“Ben hiçbir şey yapmıyorum. Karakterlerim bana kendileri geliyor” diyen Antoni Casas Ros’un gizemli romanı Enigma bir solukta okunmayı hak eden romanlar arasında yer alıyor. Hazzın, coşkunun, gizemin bilhassa tutkunun romanı olarak adlandırabileceğim eser, Katalan edebiyatının başyapıtları arasındadır. Tutkunun ve coşkunun kol gezdiği satırlarda edebiyatın gücü gözler önüne seriliyor. Tutku ya da ihtiras, duygusal yaşamdan düşünce, davranış ve eyleme yansıyan, onu yücelten, ulvileştiren bir güçtür. İnsanın içindeki güçlerden kaynaklanan davranış biçimidir. Descartes’e göre tutku, belirli nesnelere, kişilere düşüncelere yönelmiş, güçlü ve sürekli olan duygudur. Duygular ve coşkularla ilgilidir. İnsan zihnine yönelir ve zihinsel işlevleri bastırır, onlara egemen olur.
Kahramanlarımız, Joaquim, Naoki, Zoe, Ricardo roman boyunca aklın sınırlarını zorlayarak normalliğin üst sınırında, tutkularının ve coşkularının peşinden giden arzu dolu günleri yaşamak için “Bartleby ve Şürekası”nda bir araya gelirler. Bu birliktelik, sanatın, edebiyatın ve müziğin ortak bir noktada buluşmasıdır. Arzuların peşinden koşan karakterleri edebiyat ve tutku bir araya getirir. Ve kendilerini “ Yatak Odası Filozofları “ olarak adlandırırlar. Hazzın peşinde koşan bu dörtlü çetenin entelektüel ve cinsel hayatını, edebiyat tarihinde sonlarını beğenmedikleri kült romanlara yeni sonlar yazarak onları asılları ile değiştirerek tekrar piyasaya, kitap ve okur dünyasına sunmak belirler. Romanların sonlarını değiştirmek, tutkunun ve coşkunun motive ettiği bir eyleme dönüşür. Tutku ise, bilinçaltı ve zihin ile ilgilidir.
Bir eylem, haz getiren eylemse, hedonizme göre, doğru ve iyi eylemdir. İnsan, doğası gereği acıdan kaçınıp hazza yönelen bir varlıktır. Bu nedenle davranışlarımızın amacı haz olmalıdır. Belki de bu ilkeye dayanarak tutkularının peşinden bir şekilde gitmeye başaran Joaquim Santz, ders vermekten sıkılmış bir edebiyat profesörü olarak “Bartleby ve Şürekası” isimli kitapçı dükkanını açmıştır. Joaquim; kırk yaşlarında, çocukken geçirdiği çocuk felci yüzünden bir bacağı kaskatı kesilmiş, yürürken aksayan fiziksel bir görünüme sahiptir. Derslerine genellikle bir yazarı överek başlar, sonra aniden kendinden geçip köpürür ve ateşli birkaç cümleyle bir romanın bütün dinamiğini hiçe indirger, marazi bir şekilde eserlere saldırır. Bütün öğrencilerini korkutan tuhaf bir edebiyat profesörüdür. Çünkü öngörülemez biridir. Öğrencilerinden kendisine tapanlar da vardır; öğrencilerine yazarların en gizli sırlarını deşifre etme tutkusu aşılamaktadır. Meslektaşları tarafından saldırgan, kinci olduğu söylenen Joaquim’in bazı arkadaşları kendisi için başarısız bir yazar olduğu dedikodusunu yaymışlardır. Ona göre, her roman dayanılmazdır; özellikle de sonu. Bütün vasat yazarlar gibi başkalarının romanlarından asla tatmin olmuyor. Hatta gençliğinde okumuş olduğu Balzac’ın bir öyküsü, Altın Gözlü Kız’ın sonlandırılma beceriksizliği Joaquim’i şaşırtır. Bu acımasız deneyim ve diğerleri Joaquim’i eserlerin sonlarını değiştirme tutkusunun kollarına atar.
Romanda edebiyat ve müzik dünyasından önemli eserlere yer verilir. Bunlardan biri de Marsilio Ficino’dur. Marsilio temelde, insanın evrenin merkezinde olduğunu savunur. “Kendini tanı, ey insan kılığındaki tanrısal soy!” diyen Marsilio’dan etkilenmemek mümkün değildir. Kurmacanın, müziğin temelinde insana hizmet vardır. Her şey insan için yaratılmıştır; tutkular, hazlar, coşkular, eylemler… Hedonizmin kurucularından olan Aristippos bedensel zevkin önemini vurgular. Diğer yandan ise duygusal hazzın da önemli olduğunu savunur. ‘Bütün tutkular insanı köleleştirir’ diyebilir miyiz? Naoki Ozokura, müziğin sessizliğin esiri olmuştur adeta. Babası zengin bir sanayicidir, kızının öğrenimini bitirip Japonya’ya dönmesini bekler. Naoki, fakülteye hiç uğramaz, ne üzerine öğrenim gördüğünü bile bilmemektedir. Günleri avare avare dolaşmakla geçer. Japonca, Çince, İspanyolca ve Fransızca şiir seçkileri satın alarak çevirmenlik yapmaktadır. Annesini üç yıl önce kanserden kaybetmiştir. Kendisine önemli bir miktarda miras kalacağının bilincinde, tek hayali şiir basacak küçük bir yayınevine sahip olmanın heyecanı sürükler Bartleby ve Şürekası’na.
Müzik aşığı olan Naoki için, yirminci yüzyıl İngiliz bestecisi olan Edward Elgar’ın Enigma Çeşitlemeleri’ni her gün dinlemek kendisinin bir ritüeli olur. 15 yaşında yaşamış olduğu olay sonucu sessizliğe bürünmüş, sessizliği içinde dünyanın enigmasını, muammasını ve sonsuz çeşitlemelerini dinleyerek sessizlik derlemektedir. İç konuşmaları sadece müzikal cümlelerden ibarettir. Aşk yüzünden cinayet işleyebilir. Tutku ve haz onun için vazgeçilmezdir. Zoe, aşkı için cinayet işlemek sıradandır. Altın Gözlü Kız eserine göre Fulva’nın metresi, Sade’ın eserine göre de Justine’dir. Tutku ve coşku eylemi kendi için yapmaya, olmaya davet eden şeydir; Naoki, tutku ve müziktir.
Hayatın en önemli değerinin haz ve zevk almak olduğu ve ideal yaşama ancak bu şekilde ulaşılacağı fikrini taşıyan hedonizmde hazzın mutlak anlamda iyi olduğu düşünülür. Haz, mutluluktur. Dolayısıyla insan eylemlerini, nihayetinde haz sağlayacak şekilde planlamalıdır. Sürekli haz verene yönelmek, Zoe için romanının temelini oluşturur. Zoe, Joaquim Santz’ın öğrencisidir. Joaquim kendisine Fulvia adını takmıştır. Edebiyat aşığı, kendi romanını yazmanın hayalini kuran ve ‘Mikrokozmos’ adını verdiği küçük metinler yazan Zoe, Portekizli yazarlardan esinlenmektedir. Bir gün ilk romanını yazacağını ve adına “Enigma” koyacağına inanmaktadır. Öğretmeni Joaquim’e hayranlığı ile kendini ‘Yatak Odası Filozofları’ arasında bulur. Çok zeki, tutkulu, bütünlüklü bir yapıya sahip olmasından dolayı, sınıftaki vasat zekalardan asla etkilenmez. Tutkusu, Enigma’dır.
Edebiyatın gücü: yaratıcılık. Kurmaca bir dünyanın yaratıcısı olmak, kendini Tanrı olarak görmek, tutkuların en güçlüsü, belki de hazzın doruk noktasıdır. Yetenekli bir şair ve zeki bir kiralık katil olmayı aynı anda başaran genç bir adam; Ricardo Barrer. İlk şiir derlemesi “Enigma Çeşitlemeleri”ne yayıncı bulamayan umudunu yitirmiş bir şairdir. Normal bir hayat sürüp şiiri terk etmekle, yazmaya devam edip çok az zaman alan bir geçim yolu bulmak arasında tercih yapmak arasında gidip gelen düşünceler yaşamaktadır. Sonunda yılda dokuz ila on iki günlük iş bulup geçimini sağlamayı, sonrasında şiir yazmaya devam etmenin yolunu bulur. Danışmanı Chucho kiralık katil olmanın inceliklerini öğretir. Kendi tarzını geliştirmekte gecikmeyen Ricardo, öldürmeden önce sevdiği şairlerden şiirler okuyarak şiir tutkusunun peşinden gider. Son işinde, okuduğu şiire karşılık verilince işini yapamaz hal alan duygulara kapılır. Chucho’nun yardımıyla işi sonlandıramamanın olumsuzluğunu bertaraf eder. Şiir tutkusu, hazzın getireceği mutluluğa inancı, onu, Naoki ve Zoe ile birlikte tehlikeli bir o kadar da ihtiras dolu yaşama sürükler. Şiirlerini yazarken kendini Tanrı gibi hissettiğini ve bunu şiirlerine yansıttığını derginin sekreteri söyler. İzler adındaki şiir dergisi editörlüğü tutkusunun vücut bulmuş halidir.
Edebiyat ve onun dönüştürücü gücü, hazzın ve tutkunun selinde, satırlarda, sözcüklerde Antonı Casas Ros’un kaleminde bir gizli bir yaşam olmuştur. Bilinmeyene yolculuğun yeni adı “Enigma” .
Kaynak: Antoni Casas Ros, Enigma, Sel Yayıncılık, çev. Işık Ergüden, 4. Baskı.
ANTONI CASAS ROS, 1972 doğumlu. Annesi İtalyan, babası Katalan, kendisi Fransızca yazıyor. Geçirdiği talihsiz kazayla matematik kariyerine son verip edebiyata yöneldi. İlk romanı Almodovar Teoremi (2009) Türkiyeli okurlardan da yoğun ilgi gördü. Fransa’da Prix Landerneau’ya aday gösterilen roman, İspanya’da 2008 yılının en iyi romanı seçildi (Premio Mejor Libro Novel). 2009’da öykülerden oluşan Mort au romantisme adlı kitabı yayımlandı. İkinci romanı Enigma (2010) gizemli örgüsüyle dikkat çekti. Roma’da yaşayan yazar, fotoğraf vermemektedir.
Derya Balcı – edebiyathaber.net (10 Haziran 2020)