Ne Güzel Bir Sabah, Serhan Ergin’in üç romanından sonra çıkan ilk öykü kitabı. Kitap 2018 yılında ilk kez yayımlanmış olsa da, içinde yer alan öykülerin 2009 yılına kadar giden bir geçmişi var. Kitaptaki öyküleri okuduğunuzda, öykülerin insan ilişkilerine dair çok toz yutmuş bir insanın kaleminden çıktığını hissediyorsunuz. İnsan davranışlarını iyi gözlemleyip bir o kadar da iyi aktarıyor Serhan Ergin. Ne Güzel Bir Sabah da birbirinden uzak zamanların getirdiği tecrübelerle harmanlanmış bir kitap.
Öncelikle kitabın diliyle ilgili birkaç şeye değinmek gerek. Serhan Ergin, yazdığı her öyküde hayatlarımızın kaçınılmaz derecede ortak noktalarına o kadar dokunmuş ki, okuyan herkesin en azından birkaç öyküde kendini görmesi, “işte burada ben de varım” demesi mümkün. Hatta bu düşüncemi biraz daha iddialı hale getireyim, böyle olacağından eminim. Bunu başarabilmesindeki en temel etken de, dokunduğu bu noktalarda anlaşılır ve süsten uzak bir dil kullanmış olmasıyla ilintili. Serhan Ergin karakterlerin oturup kalkmalarını, yüzlerinin aldığı halleri veya mekânı, havayı betimleme konusunda kararınca uzunluklar belirlemiş, böylece de etkili olmuş. Birçok yazar bu betimlemeleri uzun uzadıya yazarak okuru da hikâyesini de kendinden uzakta tutar, dışarı iter. Serhan Ergin okurun omzuna yük olacak fazlalıkları başarılı bir şekilde öykülerinin dışında tutabilmiş.
“Neden sonra dalgın bakışlarından sıyrılıp bana doğru döndü. Masamdaki boş tabak ve bardağı fark edince de hemen seğirtti yanıma. İçine düştüğüm düşünceler silsilesinden çıkarken fark ettim ki masaya doğru eğilmiş, dirseğimi masanın üzerine koymuş, başımı da yumruk yaptığım elime dayamıştım. Derhal toparlandım. Saate baktım: Toplantı başlayalı beş dakika olmuştu. Daha fazla gecikirsem başıma dert açacaktım.”
Serhan Ergin insanın iç dünyasına, duygularına inişte ve bunları yazıya aktarışta da oldukça başarılı. Öykülerde, kahramanların gözlerinin içine bakıp onları en az onlar kadar anlıyormuşum gibi hissettiğim anlar oldu. Kahramanlar konuşurken, sanki okuru muhatap alıyor, okura içini döküyor gibiydi. Ki zaten edebiyatın en büyük gücü bu değil mi? Yazar bu noktada çok yetkin. Kurduğu diyaloglar sahici. Yukarıda bahsettiğim gibi “gündelik, bizden şeyler” var hikâyelerinde. Hayatın tam içinden.
Peki kitap bize ne diyor? Kendine neyi dert edinmiş Serhan Ergin? Beninsan dertlerini, çaresizliklerini konu edinmiş olduğu izlenimine kapıldım her hikâyede. En büyük dert, en büyük çaresizliğimiz olan “ölüm” neredeyse her hikâyede karşımıza çıkıyor. Tıpkı hayatta çıktığı gibi… Türlü türlü çaresizlikle karşılaşıyoruz kitapta. Aşklara misafir oluyoruz. Görüyoruz ki hepsi yarım kalmış… Geç kalmalara, tuzaklara, sonu üzüntülü bekleyişlere, unutulmalara tanıklık ediyoruz.
“Alışmak, ki sana göre daha ziyade unutmak bu, ihanet gibi geliyor, unutmaktan korkuyorsun düpedüz.”
İnsanın nereden nereye geldiğini, fikirlerin, hislerin nasıl sıçrama yaptığını okuyoruz Ne Güzel Bir Sabah’ta. Genciyle, yaşlısıyla, farklı farklı dertleriyle. İnsan halleriyle. Galiba hayatın her yaşa yetecek kadar derdi tasası var, bitmiyor… Kesişen yollara, kesişen hayatlara, kesişmemiş yollara, imkânı olmayan aşklara, birine benzetmelere, özlemlere, büyük tesadüflere tanıklık ediyoruz. Kısacık bir yolculukta yaşanan kocaman istekleri, anlık hislere kapılmanın hayatımızda nasıl da yer kapladığını görüyoruz Serhan Ergin’le.
“Bir televizyon, iki bilgisayar ve bir tomar para… Para fena bir miktar sayılmazdı, evde nakit tutma huyumu değiştiremedim bir türlü. ‘Ah be Yılmaz,’ dedim ‘bunlarla yeni bir hayata başlanmaz ki’.”
Ne Güzel Bir Sabah, baştan sona açık diliyle, insanın iç dünyasında yolculuk eden bir öykü kitabı. Hayatın tam içinden çıkıp gelmiş gibi!
Osman Alp Denizler – edebiyathaber.net (5 Kasım 2018)