Yakın tarihimize dönüp baktığımızda maden faciaları ile örülü olduğunu görüyoruz. 1941 yılından bugüne değin üç binden fazla madenci bu facialarda yaşamını yitirmiş. En büyük maden kazası ise 2014 yılında Soma’da yaşandı ve 301 madenciyi yitirdik. Hemen birkaç ay sonra da Ermenek’ten geldi acı haber. Tüm bu yaşananların ardından bize kalansa boynu bükük çocukların, gözü yaşlı kadınların ve ayağındaki yırtık lastik pabuçlarıyla oğlunun cenazesi başındaki Recep Amca’nın resimleridir. Ha bir de “oğlum yüzme bilmezdi” diyen Ayşe Teyze’nin sesi…
Soma deyince maden kazası kadar akla gelen bir diğer olay da Yırca Köyü’nde bir gecede kesilen 6.000 zeytin ağacıdır. Söylemesi, hepsini bir arada düşlemesi kolay olmayan 6.000 ağaç. Derinlemesine inersek bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün fakat geriye dönüp can sıkmanın bir anlamı da yok sanırım. Biz şimdi gelelim bugüne.
Edebiyatımızın duyarlı kalemlerinden Müge İplikçi, Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan “Dondurmam Tılsım”la çocukları selamlıyor bir kere daha. Edebiyatımızda yetişkinler için de eserler veren yazar yayınevinin doğru tespiti ve ifadesiyle çocuklar için zor konuları anlatma ustası. İlk çocuk kitabı “Uçan Salı”, sonrasında “Acayip Bir Deniz Yolculuğu”, göçmenliği ek aldığı “Kömür Karası Çocuk” ve şimdi de “Dondurmam Tılsım.” Kitap çok zor bir havuz problemi ile başlıyor. Bu soruyu çözemedim diyerek okumayı bırakmak ise hata olur.
Babasını maden kazasında yitirmiş Seher, annesiyle birlikte Zerrin Hala’sının yanına sığınmış, hem yaşamlarını hem de zeytin ağaçlarını korumaya çalışmaktadır. Çevredeki tüm zeytinlikleri yok etmeye kararlı Hulki Sungur yetmezmiş gibi havuz problemleri de Seher’in canını sıkmaktadır. Yakın arkadaşı Saniye ile birlikte yedikleri dondurmanın tadı ise yepyeni ve beklenmedik olaylara neden olacaktır. Yedikleri dondurma ne’li mi? Tabi ki zeytinli. Hemen zeytinli dondurma olur mu, demeyin. Olur tabi. İnsanoğlu yeterki istesin. Yapamayacağı bir şey yok. Buna inanmak için ülkemiz ve dünya gündemini üstünkörü takip etmek bile yeterlidir zaten. Bu arada dondurmanın tılsımını da söylemiş oldum ama umudun her daim olduğunu ifade edebilmek için söylemem gerekiyordu.
Kısa bir metin olmasına rağmen yoğun duygular yaşatıyor kitap. Bunu da yine yazarın anlatımdaki ustalığına ve konu seçimindeki başarıya bağlıyorum. Zengin bir dil kullanımı ve gerçekçi karakterler bize bunu yaşatıyor. Zerrin Hala’yı örneğin, Soma’da gördük mü anımsamıyorum ama Karadeniz’de Hava Ana olarak gördük. Bergama’da Asteriks olarak da karşımıza çıkmıştı.
Müge İplikçi, maden kazalarını, zeytinliklerin yok edilmesini, umut ve sevgi dolu bir pencereden aktarmış. Hem de çok sevimli bir başlık altında.
Son söz olarak eklemeliyim ki; Günışığı’nın son dönem kapak tasarımları bu alanda büyük bir alkışı hakkediyor. Özellikle arka kapaktaki desen ya da resimler. Ve bir defa daha yineliyorum ki resimsiz çocuk kitabı olmamalı. Bu kitabın da böyle bir eksikliği var işte.
“Dondurmam Tılsım”da anlatılanları belki küçükler bilmez ama bu kitap yetişkinler için hafıza tazeleyici bir kitap! İş cinayetlerinin yaşanmadığı, çevrenin katledilmediği bir dünya düşüyle…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (26 Eylül 2016)