Hayal kurar mısınız? Hayallere inanır mısınız? Hayallerinizi gerçekleştirmek için peşinden koşar mısınız? Sanırım hayallerimiz de değişti artık son dönemde, öyle değil mi? Kişisel hayallerden çok toplumsal konularda hayal kuruyoruz daha çok. Coğrafyamız için daha güzelini, daha iyisini istiyoruz. Çocuklarımız için daha yeşilini ve daha güvenlisini… Hiç kimsenin aş ve iş sorunu yaşamadığını hayal ediyoruz örneğin. Savaşların yaşanmadığını, gökyüzünde savaş uçaklarının değil uçurtmaların salındığını hayal ediyoruz. Ve tüm bunları hayal ederken biz, kendimize zaman kalmıyor, kendimiz için bir şeyleri düşleyemiyoruz.
Bazen düşünüyorum da okuduğumuz kitaplar gerçek olsa keşke. “Hayal Sözleşmesi” imzalasak biz de. Sonra da hep beraber var gücümüzle çalışsak o hayalleri gerçekleştirmek için. Güzel olurdu değil mi?
Bu haftaki kitabımız böylesi bir örnek işte. Dilek Yardımcı’nın yazdığı, Tudem Yayınları’nın çocuklarla buluşturduğu “Hayal Sözleşmesi.”
“On yıl önce bir Türkçe dersinde başladı her şey. Sık sık değişik uygulamalar yaptırarak bizi şaşırtan öğretmenimiz, yine yapacağını yapmış; dersin bitimine beş dakika kala, ertesi günkü ders için bizden ikişer zarf istemişti. Anlaşılan mektup yazacaktık.” Böyle başlıyor kitap. Ve sonrasında boğaz düğüm düğüm okuyacağınız hikâye devam ediyor. Kitabı elime alıp okumaya başladığımda biraz sıkıldım açıkçası. Hatta bir kenara bırakmayı da düşündüm. Neyse ki inatçıyımdır kitap konusunda. Her nasıl olursa olsun sonuna kadar okumaya çalışırım. Ve iyi ki de böyleyim. Yoksa “Hayal Sözleşmesi” benim için çok başka bir anlam taşıyor olacaktı.
Öğretmen öğrencilerinden beş-altı ay içerisinde gerçekleşmesini istedikleri yakın hayallerini ve gelecek için de uzak hayallerini yazmalarını istiyor. Bir on yıl kadar sonra açıp okuyacağını ve ne kadarının gerçekleştiğini görmek istediğini de sözlerine ekliyor. Fakat Bengisu’nun farklı bir düşüncesi vardı. Pal Sokağı Çocukları’ndan esinlenerek sınıf içi birlik ve dayanışmayı sağlayıp yakın hayalleri gerçekleştirebilmek. Tabi otuz kişilik sınıfta tamamının gerçekleşebilmesi söz konusu değil. O yüzden kura çekiliyor ve şanslı olanların hayallerini gerçekleştirmek için elbirliği ile çalışıyorlar.
Kitapta her bölümde bir öğrencinin hayaline kavuşmasını ve bu esnada yaşadıklarını okuyoruz. Her biri kendi içerisinde bir öykü aslında okuduklarımızın. Fakat zaman ve kişiler aynı olduğu için roman olarak da tanımlanabilir.
Bu hayallerin içerisinde âşık olduğu kişiye kavuşmak isteyen de var, Beşiktaş’ın maçını tribünden izlemek isteyen de… Annesi için derslerinde başarılı olup teşekkür almak isteyen de, teknoloji harikalarına sahip olmak isteyen de… Ve sevdiği şarkıcıyla bir araya gelmek isteyen de… Her biri birbirinden farklı, bağımsız hayaller. Gerçekleşmesi de kolay olmayan hayaller bunlar. Ama sınıf birlik olmuştu bir kere. William Russell’in “Büyük işler büyük hayaller kurma özelliği olan insanlarca başarılmıştır” sözünü doğrularcasına canla başla çalışıp hayalleri gerçekleştirdiler.
Dilek Yardımcı tüm bunları öyle sade fakat öyle dokunaklı anlatmış ki, okuduğum birlik, beraberlik ve mücadele karşısında boğazımın düğümlenmesine, gözlerimin dolmasına engel olamadım. Neden böyle davrandığımı da düşünmeden edemedim. Yanıtı yine kendim buldum. Sanırım yaşadığımız yalnızlık bunu hissettirdi. Teknolojinin olanaklarından yararlanma oranını artırdıkça, yaşamın hızına ayak uydurmak için çabaladıkça daha çok yalnızlaştık. Yalnızlaştıkça bazı duyguları yitirdik, yaşamayı unuttuk. Kitapta karşımıza çıkınca da sarsılıyoruz işte böyle.
“Hayal Sözleşmesi” bir avuç çocuğun hayallerinin peşinden oradan oraya sürükleniş hikâyesi. Çocukların güzel yüreklerini izliyoruz kitapta. Zaman zaman gülümsetse de hüzün ağır basıyor biraz. Hele final bölümü… Tam bir Yeşilçam sahnesi! Çocuklar aynı duyguları yaşar mı bilmiyorum fakat bir yetişkin olarak çok etkilendiğim bir kitap oldu bu kitap.
Yazının sonunda hem çocuklara hem yetişkinlere yazarın satırları ile seslenmek isterim: “Ne kadar yaşadığın değil, hayata ne sığdırdığın önemli. Durma koş, hayallerinin peşinden. Hayaller değil midir bizi var eden?
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (22 Mayıs 2017)