Sanat, bir tasarımlama, kurgulama, biçimlendirme ekinliği ve edimidir. Bu nedenle de oluşumsaldır. Hegel, bu kapsamda ülkü kavramını estetik ile ilişkilendirerek, sanat biçimleri kapsamında sanatın yapısal belirlenimiyle ilgili olarak ölçü koyucu bir adım atmıştır. Düşünür, kuramsallaştırdığı estetiğin bu temel kavramını salt “idenin duyusal görünüşü” olarak değil, aynı zamanda “idenin yaşamı”, “var-oluşu” ve “canlılığı” olarak tasarımlamıştır. Hegel, ülkü kavramını sanatın tarihsel gelişimi ve tarihsel yapıt kavramlarıyla ilişkilendirmiştir.
İde, Hegel’in kavramlaştırmasıyla, “tin” yapıta dönüşmek zorundadır. İde, “tarihsel etkinliği” ve “görülebilir bir figürün (Gestalt) somutluğu” içinde kavranabilir bir duruma gelebilir; “tarihsel gerçekliği içinde ülkünün yeterli belirlenimi -ki bu aynı zamanda idenin yeterli belirlenimidir-, yapıtın da belirlenimidir.” Bu nedenle, sanatı geliştiren biricik güç, sanatsal yaratımda duyusallaşan tindir.
Hegel, yapıtı dilin ve tinsel çalışmanın birliği, bir başka anlatımla, “dünyayı etken olarak aşma ve anlamlandırmanın birliği” olarak tanımlar. Belli bir amaca yönelik, çalışmayla oluşturulan yapıt gibi, “sanat yapıtı” da o sanat yapıtının “tarihsel-kültürel işlevini” biçimleyen işlevinden yola çıkılarak tanımlanabilir. Hegel’in bu yapıt tanımı, romantik düşün ve yazın akımının “oluşumsal-evrensel tümel sanat yapıtı” anlayışıyla benzerlik taşımaktadır.
Sanat yapıtının işlevi, Hegel’in kavramlaştırmasıyla, “tarihsel hakikatin”, bir başka anlatımla, “tarihsel öz-bilincin” “herkesin anlayabileceği bir tarzda” aktarılması ya da dolayımlanmasıdır.
Sanat, “verili bir malzemeyi biçimlendirme” anlamında “emek” ya da “çalışma”, bir başka anlatımla, “biçimlendirici etkinlik” olarak tanımlanabilir. Sanat, özellikle malzemesi dil olan anlatı sanatı, , aynı zamanda “dildir”, “anlamlandırmadır”, “yorumlamadır”; çünkü biçimlendirim belli bir ereği izler.
Yapıt, biçimlendirici çalışmanın süreci ve sonucudur. Yapıt, “biçimlendirim sürecini, hem de biçimlendirimin amacı olan ereği, “somut bir nesnede görülürleştirir.” Sanatçının biçimlendirici çalışmasının sonucu olan sanatsal yaratımda, “sanat yapıtında” “özdeksel bir amaç” ya da “yarar amacı” güdülmez. Böyle bir amaç, ölçü koyucu değildir.
Hegel’in geliştirdiği “sanat, özdeksel bir amaç veya yarar amacı gütmez” belirleyimini, Kant, Hegel’den önce estetik kuramını dizgeleştirdiği “Yargı Gücünün Eleştirisi” adlı yapıtında “ilgisiz ilgi” ya da “çıkar gütmeyen ilgi” anlatımıyla kavramlaştırmıştır.
Sanatsal biçimlendirim, belli bir “dünya anlayışını” somutlaştırarak aktarır ya da dolayımlar. Bu anlayış, Hegel estetiğine de içkindir. Düşünür, bu nedenle “Felsefi Bilimler Ansiklopedisi III” adlı yapıtının “Saltık Tin” bölümünde ülküyü, sanat yapıtı olarak tanımlar ve idenin belirlenimini gözeterek, sanatı “saltık tinin biçimi” olarak açıklar.
Emek ya da çalışma ve dil yoluyla oluşan sanat yapıtı, dünyayı somut “biçimlendirim” yoluyla yeniden anlamlandırma etkinliğinin ürünüdür. Bu yüzden sanat, ancak tarihselliği ve etkinliği gözetilerek anlaşılabilir.
Prof. Dr. Onur Bilge Kula – edebiyathaber.net (6 Ocak 2016)