Çağdaş edebiyatın benzersiz sesi Henry Miller’dan insanlık için bir yaşam manifestosu olan Marousi’nin Devi, Avi Pardo çevirisi ve Siren Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Kitap, Yunanistan’ın yaşlı ve yoksul topraklarında aydınlanmaya varan bir yolculuğun, dünya sancısıyla çıkılan bir arayışın hikâyesi. Öyle bir arayış ki bu, yazarı Fransa’dan dostu Lawrence Durrell’in yaşadığı Korfu adasına getiriyor ve kana susamış bir dünya manzarasını gözler önüne seriyor. Öyle bir arayış ki, Henry Miller’ın kendi ışığını bulmasını ve geleceğe bakmasını sağlıyor… Öyle bir arayış ki, zenginliğin dünyevi değil, manevi ve ebedi olduğu topraklara varıyor.
Marousi’nin Devi yirmi yıldır tatile çıkmamış bir yazarın, dünya tam da savaşa yürürken çıktığı Yunanistan tatilinin öyküsünü anlatıyor. Lawrence Durrell’in yanı sıra Seferis ve Katsimbalis gibi nice kahramanın, yer yer caz, yer yer kaval ezgilerinin eşliğindeki serüven mitolojik düzlemlere ve esrime sınırlarına dayanarak bir dünya panoraması sunuyor: savaşla, kıyımla ve sömürüyle beslenenlerin gölgesinde unutulan değerler, Miller’ın anlatısıyla yeniden canlanıyor.
‘İnsan neyle yaşar?’ diye soruyor Henry Miller Marousi’nin Devi’nde… Kanla mı, terle mi, yıllar yılı didinip edindiği servet ile mi yoksa barış, huzur ve doyum ile mi? İnsan bunca savaşın, bunca şiddetin ortasında nasıl yaşar? Şarap ile mi, şiir ile mi, doğa ile mi yoksa para ile mi? Marousi’nin Devi, medeniyetin insan ruhuna açtığı yaraların nasıl iyileştiğini, Miller’ın insanlığa olan inancının nasıl pekiştiğini anlatıyor ve kadim uygarlıkların kalıntılarının kıyısından Batı medeniyetine yönelik belki de en sert eleştirilerini yöneltiyor.
Henry Miller, Marousi’nin Devi’nde kan dökmekten usanmayan zalim bir dünyaya karşı takınılacak yegâne tavrı betimliyor ve onca karanlığa, onca çarpıklığa inat, ışığa yürüyor.
Marousi’nin Devi insanca, özgürce ve kendince yaşamanın, yaşamla bir olmanın destansı öyküsü.
Henry Miller
Henry Miller, Alman göçmeni bir ailenin ilk çocuğu olarak 1891 yılında New York’ta dünyaya geldi. Yaşamı boyunca bulaşıkçılıktan liman işçiliğine, barmenlikten gazeteciliğe varana dek pek çok farklı alanda çalıştı. Oradan oraya sürüklendiği yıllarda yazmayı sürdürse de yazdıklarını yayımlatmakta büyük zorluklar çekti. Başyapıtı sayılacak Yengeç Dönencesi, Paris’te yayımlandıktan sonra uzun yıllar Amerika’da yasaklı kalmıştır. Oğlak Dönencesi ise, yazarın vatanında ve ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok farklı yerde türlü müstehcenlik suçlaması ve yargılama sürecine tabi tutulmuştur. Bugün bu iki metin, çağdaş edebiyatın temel taşları arasında yer almaktadır.
Marousi’nin Devi, Miller’ın ‘en iyi metnim’ diye nitelediği anlatısıdır.
Henry Miller, burada diğer yapıtlarında dile getirdiği Batı eleştirisini
Yunanistan manzarasından aldığı ilhamla en uç noktaya taşır. Yazarın paraya, durmaksızın çalışmaya, mülkiyete ve Amerikan rüyası adı verilen ideale yönelik tiksinti ve reddiyesi, Yunanistan topraklarını adımladığı sırada doruğa ulaşarak bir insanlık ve yaşam güzellemesine zemin oluşturur.
Henry Miller, pek çok başka seyahatin ve serüvenin ardından 1980 yılında hayata veda etmiştir.
Henry Miller’ın “A La Durrell” adını verdiği suluboya çalışması.
edebiyathaber.net (23 Eylül 2015)