Nahid Sırrı Örik’in Kıskanmak adlı eseri 1937’de tefrika edilerek Tan gazetesinde yayımlanmış, 1946’da da Hilmi Kitabevi tarafından kitaplaştırılmıştır. Günümüzde okunan baskısında Enis Batur’un “Tutkunun Negatif Çehresi Üzerine Kanlı Bir Divertimento” önsözüyle okuyucuyu karşılar. Hikâye, gezi, inceleme kitapları ve oyun yazarı kimliğiyle çıktığı yolculukta, Kıskanmak ilk romanıdır. Bu ilk roman karakterler ve içinde bulundukları ruh hallerinin etrafında kurulur ve okuyucu için cezbedici, sürükleyici bir kitap haline gelir. Seniha’nın hasediyle kurulan olay örgüsü, yine bu hasetle devam eder ve yıkımla sonlanır.
Kıskanmak; bir aile kurbanı olan kardeşin haset, öfke, nefret ve kıskançlık duygularıyla, ağabeyinden öç almaya çalışmasının romanıdır. Örik’in yarattığı karakterler ve ruh halleri roman boyunca okuyucuyu içine çeker. Yazar, karakter yaratma ve bunu okuyucuya kabul ettirme konusunda çok başarılı bir çizgi yakalamıştır. Fethi Naci, “Kıskanmak, ilk bakışta, bir XIX. yüzyıl Fransız romanını andırıyor, ama aslında çok farklı: O Fransız romanlarında karı-koca-âşık üçlüsü vardır; oysa Kıskanmak’ta bu üçlüye, kader çizici yönetmen işlevini yüklenen bir dördüncü kişi ekleniyor, gerçek roman kahramanı, Türk romanlarında bir benzeri bulunmayan bu dördüncü kişi: Seniha.” diyerek tam da olması gerektiği gibi karı-koca-âşık üçlüsünün dışından kader çizici yönetmen işlevini yüklenen Seniha’ya seslenir.
Seniha, ailesi tarafından okutulmamış, hiç evlenememiş, çirkinlik bir elbise olarak üstüne giydirilmiş ve kırklı yaşlarına gelmiş bir kadındır. Ailesi tarafından okutulmayışını, hiç evlenemeyeşini ve çirkinlik elbisesinin giydirilişini romanın ilerleyen bölümlerinde Nahid Sırrı Örik’in ustalıkla verdiği geçmişe dönüşleriyle öğreniriz. Halit, yurt dışında eğitim görmüş, boylu poslu, erkek güzeli, başmühendis olarak görev yapan, ailenin tüm ilgisini üstünde toplamış bir ağabeydir. Anne ve babanın ölümünün ardından, aile ilgisizliği ile büyüyen Seniha, her şeyiyle Halit’e bağımlı bir hayat sürmeye başlar. Eğlence ve keyif içinde Ankara’da devam eden hayatından yorulan Halit, İstanbul’dan Mükerrem isimli genç ve güzel bir kadınla evlenir. Daha sonra iş için Seniha ve Mükerrem’le birlikte küçük bir kömür şirketinin başmühendisi olarak çalışmak için Zonguldak’a yerleşeceklerdir. Seniha ile Mükerrem görünürde iyi bir gelin-görümce rolündedirler. Aslında Mükerrem duygularında sahicidir ve Seniha’yı bir kız kardeş olarak görür ancak Seniha için aynı şey söylenemez. Seniha’nın Mükerrem’e iyi davranmasının tek bir sebebi vardır, ağabeyi Halit’ten alacağı intikamın yolunun Mükerrem’den geçeceğini bilmesi.
Halit’le Mükerrem evliliklerinin ilk zamanlarında sevgi ve heyecan dolu olsalar da bir süre sonra o heyecan ve evcilik oyunu ikisi için de biter. Mükerrem ailesinden kurtulmak ve rahat bir hayat sürmek için evlendiği, kendisinden yaşça çok büyük olan Halit’ten artık istediği ilgi ve beğeniyi görememektedir. Halit, eğlenceli hayatından sonra kendisini kandırmak için girdiği bu evcilik oyunundan sıkılmıştır. Bu yüzdendir ki Seniha, karısıyla aralarında sevgi bağı kalmayan ağabeyini çok akıllıca bir planla devirmenin yollarını arar. Bu sırada Seniha’nın beklediği an gelir ve Mükerrem Halit’i Nüzhet adında genç bir adamla aldatır. Bu ilişki bir müddet devam eder ve Seniha tüm bunları bilmesine rağmen susar ta ki Nüzhet’in annesinin, Seniha’ya Mükerrem’in oğlundan uzak durmasını eğer bu uyarısını dikkate almazsa Halit’le konuşacağını söylemesine kadar. İntikam zamanı gelmiştir Seniha için. Bu durumu ağabeyine kendisinin söylemesi gerekir çünkü ağabeyine bu darbeyi başkası tarafından indirilmesine razı olamaz, bu hazzı o yaşamalıdır. Ağabeyine, kendisinin iş için dışarıda kaldığı gecelerde Mükerrem’in Nüzhet ile buluştuğunu söyler ve Halit, bir gece Mükerrem ile Nüzhet’i birlikte yakalamak üzere kız kardeşinin tarif ettiği yere gider. Mükerrem’i orada bulamaz çünkü Nüzhet’in yanında gördüğü diğer kadınlardan ötürü kıskançlık krizine giren Mükerrem, Halit gelmeden hemen önce oradan ayrılmıştır. Ama Nüzhet oradadır ve küçük bir münakaşadan sonra Mükerrem’le ilişkisi olduğunu söyler. Halit, Nüzhet’i öldürür. Ancak öldürme sebebi aldatılmaktan dolayı değil, orada bulunanların önünde Nüzhet’in Mükerrem’den sıkıldığı söyleyerek kocalık gururunu incitmesidir. Seniha, mahkemede Mükerrem’in ağabeyini aldattığından haberi olmadığını, ağabeyinin bir yanlış anlaşma sonucu Nüzhet’i öldürmüş olabileceğini söyler. Çünkü çocukluğunun, gençliğinin, sevgisizliğinin intikamını onun cezalandırılmasıyla, acı çekmesiyle alacaktır. Halit, yedi yıl hapis ile cezalandırılır. Artık o bir katildir ve ona yüklenen bu sıfat Seniha’nın ilk intikamıdır. Halit hapisteyken, Seniha öğretmenlik yapmaya başlar ve para biriktirir. Yedi yıl Seniha’nın öfkesinin biraz dinerek, biraz da çıkış gününün gelmesini bekleyerek geçer. Ancak Seniha’nın intikamı bitmemiştir. Hapisten çıkacak olan ancak parasız kalan Halit’e anne ve babasından kalan evin ona ait hissesini değerinin çok altında bir fiyata almaya çalışır, yıllardır biriktirdiği paranın sebebi budur. Ancak Seniha bu defa arzuladığı şeye kavuşamaz. Halit’in eski arkadaşları sayesinde bir şirkette iş bulduğunu ve artık parası olduğunu öğrenir. Evi alamamıştır. Halit, katil damgasına rağmen yine sevilmektedir, yine parası ve işi vardır. Bu durum Seniha için yine öfkenin adıdır.
Hasedin tohumları toprağa serpiştirilir
Seniha okula gidemez çünkü ağabeyi okuyordur. Seniha evlenemez çünkü çeyiz masrafı çıkar ve yine çünkü o sırada Halit’in masrafları önceliklidir. Seniha sevilmek ister ama anne ve babasının önceliği Halit’tir. Halit, güzel bir çocuktur ancak Seniha’nın anne ve babasının, çevresinin onun üstüne diktikleri ve üstüne giydirdikleri elbise çirkinliktir. Seniha, roman boyunca karşımıza haset bir karakter olarak çıkar. Peki onu bu hasetliğe sürükleyen şey nedir? Seniha’nın arzuladığı, haset ettiği şey güzellik ve sevgidir. Ailesinin ona veremediği bu iki şeyi arzular aslında. Anneyle kurduğu bağ sadece çirkinliğinden ibarettir. Anne, Seniha’yı çirkin bulur ve Halit’i ön plana çıkarır çünkü Halit güzeldir ve önceliklidir. Öyle ki romanın sonuna doğru şu cümlelere şahitlik ettirir bizi Örik:
“Ah anneciğim, anneciğim, evladının ne talihsiz başı varmış! diye mırıldandı. Bir ufak çocuk gibi anasını anmış, onun himayesine sığınmak istemişti. Fakat bu zaaf anını çabuk yendi ve sağ elinin tersiyle, hiddetli hiddetli gözlerini kuruladı. O anayı neye anmalı, ondan ne diye imdat istemeliydi? Ona anası da hiç yar olmamış, hatta ölüm döşeğinde bile gözleri hep Halit’in yüzünde, kendisine hiç bakmadan, eli hep onun elinde, bir deri bir kemik kalmış parmaklarının son kuvvetiyle hep onun parmaklarını, ellerini sararak can vermiş değil miydi? Hayır, anacak ve istimdat edecek kimsesi yoktu.”
Melanie Klein, “Haset, arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur; hasetli itki, o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya, kirletmeye yönelir.” der ve ekler, “Haset, öznenin sadece bir kişiyle olan ilişkisiyle ilgilidir ve kökeni de anneyle o herkesi dışlayan en eski ilişkide yatıyordur.” der.
Bu hasedi, hasedin yol açtığı duyguları Seniha’nın her anında hissederiz. Onun öfkesi ne olursa olsun dinmez, ancak bağıran çağıran bir öfke değil, sakin ve soğukkanlı bir öfkedir bu. Aklından eyleme geçirdiği planlarda her zaman Halit için acının devamlılığı olan seçeneği seçer. Mükerrem’i Nüzhet’le basmaya gittiğinde Halit’in ölmesini istemez örneğin. Onun gözlerine baka baka acı çekmesini ve bir sonraki adımında daha da acı çekmesini arzular. “Ölmek, öldürmek… Ölmenin ıstırabı varsa bile bu ıstırap ancak bir lahza sürer, sonra ölü yokluğun büyük huzuruna erişirdi. Halit’in bedbaht olması ve sürünmesi için gittiği yerde vurulmasını değil vurmasını, katil olmasını istemek daha doğru idi.”
Kitabın okuyucuya veda cümleleri Seniha’nın öfkesinin ölüm itirafıyla biraz olsun durulabileceğini söylemesiyle biter.
“Kıskançlık ateşi, saldırışlarını, sarışlarını ve kemirişlerini senelerce unuttum sandığı kıskançlık ateşleri ihtiyar kızın bütün benliğini yeniden almış, tamamıyla kaplayıp sarmıştı. Ve Seniha artık bunun hep bu şekilde son nefesine kadar süreceğini çok iyi biliyordu. Ancak ağabeyi kendinden evvel ölürse, ağabeyinin kendinden evvel toprağa verildiğini öğrenirse belki de biraz sükun bulacak, kendisi iyi kötü yaşarken toprakta toprak olmuş bir ölüyü artık belki de pek kıskanmayacaktı…”
Çocukluğunda elinden alınan sevgisi ve güzelliğinin öfkesini abisine yöneltmiş ve bir ömrü bununla yaşamıştır Seniha. Elinden alınan güzelliğini burada açmakta faydalı olacağı kanaatindeyim. Yazar, Seniha’nın üstüne yapışan çirkinlik sıfatının doğruluğundan ara ara şüphe ettirir okuru. “Halit bakmak zahmetine girse, kızkardeşine dil dökenler de bulunduğunu pekâlâ görebilirdi.” der yazar. Seniha’yla evlenmek isteyen insanlar çıkmıştır karşısına. Hatta güzel Mükerrem’in yakışıklı sevgilisi Nüzhet bile kur yapmıştır Seniha’ya. Ancak o, onu beğenenlerin zevksiz olduğunu ya da kendisine oyun oynadıklarını düşünür. Annesinin Seniha’ya çirkinlik sıfatını uygun görmesi ve sevmemesi Seniha’nın kendini çirkin ve değersiz hissetmesi artık hayatının bir parçası olmuştur, belki de Seniha çirkinlik kavramıyla var etmiştir kendini.
Ey sevgi, söyle bana nerdesin?
Klein, “Hasedi, haz ve hazzın yol açtığı şükran duygusu hafifletebilir.” der. Ancak çocukluğundan bu yana sevilmemiş olan Seniha ne sevmeyi ne de şükran etmeyi bilir, çünkü bunu öğrenmemiştir. Onun tek bir amacı vardır, çocukluğunda ve gençliğinde ona yaşatılan adaletsizliğin başkahramanı olan Halit’in üstünden anne ve babasından intikam almak. İlişki denilen şeyin karşılıklı olduğu düşüncesinden yola çıkacak olursak Seniha’nın öfkesini yönelttiği Halit’in de anne ve babasının verdiği ilgi ve sevgiye rağmen kız kardeşiyle sevgi bağını kuramadığını görmekteyiz. Peki ya Halit bir nebze olsun ona sevgiyle yaklaşsa Seniha’nın öfkesi dinmez miydi? Seniha, dinmek bilmeyen öfkesinin gölgesinde, özellikle Halit’in başına gelenlerle birlikte, bazen bir yakınlık bekler ağabeyinden. Ama ağabey-kardeş bağı kurulmamıştır ve kurulamayacaktır.
“Duyduğu büyük acı, damarlarında aynı kan dolaşan kızkardeşine kendisini biraz olsun, bir dakika olsun yaklaştırmıyordu. Birden bu hal, sanki muhabbetli bir kardeşmiş gibi Seniha’nın içine dokundu. Ve yüreği öyle kırıldı ki, Halit’e, “Ne yapacaksın? Metin ol, aman elinden bir kaza çıkmasın!” gibi bir şey söylemeyi fazla buldu.” der Seniha Halit için ve ilerleyen sayfalarda yine karşımıza çıkar bu beklenti:
“Bana her gün gel. Beni sakın yalnız bırakma! gibi sözler söylememişti. Seniha’nın gelip gelmemesi onun için birdi. Halbuki kardeş muhabbetinin ne olduğunu bilen bir insan olsaydı, onun kollarına atılarak bu büyük felaketin ıstıraplarını bir dakika olsun avutup unutmak ihtiyacını duyar, Seniha’yı karşısında görür görmez boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlardı. Böyle şeylere lüzum görmemiş, “Paranız var mı? Ne ile geçineceksiniz?” gibi bir sual ise hiç hatırına gelmemişti. Her gün kendisine iki öğün yemek yollamalarını kabul ettiği bir evde bu yemeğin nasıl pişeceğini düşünmek hatırına gelmiyordu.”
Sevgi bağı kurulamayan Seniha ve Halit’in duygusal bağlamda yolları bir türlü kesişmez ve onlar kan bağları dışında bir ilişki var edemezler. Freud, insanların karşılaştıkları her türlü psikolojik problemin çocukluklarında yaşadıkları cinsel tecrübelerin ve hayallerin veya gizli isteklerin doğrultusunda oluştuğunu söyler. Yetersiz sevgi, aşırı disiplinle büyütülen Seniha ve aşırı sevgi, gevşek özveriyle büyütülen Halit, birer çocukluk kurbanıdır. Örik, kitap boyunca okuyucuyu bu sürece ustalıkla dahil ederek düşündüren, bazen kızdıran ve sorgulatan bir esere imza atmıştır.
Kaynaklar:
*Kıskanmak, Nahid Sırrı Örik (Oğlak Yayıncılık 2008)
*Haset ve Şükran, Melanie Klein (Çev: Orhan Koçak, Yavuz Erten, Metis Yayıncılık 2002)
Demet Aksu – edebiyathaber.net (1 Haziran 2020)