ilgilerini çeken kısımları paylaşabilirlerse bu beni gerçekten çok memnun eder. Benimle bu konuda hiç çekinmeden sosyal medya veya eposta üzerinden kişisel iletişim de kurabilirsiniz.
edebiyathaber.net (11 Ağustos 2023)