Heinrich Böll’ün yazdığı, Ahmet Arpad’ın çevirdiği Palyaço, Can Yayınları’nca yayımlandı.
“Sarhoş olarak sahneye çıktığımda, tam bir dikkat isteyen hareketlerde şaşırır, bir palyaçonun başına gelebilecek en kötü hataları yaparım, sonra da düştüğüm bu duruma kendi kendime gülerim. Korkunç bir alçalma. Sarhoş olmadığım akşamlarda sahneye çıkacağım (bazen beni arkamdan itmek zorunda kalırlar) âna kadar korkum daha da artar. Bazı eleştirmenlerin “bu düşünceli, fakat esprili neşe” dedikleri, “ardında yüreğin atışları duyulan” şey gerçekte beni bir kukla gibi hareket ettiren boş bir soğukkanlılıktır; fakat en kötüsü, iplerim kopup da yere yığıldığım andır; sanırım transa geçen rahiplerin de durumu böyledir.”
20. yüzyıl Alman edebiyatının en önemli yazarlardan biri olan Heinrich Böll, yapıtlarında yaşamı, insanları, toplumu yansıtırken ve toplumsal eleştiri yaparken yalın bir dil kullanır. Almanya’da olduğu kadar başka ülkelerde de severek okunmasının nedeni budur.
Böll’ün bu romanının kahramanı bir palyaço, bir pantomimcidir. Marie adında genç bir kızı sever. Birlikte evlerini ve yaşadıkları kenti terk ederler. Genç adam aralarındaki bağı resmî ve dini nikâhla perçinlemeyi gereksiz bulur. Fakat genç kız Katolik’tir ve “cemaatin” baskısından kurtulamayıp Katolik bir erkekle evlenir. Sevgilisi kendisini terk ettiğinde palyaço yıkılır, sanatı biter.
Palyaçonun Marie’yle yaşadıklarını anlatması, yitirdiklerini tekrar kazanmak için giriştiği ümitsiz bir çabadır. Palyaço bütün acılarını, arzularını ve umutlarını donuk beyaz makyajlı yüzünün arkasına gizler. Hareketleri ve sözleriyle acı gerçekleri söyler; günlük hayatın acımasızlıklarını, boş kurallarını, insani olmayan yanlarını herkes bilsin ister. Böll de palyaçonun maskesi ardında en sarsıcı gerçekleri dile getirir. Katoliklere ve bütün Hıristiyanlara karşıdır. Aşkın gerçekleri ile Katolik toplumun ahlak anlayışı arasındaki çelişkiyi çarpıcı bir biçimde ortaya koyar.
Heinrich Böll, 1917’de Köln’de doğdu. İkinci Dünya Savaşı’na katıldı, esir düştü, 1945’e kadar özgürlüğüne kavuşamadı. Savaştan sonra hem üniversite öğrenimini sürdürdü, hem de ağabeyinin marangozhanesinde çırak olarak çalıştı. İlk öyküleri 1947’den sonra dergilerde yayımlanmaya başladı. Ölümüne değin Köln ve çevresinde bağımsız yazar olarak yaşadı. Eserleri için aldığı ödüller arasında 1967 Georg-Büchner Ödülü, 1972 Nobel Edebiyat Ödülü vardır. Alman ve Uluslararası PEN Derneği’nin başkanlığını yaptı. 16 Temmuz 1985’te öldü. Heinrich Böll, edebiyat yaşamına öykü yazarak başlamış ve öykücülüğü hep ön planda tutmuştur. İlk çalışmalarından en nitelikli yapıtlarına kadar, Böll’ün öykülerinde keskin gözlemcilik yeteneği, çağdaş ve eleştirel düşünce yapısı, alaycılığı, insancıl yaklaşımı kendini açıkça belli eder. Böll’ün eserleri yalnız Almanya içinde ve Alman dilini kullanan ülkelerde değil, bütün dünyada XX. Yüzyılın önde gelen klasikleri arasına girmiştir.
Heinrich Böll’ün Can Yayınları’ndaki diğer kitapları:
Fotoğrafta Kadın da Vardı, 1998
Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru, 1999
Babasız Evler, 1999
Dokuz Buçukta Bilardo, 1999
Yolcu Sparta’ya Varırsan Eğer, 2011
edebiyathaber.net (16 mart 2013)