Bilim danışmanı Andrew May’in yazdığı Uzay Turizmi ve Ticareti kitabı, insanın uzay macerasının bilim amacından çıkıp nasıl ‘kâr’ amacına dönüştüğünü anlatırken, bizi çok da uzak olmayan bir zamanda dünya-uzay seferi için hazırlamaya davet ediyor ve geleceğin yatırımcıları için de adres olarak uzayı gösteriyor.
İşten çok bunaldınız. Sunum üzerine sunum, toplantı üzerine toplantı, proje üzerine proje… Sosyal medyaya göz atıyorsunuz. Henüz Nisan başındayız ama millet Maldivler’de kızgın kumlar, serin sular arasında hafif alkollü kokteyller yudumlayıp partiliyor. Bir iç geçirirken masanızın üzerindeki takvimden ayları atlaya atlaya yazı buluyorsunuz. Tarihi belirliyorsunuz. Bir haftayı kapatıyorsunuz. Rahatladınız mı? Hayır. Çünkü nereye gidilecek belli değil. Zaten şu zamana kadar da yurdun ve dünyanın dört bir yanını gezip görmüşsünüz. Beş yıldızlı her şey dahil otellerin o boş vermişlik üzerine kurulu tatil sistemi de, Afrika’daki safarilerde gördüğünüz vahşi hayvanların dünyası da sarmıyor artık sizi. Şu ihtimal düşünülebilir mi? Yalnız veya arkadaşlarınızla Mars’a kadar şöyle bir uzanıp kafa dinlemek, dünya manzarasına karşı iki tek atmak? Pek tabii düşünülebilir. Zira artık “hayaller Miami, gerçekler Alaçatı”nın bir anlamı kalmadı. Elbette yazın haberlerde Ege ve güney sahillerimizde bir suyu 50 liraya içmek çoğumuz için pek mümkün olmasa da turizm sektöründe farklı bir kol ilerliyor inceden: Uzay turizmi. Andrew May’in yazdığı, Fatih Şekerci çevirisiyle Say Yayınları’ndan çıkan ‘Yörünge otellerinden Ay madenciliğine, özel sektör uzayı nasıl dönüştürüyor?’ alt başlıklı Uzay Turizmi ve Ticareti, geçtiğimiz yüz yılda devletin desteğiyle uzayda bilim amaçlı araştırmalar yapan NASA’nın yerini günümüzde ‘kâr’ amacıyla devralan özel şirketlerin (haliyle dünyanın en zengin insanlarının) uzaya açılmaktaki amaçlarını detaylarıyla ele alan bir kitap.
Beş bölümden oluşan Uzay Turizmi ve Ticareti’nin ‘Herkes İçin Uzay’ başlıklı ilk bölümünde, insanlığın uzay yolculuğu tarihine değinilirken uzaya gitmek için ilk kamu-özel sektör girişimleri ve haliyle ABD-Sovyetler Birliği’nin soğuk savaşında uzayın nasıl bir askeri gövde gösterisine dönüştüğünü de okuyoruz. 1989 yılında radyolardan duyulan “Astronot aranıyor, tecrübe gerekmiyor” iş ilanı duyurusu ile ilk ‘ücretli uzay yolcuları’nın ya da ‘uzay turistleri’nin yolculuk aşamalarına tanık oluyoruz. İkinci bölüm ‘Yörüngealtı Maceralar’da turistleri uzayda bekleyen fiziki şartlar, uzaya gönderilen araçlar ve uzaya giden insanların yaşadığı tecrübeler paylaşılıyor. ‘Yörüngeye Doğru’ adlı üçüncü bölümde uzaya giden araçlar hakkında bilgiler paylaşılıyor. Dördüncü bölüm olan ‘Uzay Seyahatleri’nde adından da anlaşılacağı üzere ‘uzay turu’ yapan şirketlerin araçları ve bunların özellikleri tanıtılırken zamanla bu araçların nasıl geliştiği de detaylı bir biçimde ele alınıyor.
Kitabın keşfedilmeyi en çok hak eden bölümü kuşkusuz beşinci sırada yer alan Dünya Dışı Endüstriler. Konu başlığıyla ilgili olarak burada bir parantez açmakta fayda var: 27 Ocak 1967’de imzaya açılan ve 10 Ekim 1967 yılında yürürlüğe giren Dış Uzay Antlaşması genel anlamda “Ay ve diğer gök cisimleri dahil dış uzayın keşif ve kullanımına” dair bir sınır koyma amacı taşıyordu. Bunu “bari orayı ellemeyin” Türkçesiyle okumak mümkün ki zaten antlaşmayı düzenleyenler bir anlamda, Doğu’nun komünistleriyle Batı’nın kapitalistleri arasında süregelen nükleer silah tehdidine karşı, “Silahlarınızı dünyanın dışından saklayın” mesajı veriyordu. Yine burada sorulması gerek bir diğer soru da, “Biz kim oluyoruz da Dış Uzay Antlaşması yapma hükmünü kendimizde görüyoruz?” olmalıydı. Fakat ‘insan’ mevzu bahis olunca kurcalanmamış milimetrekare bile düşünmenin pek mümkün olmadığını akıllara getirmek gerek.
‘Dünya Dışı Endüstriler’e devam edelim. Bu bölümde ‘dünyalıların’ parayı vurmak için gözünü yukarılara diktiğinde ilk hedef olarak Ay’ı seçtiklerini okuyoruz. Geliştirilen projelerde Ay’a yapılması düşünülen Lunar Hilton tipi otellerle birlikte zengin şirketlerin Ay’da maden çıkarma arayışlarının da ne denli iştahlı oldukları yine bu bölümdeki ‘teşebbüslerden’. Uzaydaki enerjiyi kullanmak, Asteroid madenciliği gibi keskin ticaret zekası gerektiren girişimler de mevcut elbette. Son bölüm olan ‘Milyarderlerin Uzay Yarışı’nda uzay turizminin finansal yönünü, kâr getirip getirmediği, parayı kimin kazandığı ve elbette bahsi geçen ‘milyarderlerin’ yatırımlarından söz ediliyor.
Toparlarsak… Kitabın özeti sanırım yazar Andrew May’in şu satırlarında yatıyor: “Bir de uzay turizmi konusu var. Daha yerleşik ve ekonomik hale geldikçe sadece Dünya’yı farklı bir bakış açısıyla görmek amacıyla birkaç gün yörünge otelinde kalmak için bile olsa bu şekilde tatil yapanların sayısı artacak. Aynı zamanda “sıfır” karbon emisyonu hedefleyen ülkelerin sayısı arttıkça güneş enerji uyduları –ya da Ay’dan çıkarılan helyum -3’ün kullanıldığı nükleer reaktörleri- daha çekici bir seçenek olacak gibi görünüyor. Gelecekte tutması garanti bir bahis arayan bir girişimci veya yatırımcıysanız uzay sektöründen başka bir yere bakmamalısınız.” Ve gelecek o kadar da uzak değil…
edebiyathaber.net (8 Nisan 2022)