Yaşamımız boyunca aldığımız her karar bizi bir noktaya götürüyor. Bazen bu kararlar ile mutlu oluyor, bazen keşke öyle olmasaydı diyoruz. Bazı kararlar onunla yüzleşene ya da onu kabullenene kadar düşüncelerimizde yer etmeye devam ediyor. Bu hikâye, yazarın çocukluğunda yaşadıklarının onu tüm yaşamı boyunca takip etmesi sonucu ortaya çıkıyor ve çocukluğunun pişmanlığı olan hikâyeyi tekrar yorumlayarak bizlere aktarıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nda okula gittiği dönemde sınıflarına gelen ve o dönemde aşina olmadıkları Lehçe ad ve soyadına sahip bir kız çocuğuna karşı arkadaşları ile birlikte uzun bir süre yapılan davranışın onda oluşturduğu sorgulamayı okuyoruz. Anladığımız kadarıyla yazar yapılan yanlışa ortak olmaktan çok çok bu yanlışa dur diyememiş olmanın ağırlığını yıllarca üzerinde taşıyor. Sınıf arkadaşlarının maddi olarak iyi durumda olmadıklarını biliyor, hatta kendi ailesinin de çok iyi durumda değil. Buna rağmen o kız çocuğunu dışlamış olmaktan büyük bir utanç ve üzüntü duyuyor. O dönemde bununla yüzleşememiş olması büyüdüğünde yaşadıklarının onda bambaşka bir öğretiye dönüşmüş olabileceği gerçeğini düşündürüyor.
Çocukların akranları tarafından uğradığı zorbalığın yol açtığı duygu durumları atlatabilmeleri kolay değil. Akran zorbalığı kitabın geçtiği dönemde şu anki kadar yaygın olmayabilir. Hikâyede adı zorbalık olarak geçmese de çocukların arkadaşlarını üzen bu davranışların içten içe yanlış olduğunu biliyor olmaları bir nebze iyi olsa da bu davranışları devam ettirmeleri en büyük çelişki.
Her gün okula aynı eski püskü mavi elbise ile gelen ve sınıfta her zaman sessiz ve yalnız olan sınıf arkadaşları Wanda’nın bir gün dolabımda yüz elbisem var hepsi tek tek dizili demesinden sonra Maddy ve en yakın arkadaşı Peggy ile her gün Wanda’yı dışlamaya devam ediyorlar. Kendini Maddy ile özdeşleştiren Eleanor Estes eminim bu kitabı yazarak ve bu sayede Wanda ile yüzleşerek eminim Wanda’nın bir nebze huzur bulmasına yardımcı olmuştur.
Mavi elbiseli kızın gerçek hikâyesini hiçbir zaman öğrenemeyebiliriz. Gerçekten savaştan önce dolabında bahsettiği kadar elbisesi var mıydı bilmiyoruz. Annesine ait, henüz giyemediği elbiseleri var mıydı ya da annesini nasıl ve ne zaman kaybettiğini de bilmiyoruz. Sadece her gün okula aynı yıpranmış ama temiz elbise ile geldiğini biliyoruz. Hepimizin bildiği bir diğer gerçek ise aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen farklı olanı hor gören bir insanlık hâlâ bu dünyada mevcut. Böyle hikâyelerinde okullarda okutulması da oldukça önemli.
Özellikle farklılıklara saygı ve daha birçok kavramı ve şefkat ve pişmanlığın yan yana işlendiği anlamlı bir okuma deneyimi sunuyor kitap. Zorbalar, onları onaylayanlar olduğu için var yargısını öğretiyor okurlara. Bazen bir kişinin dur demesi her şeyi değiştirebilecekken herkesin sessiz tanıklık etmesi, belki bir kerede kalacak süreçlerin devam etmesine sebep olabiliyor. Çocukların böyle bir durumda hangi tarafta olduklarına bağlı olarak yaşayacakları onları ömür boyu unutmayacakları duygular ile yüzleştiriyor.
Çocukların en masum duygularla büyümelerini, öz değerinin farkındayken karşısındaki kim olursa aynı değeri hak ettiğini unutmamalarını, kimseyi ötekileştirmemelerini, varlık ya da yokluğun hiçbir çocuğun ve ailesinin tercihi olmadığını bilerek bu yüzden kimseyi yargılamamaları gerektiğinin bilincinde olarak hayata hazırlanmalarını umuyorum.
Vicdanlı çocuklar sarsın dört bir yanımızı… Hayallerimizde ne varsa gerçek olsun… Keyifli okumalar olsun…
edebiyathaber.net (4 Ekim 2024)