Çocuk ve ilk gençlik kitaplarıyla tanıdığımız Anıl Basılı, son kitabı “Hayta”da, cümbüş dolu bir sokakta, mutlu mesut bir çocukluk geçiren “Hayta” lakaplı Ömür’ün, haksızlığa uğradığı bir olayın ardından, çektiği cefaların üzerine bir çizgi çekmek yerine onları sırtlayıp güvenle, dostlukla, vefayla, inançla adım attığı yeni hayatını ve bambaşka bir hâl alan geleceğini umudu özne yaparak anlatıyor.
Daha önce yine Timaş Yayın Grubu bünyesinden çıkan “Nohut Adam”, “Balino”, “Melodi”, “Büyük Dostum”, “Başarısızlar Kulübü”, “Mükemmeller Kulübü” kitaplarıyla tanıdığımız Anıl Basılı, bu kez de İlk Genç Timaş’tan çıkan “Hayta” isimli kitabıyla okurlarının karşısında. Yazar yeni kitabında, birbirinden renkli sakinleri, çiçek kokan evleri, neşenin ve huzurun iç içe geçtiği Çatefayton Sokak’ta mutlu mesut bir çocukluk geçiren “Hayta” nam Ömür’ün, haksızlığa uğradığı meşum bir olayın ardından, çektiği cefaların üzerine bir çizgi çekmek yerine onları sırtlayıp güvenle, dostlukla, vefayla, inançla adım attığı yeni hayatını ve burada bambaşka bir hâl alan geleceğini anlatıyor.
Duvardaki akordeonun alameti
Herkesin, içinde kötü niyet barındırmadan Hayta olarak andığı Ömür, dört kardeşi, annesi ve babasıyla Çatefayton sokakta az aş bol gülüşle çocukluğunun en güzel yıllarını geçiriyor. Bir sürü arkadaşıyla, birbirine çamaşır ipleriyle bağlı pencerelerden fışkıran sevgi dolu bir ortamda, ucu bucağı görünmeyen seksek çizgilerinin üzerinde hoplayıp zıplayarak, büyüklerinden dinlediği hikâyelerle masal âlemlerinde dolanıp gülen suratların ikram ettiği dondurmaları yiyerek günlerini hiç bitmeyecekmiş gibi yaşıyor. Birbirinin aynısı gibi görünse de her saniyesi farklı bir cümbüşle geçen Çatefayton Sokak, tüm neşesiyle hayata dört elle sarılırken Ömürlerin evde durumlar kötüye gitmeye başlıyor. Akordeon çalarak evinin geçimini sağlayan Ömür’ün babası, artık bu işten ekmek çıkmadığını söyleyerek yeni bir iş bulma düşüncesiyle enstrümanını duvara asıyor. Evdeki bütün yük annesinin omuzlarına biniyor. Başka evlere yardım etmeye giderek üç beş kuruş kazanan, aynı zamanda da eskisi hiç bozulmamış gibi ev işlerini de çekip çeviren annesinin yorgunluğu her hâlinden belli olurken Ömür’ün babasının da içi içini yiyor. Son çare olarak bir sabah Ömür’ü uyandırıp, orasını burasını kestiği bir ceketi de onun üstüne gelişi güzel atarak sokağın yolunu tutuyor baba, oğul. Dilenmeye başlıyorlar. Hâliyle bu olay çok koyuyor Ömür’e. Zaten şimdiye kadar yaptığı hiçbir iş, dalgınlığından, sakarlığından, boşluğuna geldiğinden yolunda gitmeyen Ömür, “Hayta” lafını kendisini tanımayan kişilerden duyunca daha da kötü oluyor. Bir de üzerine, kendinden yaşça büyük çocukların, küçük bir çocuğu sıkıştırdıklarını görüp de olaya müdahale etmesi eklenince, bu defa herkes onu kelimenin sözlükteki anlamıyla “Hayta” olarak anmaya başlıyor. O dakikadan itibaren Ömür, Çatefayton Sokak’ta işinin bittiğine karar veriyor ve liseyi İzmir’de yatılı okumak istediğini ailesine açıklıyor. Karar alınıyor ve Ömür yeni hayatı başlamış oluyor.
“Yazdıklarını saçma buluyorsan, doğru yoldasın”
Yeni okuluna, arkadaşlarına, yatakhane ortamına çok geç olmadan alışıyor Ömür. Derslerden arta kalan zamanını bol bol okuyarak geçiriyor. Bir hafta sonu şehrin sokaklarında gezintiye çıkmışken tesadüfen bir kartpostal dükkânı görüyor ve merakla içeri giriyor. Onu yaşlı bir kadın karşılıyor dükkânda. Binlerce eski kartpostal olan bir yer burası. Sahibi de eski bir yazar olan Kalbiçiçek Hanım. İkisi arasındaki hoş beşten sonra sıkı bir dostluk oluşuyor. Artık her hafta sonu uğramaya başlıyor Ömür bu kartpostal dükkânına. Kalbiçiçek Hanım yazarlık macerasına nasıl başladığını anlattıkça Ömür’ün de içinde dizginleyemediği bir yazma isteği ortaya çıkıyor. Önce bir günlük tutmaya başlıyor. Atlamadan da yazıyor neredeyse ancak yazdıklarını saçma buluyor. Durumu Kalbiçiçek Hanım’a anlattığında, aldığı yanıt karşısında artık yolunun belli olduğunun farkına varıyor Ömür. “Yazdıklarını saçma buluyorsan, doğru yoldasın. Çünkü onlar en samimi olanlar,” diyor eski yazar. Yazmamak için artık bir engel kalmıyor Ömür’ün önünde. Bir de bir öykü yarışması düzenleneceğini duyuyor ve yarışmaya katılmaya karar vererek hayatının da rotasını çizmiş oluyor…
“Benim gibi bir Hayta, sizce yazar olabilir mi?”
Anıl Basılı, katıldığı bir okul programında kendisine, “Benim gibi bir Hayta, sizce yazar olabilir mi?” diye soran öğrencinin bu sorusundan çok etkilenmiş. “Bu sorunun ağırlığını hissetmeye başlamıştım,” diyor yazar kitabın “Yazarın Notu” kısmında ve şöyle devam ediyor: “Toplumun işaretlediği bir çocuğun o işareti kaldırma hikâyesi olarak zihnimde yankılanmaya başladı önce. Çıkmak isteyen bir yanı vardı. Artık içimde tutamadığımı anladığımda yazmaya başladım. Çünkü biliyordum, “…” onlardan bir tanesiydi.” İşte “Hayta” kitabı, Basılı’nın başından geçen bu olay üzerine şekillenip ortaya çıkmış. Kitabın samimiyetinin ve inandırıcılığının kısa da olsa iz bırakmış bir hikâyeyle bağlantısı olması, Anıl Basılı’nın konuya kendi samimiyetini eklemesiyle “Hayta”nın etkisini daha da kuvvetlendiriyor. Muhtemelen şu anda Çatefayton gibi bir sokakta yarından habersiz çocuklar, Ömür’ün henüz yolun başındayken hayatla tek başına mücadele ettiği köhne yatakhanelerde yolun en başındaki gençler, Kalbiçiçek Hanım gibi umudunu kaybetmeyen insanlar bizden habersiz yaşamlarına devam ediyor. Herkes Ömür kadar güçlü, kendine güvenen yakınlarının kalabalıklığı bakımından da şanslı olmayabilir. Ve üzerlerinde Anıl Basılı’nın bahsettiği “işaretler” de olabilir. Ama önemli olan umudun daim olduğunu unutmamaktır. Gerisi ise o umuda asılıp ona tutunarak yaşamaya çalışmaktır. “Hayta”dan öğrendiğimiz de işte budur…
edebiyathaber.net (19 Ağustos 2023)