“Yeni Arjantin Anlatısı” ekolünün en kuvvetli temsilcilerinden Mariana Enriquez, hem tercih ettiği temalar hem de isyankar, ele avuca sığmaz tavrıyla içerisinden geldiği “punk” ruhunu hikâyelerine ustalıkla taşıyabilen bir yazar. Geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Yatakta Sigara İçmenin Zararları adlı öykü kitabı tam da bu tarife uyan bir kitap. Yazarın en sevilen kitapları arasında yer alan Yatakta Sigara İçmenin Zararları, Arjantin’in yakın tarihine, darbe döneminin trajedilerine, kadınlara yönelik ayrımcılığa tam da şiddet dolu bir dünyaya gotik bir pencereden sesleniyor. Korku teması kitabın ana istikamet yönü; hayaletler, ruhlar, kara büyüye çarpıtılan kadınlar, mezarının gömülü olduğu yerden taşınıp başka yere taşınınca aninden ortaya çıkan ufak hayaletler, ruh çağırma seanslarında ortaya çıkan tuhaf karakterli, yalnız ve dışlanmış ruhlar, kara büyüye tutulmuş ergenler, yalnızlar, kalbi kırıklar, eve dönmenin yollarını kaybedenler, acayip tiplerin fotoğraflarını kaydeden fotoğrafçılar, kitap boyunca karşımıza çıkıyor. Bu anlamda onun öyküleri boyaları dökülmüş, küf kokulu, enstrümanların yeteri kadar iyi ayarlanmadığı bir garajda çalan punk grubunun parçalarına benziyor. Geçmişin ve geleceğin tüm ağır trajedilerinin ağır bir hakikat birbirine bağlandığını bir çağın tüm ruhunu tekinsiz bir atmosferle korku öğeleriyle anlatmış yazar. Bu anlamda okuyucuyu rahatsız etmek, felaketler üzerine düşündürtmek gibi bir tavrı hemen hemen bütün öykülerde hissediliyor. Lakin, bu tarif akla hemen yosun bağlamış, içerisinde kirli bir suyun olduğu kuyudan tüm öfkesiyle çıkan Samantha’yı hatırlatmasın çünkü Mariana Enriquez’in çok hoş bir mizah anlayışı var.
Yazar, ülkesinin güçlü edebi geleneğini devam ettirmek yerine kendine has bir anlatı ve dil arayışına girmiş. Sade ama güçlü bir imgelem yaratıyor Mariana Enriquez, kolaylıkla sinematik referanslarla süslenebilecek korku temaları gerçekliğin bir parçasıymış gibi anlatılıyor. Bu da öykülerinin gücünü arttırıyor. Argoyu, cinselliği, başkaları için rahatsız edici anları kullanmaktan da çekinmiyor. Punkçı tavrını sonuna kadar koruyor. Bu arada Rock yıldızına saplantılı bir şekilde takıntılı olan iki kız kardeşinin öyküsünün anlatıldığı “Et” adlı öykü son yıllarda okuduğum bu konuyla alakalı en iyi öykülerden biri. Rock dünyasının tuhaf mitolojisini, takıntılar ve yine norm dışı karakterleriyle anlatması muazzam.
Hali hazırda bu kadar tuhaf dünyanın alegorik karşılığının korku olması bu yüzden kaçınılmaz bir yerde. Yazar elbette bunu “geçmiş güzel günler” ve “lanet olası şimdiler” gibi basit bir dikotomi üzerinden anlatmıyor. Tam tersine ağır bir geçmişin üzerine doğan, geçmişin trajedi dolu yüklü bagajıyla hikâyelerine devam etmek zorunda olan bir kuşağın öykülerini anlatıyor bizlere. Punk, isyanını ve gücünü ne kadar “norm” dışı bir yerden alıyorsa onun öyküleri de esas gücünü bu tavrında alıyor. Toplumun belki de günümüz edebiyatın pek de temas etmek istemediği kir, pus ve karanlık onun esas çıkış noktası olmuş. Cadı motifleri, lanetlenmiş ruhlar ve yalnızlığına terk edilmiş kadınlarla günümüz Arjantin dünyasının ayrımcılıklarla dolu o dünyasını ortaya seriyor. Belki başka bir yazarın elinde kahkahalarla güleceğimiz absürt bir ruh çağırma seansını anlatan Ölülerle Konuştuğumuz Zamanlar öyküsü, mizah öğelerinden hızla sıyrılıp Arjantin’in darbe dönemindeki kayıp çocukları gerçekliğine bağlayabiliyor. Üstelik bunu elinde megafonla bağırarak yapmıyor. Edebi tavrını koruyarak, yazar maharetlerini göstererek yapıyor üstelik. İnsanda yerimizden kalkıp, camın kenarına geçip efkârlı bir sigara içirtecek sertlikte öyküler aslında bunlar. Kadınlara, çocuklara yapılan ayrımcılıklar; kendilerini saçma bir yalana inandırmayı tercih etmiş sorunlu ebeveynler, kendi evlerinde evsiz kalanlar aynı kara mizah duygusuyla ve aynı güçlü politik imgelemle karşımıza çıkıyor. Kitap boyunca karşımıza çıkan hayaletler, ruhalar hep Lacan’ın o çarpıcı sözünü hatırlatıyor bir anlamda “Hayaletler niye geri döner? Adaletli bir şekilde gömülmedikleri için” Arjantin gibi askeri darbenin en ağır koşullarını yaşamış, binlerce insanın kaybının, ölümünün yaşandığı bir ülkede hayaletlerin en olmadık yerden çıkıp, adalet talep etmesi boşuna değil. Mariana Enriquez tüm o zorlu bastırılmış geçmişi olabilecek en iyi tema üzerinden anlatıyor. En nihayetinde Walter Benjamin’in Tarih Üzerine makalesinde bahsini geçirdiği Angelus Novelus’un bakışı öyle ya da böyle hâlâ geçmişe bakıyor. İlerlemek ancak yüzleşerek olur…
edebiyathaber.net (10 Ağustos 2024)