“Süzme” desem daha mı iyiydi acaba, ne dersiniz? Siz bilirsiniz, ister bu başlıkla okuyun, ister süzme deyin, daha da isterseniz başlığın başına“süzme”yi de ekleyin. Çifte kavrulmuş olur.
Memleketin de benim de en sıkı şairlerimden olması ayrı bir güzellikken, denemeleri ve şiir yazılarıyla da rahmetli anası Fikriye’nin “Abdalım kuzum yolun açık ola!” güzellemesi ve uğurlamasını ziyadesiyle hak eden Mahmut Temizyürek’in “sızma” lezzetindeki şiirlerini okurken bunlar aklıma geldi.
Diyeceksiniz ki bir şiir kitabını okurken, kitabın adı “Yalangezen” (Kırmızı Kedi), ilk bunların akla gelmesi biraz “saçma” değil mi? Üstelik bu yılın Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü’yle de kitabın yolu iyice açılmışken. Bahtı zaten açık bir şiirdir, aslolan da baht açıklığı değil mi hem?
Mahmut Temizyürek’in şiiriyle de, ona düşgezen desek mi, Yalangezen’iyle de, düzgezen’iyle de, demek ki yazısından ve denemesinden dem vurmuş oluyorum bu deyimle, yürekgezen, ömürgezen de desek, uzatmış olmayız sanırım; biraz daha dostlukta ve kitapta gezmiş oluruz ki Maho’yla ikimiz de aslında kendisi karagezen ama gönlü denizgezen aşiretindeniz. Şiirgezen olmamız da sanırım bu yüzdendir. Elle gelen düğün bayram denildiği gibi, bu kadar çok kişi şiir yazmasaydı herhalde ikimiz de çekinirdik yazmaya. YaniNeşet Ertaş’ın “Ayağınızın turabı olayım” dediği gibi; turap biliyorsunuz toz toprak anlamına gelir, Maho’yla, kendisi hayliden de öte yakınım olur, şiir denen gölgelikte, onun “nere gitsem içimden/gidelim kalk buradan!” dediği gibi, şiirin gurbetçisiyiz.
Öyle olunca insan şiiri ailesi sayıyor, aileden biri diye görüyor onu. Eh aile içinde olunca da her ne kadar analar babalar evlatlarından büyük başarılar bekleseler de olmayınca da öldürecek halleri yok ya, evlatlarını sevecek daha hakiki ve belki de kuvvetli sebepler buluyorlar. Kaldı ki şiirde başarı bekleyen bir geleneğin mensupları olmadığımızı da yazının burasına kadar çoktan anlamış olmalısınız. Önemli olan iç güzelliği. Lakin şiirin aileden gelen bu iyiliğini ve yakınlığını kavrayamamış olan bazı bazılar her zaman olduğu gibi ailenin içişlerine karışmayı da sevenlerin arasına girmeyi de ihmal etmediler, etmezler. Öyle de böyle de şöyle de… Bir an bu kitapla ve ödülle ilgili yazılanları, söylenenleri düşününce, başlıktaki beş harfli sözcük şöyle bir iniş yapar gibi oldu dilime. Hemen kapattım ağzımı.
Çünkü Maho’nun kitabındaki şahane şiirlerin içinde, o sözcüğün ne kadar güzel, ne kadar aşk dolu ve ne kadar yakın, samimi, içli bir sözcük olduğunu söyleyen şahane bir şiir daha var: “Anam-Babam”… Şiirin ilk bölümünün keyfini çıkarmayı size bırakayım, ben ortasından yazayım buraya: “Göçebelik büyük hüneriydi anamın/ Saraylardan Bedevi çadırına/Damak tadı taşıyan köle bir gezgin/Babamsa bir yerleşik köle/Gece bile çıkarmadı kravatını/Ya çağrılırsam hazır olayım diye/ (Artık çıkarıyor, astım yüzünden o da)/Herkese pırıl pırıl hazırdır babam/Sen nehrine Siz nehri demese de/‘Canım benim’ diyebilir/Sun Yat Sen’i de hiç sevmezdi/Beykın’a hayrandı ama/Hiç bilmese de okuma-yazmayı/Oğlundan dinlerken ‘Denemeler’i/ ‘Beykın dediğin adam, Alevi mi?’/Diye sormuştu bir gün dayanamayıp/Yanıt anamdan geldi:/ ‘Olur mu hiç İngilizden Alevi, salak!’/Babamsa olanca kibarlığıyla: / ‘Niye olmasın İngiliz insan değil mi?’/’Şuna bak arkadaş, derdi Anam/ Şuna küfür işler mi?’/Babamsa Anamın öfkesine/’Get salak!’ deyip deyip gülerdi.”
2013 Martı’nda onun şiiri ve yazısı üstüne uzun uzun konuşmayı Antalya’ya saklıyorum. Siz Yalangezen’i okuyun, orada anasının babasına nasıl sevgiyle“salak” dediğini görünce kıyamayacaksınız bu sözcüğe. “Süzme” diyeceksiniz belki ya da başka bir şey. Kime mi? Beni güldürmeyin Allahaşkına! Şiirin anayasaya aykırı olduğunu bilmeyenlere, sanatın diyalektiğini yadsıyanlara, Türkiye’nin en “özgün” müzik topluluğunu suçlayan beslemelere, tiyatrocuyu memur sananlara, Fazıl Say’ı düşman sayanlara… Hiç Fikriye’nin o güzelim“salak” övgüsünü yakıştırır mıyım “süzme” dururken?
Haydar Ergülen – Cumhuriyet (23 Nisan 2012)