Kırmızı Etek, Hatice Günday Şahman’ın ilk öykü kitabı. Nisan 2017’de Ayizi Kitap tarafından basılan kitap, yüz on sekiz sayfa.
On yedi kısa öyküden oluşuyor kitap ve Neslihan Cangöz’ün özenli editörlüğünden geçiyor. Tennur Baş‘ın kapak tasarımı oldukça başarılı, bankta oturan kişinin arkasının dönük olması okuyucuda merak uyandırıyor.
Hatice Günday Şahman, uzun süreden beri çeşitli dergi ve internet sayfalarından yazılarına aşina olduğumuz bir kalem. Yazarın “Ahtapot” isimli öyküsü 5. Sarıyer Edebiyat Günleri Öykü Yarışması‘nda, “kadın kişiliğinin topluma egemen ataerkil anlayış tarafından kuşatılmışlığını, bunun yarattığı ağır sarsıntıyı ve zihnin yarılmasını anlatı biçimi; dili kullanmadaki tutumluluğu, dönüştürüm yeteneği, özeni ve kurgusunun özgünlüğü” gerekçesiyle birinciliğe layık görülmüş.
Öykülerinin tamamında görünen ana motif iletişimsizlik. Anne-kız, baba-oğul, kardeşler, birey-toplum arasındaki iletişim eksikliği ve çatışmayı işliyor yazar. Tecavüz temasına odaklanmış iki öykü var. “Gençlik İşte” ve “Son Koz“. Öyküler tecavüze uğrayan genç kızın annesi, cenin, tecavüzcü bakış açısıyla yazılmış olsa da prizmayı kuşatan, şekillendiren karakter, toplumsal bakış açısı olarak veriliyor Hatice Günday Şahman tarafından.
Kırmızı Etek, yazarın ilk öykü kitabı olmasına rağmen, bizi oldukça yetkin bir kalem ve edebi bir dil karşılıyor. Bunun yanı sıra cesur bir dili var yazarın. Pek çok kişi için tabu oluşturacak konulara değiniyor. Toplumsal ve kişisel konular oluşturuyor öykülerinin belkemiğini. Hikâyelerin hiç biri bize uzak değil. Sıra dışı ve ilgi çekici öykülerinde, betimlemeleri ve görselleri öne çıkaran sinematografik bir anlatım kullanıyor. Atmosferi yaşatıyor, zamanın içine sokuyor okuyucuyu. Ya haberlerde ya da çevremizde görüp duyduklarımız yansımış kalemine Hatice Günday Şahman’ın. Bazen gülümsetiyor, ama çoğu kez düşündürüyor okuyucuyu.
Kitabın başında Ataol Behramoğlu’ndan alıntıladığı epigrafta olduğu gibi; ne kadar küçük dilimlenirse dilimlensin, her işin iki yüzü olduğunu gösteriyor yazar.
“Bir Mahinur Hikâye” katmanlı öykülerden oluşuyor. “Aradığımda gene tanıyamadı beni. Neredeyse yanlış numara diye kapatacaktı ki, Vanya Dayı çözdü işi. Adımı defalarca sormasına ve söylememe rağmen unutuyor olmalıydı. Olsun. Bir tek Mahinur Hanım her hecenin hakkını vererek, gerçekliğine inanarak beyefendi diyordu. ‘Senede Bir Gün’ filmi gibi ayda bir kez buluşmak. Nasıl yani yaşlı bir kadına mı aşık olmuştum. Belki evet, belki hayır. İçindeki hayalperest ruha, asiliğine, yaramaz kız çocuğuna aşık olmuştum. El hareketlerine. Nergis kokusuna. Mentol ferahlığındaki nefesine”(s 93).
Kitaba ismini veren “Kırmızı Etek” öyküsünde, sömürülenin sömürüsünü yansıtmış Hatice Günday Şahman. “Raylar ve Yaylar” isimli öyküde kızını beyaz önlükle hayal eden fedakâr anneyi görüyoruz. “Bayrak Yarışı” gerçekçi, hayatın içinden. “Halay” isimli öykü tanıdık geliyor Ankaralı okuyucuya, o acı günü yaşatıyor yeniden. “Er Meydanı” isimli öyküde Akın Beyin, karşısındaki adamı kendisinin değil babasının elleriyle yakasından tutup yukarı kaldırması güzel bir simge. Toplumun insanı şekillendirmesini kalemine alıyor yazar.
“Ahtapot“ta ve “Bir Mahinur Hikâye” öykülerinde, karakterler bağımsızlıklarını ilan edip kalemi yazarın elinden alıyorlar. Unamuno‘ya selam gönderiyor yazar kurgusuyla.
Kitaptaki son öyküsünde okura açık bir çağrı var. Her şeye rağmen bizi yaşama bağlayan, umut hep olsun, ne kadar küçük, ne kadar sıradan olursa olsun mutluluk ve gülüşlere sımsıkı tutunalım mesajını veriyor ve “İlk kitabını koklayan genç yazarın mahcup gülümsemesi” diyor yazar “Bir Gözümüz Ağlar Bizim” isimli son öyküsünde (s, 117). Yazara nice kitaplar diliyoruz, aynı heyecanla koklayacağı.
Zeynep Yenen – edebiyathaber.net (10 Mayıs 2017)