Antoine Saint-Exupery’e Fransız Akademisi’nin Roman Büyük Ödülü’nü kazandıran “İnsanların Dünyası”, sıra dışı yaşamları göz önüne sermesiyle dikkat çekiyor.
Yazarı, henüz ilk yetişme yıllarındayken etkileyen hümanizm anlayışı, diğer eserlerinde olduğu gibi burada da kendini hissettiriyor. 20. yy’daki Fransız romanının özellikleri düşünüldüğünde revaçtaki türlerden biri olan otobiyografik roman tarzında yazılan “İnsanların Dünyası”, Exupery’nin yaşamında önemli bir yeri olan pilotluk günlerindeki yaşanmışlıklarını ele alıyor ve kendi türünde Fransız Edebiyatı’nın en başarılı eserlerinden biri ortaya çıkıyor.
O dönemde zorlu şartlar altında gerçekleştirilen pilotluk gibi maceracı bir mesleği sade, yalın bir dille anlatan Antoine Saint-Exupery’nin, Fransız klasikleri arasında havacılıkla ilgili eser veren tek yazar olarak yerini alması önem taşıyor.
Kitap boyu izini sürdüğümüz olaylar düşünüldüğünde, mesleğindeki her türlü tehlikeye ve riske karşın cesaretinden ve ilkelerinden ödün vermeden yoluna devam etmesi, yazarın bu bağlamda kendisini gerçekleştirdiğinin en büyük ispatıdır. Zorlu şartlarda hayatları pahasına, ölüm kavramını vasatlaştırarak uçanların yaşadıklarının anlatıldığı kitap; zamanı uzatan, kalp çarptıran bekleyişler yaşatıyor okura.
Başarılı sanatsal betimlemeler dimağda hoş bir tat bırakıyor: “İşte benim için de yaşama sevgisi, bu güzel kokulu, bu sımsıcak sütlü kahvede, insanın içine sessiz otlakların, egzotik fidanların, harman sonlarının özlemini sokan o birbirine karışmış süt, kahve ve buğdayda toplanıyordu. Bunca yıldız içinde, önümüze, bu şafak vakti kahvaltısının o nefis kokulu kâsesini koyabilecek bir tek gezegen vardı.”
Exupery’nin başından geçen tüm hikâyeler, okuyuculara çok şey katacak, örnek teşkil edecek, tecrübe kazandıracak, ilginç dünya coğrafyası ve o topraklarda yaşayan halk hakkında bilgi veren renkli bir içeriğe sahip. Exupery, bir ailesi olmasına rağmen çok sevdiği mesleği gereği onca macera içinde yalnızdır ve belki de bu duygu, onu yaşadıkları üzerine felsefi düşüncelere sürükleyen nedenlerden biridir. Evi, uçağıdır ve kimi vakit ayaklarını öylece uzatıp televizyon yerine yıldızları izlemektir onun zevki: “Gece güzel olursa uçakta, insan kendini şöyle bir koyuverir, uçağı kendi haline bırakır…Bir de bakarsınız ki sağ kanadın altında, bir köyün ışıkları peydahlanıvermiş… Görünen köy mü? Evet. Ama bir yıldız köyü.” Uçaktakilerin dünyası başkadır. Oradakiler için köyler, yıldız kümelerinden ibarettir. Kimi vakitse koca bir ülke köy oluverir.
Kitabı klasik roman tekniği beklentisiyle okumaya başlayan okur, şaşkınlığa uğrayabilir çünkü “İnsanların Dünyası”, daha çok bir anı kitabını andırıyor. Eser, farklı hikâyelerin birbirlerine bağlanmasıyla sekiz bölümden oluşuyor.
Kahramanların yaşadıkları ve hissettikleri, bir başka gezegenin insanlarına aitmişçesine farklı duygulara sürüklüyor okuru. Kitap boyunca görüyoruz ki yazarın, dünyanın akla hayale gelmeyecek köşelerinde uçması ve buralarda yaşadığı riskli deneyimler, ona yaşama sevinci ve umut veren nedenlerin başında gelir: “Ay, kar yığınını andıran bir sis içinde, fersiz bir kor gibi sönüverdi. Üstümüzdeki gökkubbe de bulutlarla kaplanıyordu. Biz artık bu bulutlarla bu sisler arasında, sanki bütün ışıkları, bütün feri tükenip sönmüş bir dünyada uçuyorduk,” satırlarında olduğu gibi defalarca tükenen umudun ardından yeni umut ışıkları yakmayı bilen bir kişilikle karşı karşıyayız.
Aristokrat bir aileden gelmesine karşın Exupery, yıldızlar, rüzgârlar, dostluk gibi doğal ve manevî özelliklere maddî dünyadan çok daha fazla bağlıdır. Bu bağlamda yazar, başyapıtı olan “Küçük Prens” te olduğu gibi dostluk – para vb. zıt kavramları karşılaştırarak her zamanki idealizmiyle hayatı sorguluyor. Macera dolu, mütevazı bir yaşamın yine mütevazı bir dille anlatımı kitaba tat katıyor: “O uçuş gecelerini, o yüz binlerce yıldızı, o iç rahatlığını, o birkaç saatlik egemenliği parayla satın alamazsınız… Düşman kabileler arasında geçen o gece, parayla satın alınabilir mi?…”
Yazarın kendine has üslûbu ile yer yer masalsı anlatımı, okuru hikâyenin içine girdap misali çekiyor: “Mesleğin büyüsü önüme koca bir dünya seriyor; o dünyada, iki saate varmadan, kapkara ejderlerle, tepelerinde şimşekler çakan dağlarla göğüs göğüse geleceğim; bu dünyada, gece karanlığıyla birlikte, tehlikelerden sıyrılıp yolumu yıldızlarda okuyacağım.”
Uçağını eviymişçesine benimseyen koca yürekli ve tutkulu bir adamın duygularıyla devam eden kitap, sizi sakin gecelerin içinde dinlendiriyor da: “Gece güzel olursa uçakta, insan kendini şöyle bir koyuverir, uçağı kendi haline bırakır. Uçak biraz sağa doğru eğilir. Sizse onu yatay durumda sanırsınız.”
Yazarın kitapta ayrıntılı olarak yer verdiği çöl yaşamı ve o coğrafyanın insanlarının hayat şartları, okurda bir macera filmi izlenimi bırakıyor. Efendi-köle zihniyetinin yansıtıldığı satırlar, ölüme yaklaşarak çölde can çekişen Mağripli kölelerin yanı başlarında oynayan çocuklar, Exupery’nin uçağına alarak Fransa’ya götürdüğü kabile şeflerinin Batı-Doğu farklılığı karşısındaki şaşkınlıkları ve hayal kırıklıklarına, Tanrı’nın onları aldatarak yokluk içinde yaşattığını düşünen yazarın sıra dışı görüşleri de eklendiğinde, size Sahra’ya farklı açılardan bakma imkânı da sunuluyor. Mağripliler’in yoksulluklarını, dinlerinde vadedilenlere karşın Tanrı’nın bir kandırmacası olarak tanımlayan yazar, yeri geliyor bölgeye petrol aramak için gelen para peşindeki insanlardan daha şanslı görüyor kendini ve hayatın çelişkisi burada da kendini gösteriyor: “Çünkü o yasak hurmalıklar, o hayvan kabuklarının el değmemiş tozları en değerli yanlarını bizlere verdiler: Bütün bunlar ancak bir saatlik bir coşku verirler. Onu da biz yaşadık.”
Bedeviler, köleler, kabile başkanları, gezginler, sömürge görevlileri ile büyülü bir coğrafyanın, bir uçağın kanatlarının gölgesinden yansıtıldığı “İnsanların Dünyası”, gerçek bir insanlık destanı olarak nitelendirilebilir.
edebiyathaber.net (25 Kasım 2019)