Öncelikle son dönemde Ayrıntı Yayınları’nın klasik dizisinden çevirisi nitelikli metinler yayımlandığını belirtmek istiyorum. Klasikleri günümüzde birçok farklı yayınevi yayımladığından okuyucuya karşılaştırarak okuma fırsatı da sunuluyor bu sayede. Sunuş ya da sonsözde metinle ilgili ek okumalar yapılmasına yönelik eleştirel metin uygulamasını da olumlu buluyorum. Özelikle Gogol’ün Palto’sunda değerli yazarlarımızdan Behçet Çelik’in metinle ilgili ön plana çıkan farklı okumaları, kendi bakış açıyla toparladığı sunuş yazısı her anlamda tatmin edici. Palto’yla ilgili yeni olarak ben ne söyleyebilirim duygusu uyandırabilir okuyucuda, ikinci okumanın yolunu açabilir. Belinski’nin sonsözde yer alan polemik metni de ilgi çekici.
Palto’nun başkahramanı Akakiy Akakiyeviç, havalı biri değildir. Fiziksel kusurları vardır. Yüzü çiçek bozuğudur. Boyu kısadır. Alnının önü açık, saçları kızıldır. Alnıyla yanakları derin kırışıklarla çizgi çizgidir. Kırmızı tenli bir adamdır. Bütün bu görünüme Petersburg’un iklimi neden olmuştur. Kişilik özellikleri ile fiziksel görünümünün benzerliği dikkat çekicidir. Bu, mesleğiyle de uyumludur. Fiziksel betimlemelerdeki sıradanlıkla devlet memurlarının sıradanlığı birbirini tamamlar. Kendisine getirilen işleri kimin getirdiğine bakmadan yapar. Sorgulamaz, soru sormaz. Varlığı ve yokluğu belirsiz bir adamdır. Hayatta sadece kâğıt kopyalamaktan zevk alır. Dairede çalışan herkese yabancıdır. Sadece eşek şakalarına dokunaklı bir ses tonuyla karşılık verir: “ Bırakın beni, neden bana böyle eziyet ediyorsunuz?” Eğitimli, iyi insanlar da kaba ve acımasız olabilirler. Ama, Akayeviç acizdir. Sıradan ve eylemsizdir. Elinden bir şey gelmez. Başkahramanımızın hayatta hiçbir amacı yoktur. Sadece devlet dairesinde verilen görevini yapar. Kendi halindedir. Hayatın, toplumun dışındadır. Çevresindekiler ona acırlar. Dış dünyaya ilgisiz, sadece işine düşkün olan başkahramanımız abartılı ve yer yer absürt bir anlatımla verilerek temel nitelikleri pekiştirilir.
Başkahramanımız eskiyen paltosunu tamir ettirmeye karar verir. Terzi Petroviç’e gider. Burada diğer bir küçük insan Terzi Petroviç karşımıza çıkar. Petroviç, sadece içtiğinde keyiflidir. İçkiliyken müşterilerin düşük fiyat tekliflerini kabul eder. Para düşkünü karısı güzel değildir. Karanlık bir binanın çatı katında yaşarlar. Terzi olduğu halde gözleri iyi görmez. Başkahramanımız kekeleyerek paltosunun kötü halini Petroviç’e anlatır. Terzi, paltonun hiçbir şekilde onarılamayacağını söyler. Artık yeni bir palto alması gerekir. Anlatılanlardan Petroviç’in “tip” olduğunu söyleyebiliriz. Alkolik bir terzi tipi canlandırılmaya çalışılmıştır. Kişilik özellikleri az verilmiştir. Çünkü o, başkahramanın gelişimine katkı sağlar. Ancak paltoyu Akakiyeviç’e giydirdikten sonra çok mutlu olur. Onu sokakta gözleriyle takip eder. Paltoyu diktiği için kendisiyle gurur duyar. Hem estetik hem de fayda açısından değerli bir nesne üretmek onun varoluş nedenidir adeta.
Paltonun dikim ücreti olan yüz elli ruble Akakiyeviç’e çok yüksek gelir. Çünkü memurlar düşük ücretler alır, en alt devlet görevlileridir. Kıt kanat geçinirler ve az da olsa para biriktirmeye çalışırlar. Onlar için çok gerekli bir giysi almak bile çok zordur. Çizmeleri eskimesin diye yere yumuşak basmalıdır. Çay içmekten vazgeçecek, mum yakmayacaktır. Çamaşırcı kadına daha seyrek uğrayacaktır. Kıyafetleri eskimesin diye eve gelir gelmez üstünü değiştirip hırkasıyla oturacaktır. Bu bölümde de abartı ve ince alay içi içedir. Okuyucuya kahkahalar attırabilecek buna benzer birçok bölüm vardır öyküde.
Toplumun fark etmediği, yok saydığı Akakiyeviç, yalnızdır. Ailesi, yakını, arkadaşı yoktur. Sahip olduğu değerli bir eşyası da yoktur. Bu anlamda palto onun için sadece bir giysi olmaktan daha öte bir şeydir. Palto aslında burada başkahramanımızın yaşamak istediği hayattır. Palto hayaliyle kendini güçlü hisseder. Gözlerinin içi parlar. Büyük zorluklarla parayı biriktirir. Palto on dört günde dikilir. Şube müdür yardımcısı paltonun şerefine evinde bir çay daveti verir. Akakiyeviç eve giderken önce bomboş, sonra da ışıltılı sokaklardan geçer. Vitrinlerdeki resimleri inceler. Hiçbir şey düşünmeden gülümser. Çünkü paltoyla birlikte hayatının anlamı değişir. Sınıf atlamıştır palto sayesinde. Bir günlüğüne de olsa merkeze, merkezdeki modern hayatın coşkusunu simgeleyen caddelere, evlere geçiş yapar. Çevresindekilerin ona bakışı değişmiştir. Önemli, değerli biri gibi görünmeye başlamıştır. Devlet memurluğunda ahlaktan daha çok dış görünüş önemlidir sonuçta.
Akakiyeviç, şube müdür yardımcısının evinden sessizce çıkar. Kendi evine doğru yürümeye başlar. Mutludur, neşelidir. Bir kadının peşinden koşturur sonra bu haline şaşırır. Meyhanelerin canlılığını fark eder. Ancak eve dönüşte loş meydanda yürürken serseriler paltosunu çalar. Bu durum onu alt üst eder. Hayatının anlamını kaybetmiştir. Artık eskisinden daha da kötüdür. Yaşlı ev sahibesi onu dindar ve dürüst olduğu için baş komisere yönlendirir. Karakola üç kez gider. Dördüncü de kabul edilir. Devletin işleri böyledir. Bıktırıcıdır, sıkıcıdır. Tuhaf bir tepki alır baş komiserden, sorgulanır. Baş komiser, neredeyse onu suçlu duruma düşürür. Bu durumda bildiktir. Devlet dairelerine sorun çözmek giden yurttaşların sorgulandıkları da olur. Bazen suçlu duruma düşürülürler. Görevini yapmak yerine karşısındakini sorgulamak daha kolaydır.
Akakiyeviç, karakoldan perişan biçimde çıkar. İş arkadaşlarından birinin tavsiyesi üzerine üst rütbeli bir memura yani mühim adama gider. Palto’daki mühim adam, kısa süre önce önemli biridir. Ondan önce gayet önemsizdir. O, önemini artırmak için çok uğraşır. Astları onu giriş merdivenlerinde bekler. Kimse ona doğrudan ulaşamaz, ulaşabilmeleri için katı kurallar vardır. Önce kurul sekreterine, ardından yüksek rütbeli yetkiliye, son olarak da önemli kişiye ulaşılır. Disiplin çok önemlidir. Memurlar onu görür görmez kalemlerini bırakıp derhal hazır ola geçip beklerler. Korkutucudur. Astlarıyla hep sert bir tonda konuşur. Başkahramanımıza da kötü davranır. Genç memurların üst mevkidekilere karşı saygısızca konuştuklarını söyler. Mevkisi başını döndürmüştür. Çevresindekilerle ilginç sohbetlere katılmak ister, ancak saygınlığı zedeleneceğinden yapamaz. Sonunda dünyanın en sıkıcı adamlarından biri olup çıkar. Aslında o da bürokratik çarkların arasında kaybolmuştur, silinmiştir. Bu yüzden ismi bile yoktur. Başkahramanımız gibi önemsiz ve sıradandır. Ancak mevkisinin avantajlarını kullanır. Kendinden aşağıdakileri ezerek mutlu olur. Böylece önemli kişi olduğunu zanneder. Hiyerarşinin hüküm sürdüğü çalışma hayatı için çok tanıdık manzaralardır bunlar.
Umutla gittiği mühim adam tarafından sert bir şekilde azarlanır. Eve döner. Yolda üşütmüş, ateşi çıkmıştır. Hastalanır ve ölür. Palto, fantastik bir sonla biter. Ölmüş olan Akakiy Akakiyeviç hayalet olarak şehrin değişik yerlerinde görülmeye başlar. İnsanların sırtlarından paltolarını alır. Son olarak da mühim şahsiyetin paltosunu alır. Bir daha da ortalıkta görünmez. Nabokov’un zihin açıcı yapıtı Gogol’da belirttiği gibi bu öykü, maskaranın tekiyle ağır şekilde dalga geçilen ya da Rus bürokrasisinin dehşet vericiliğini ifşa eden bir metin gibi tabiî ki okunabilir. Ama derin su dalgıçları, siyah inci avcıları, derin sulardaki canavarları plajlardaki gölgeliklere tercih eden kişiler, Palto’da kendi varoluş durumumuzu, ender yaşanan akıldışı algı anlarına bağlayan gölgeler bulacaktır.
Gogol’ün Palto’sunda başkahraman ve yan kişiler küçük insan tipleridir. Bu kişiler çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Üçü devlet memuru biri terzidir. Hepsi alt sınıflara mensuptur. Kendilerini meslekleriyle var etmeye çalışırlar. Ancak başkahraman Akakiy Akakiyeviç paltosu yani görünümü sayesinde var olmaya çalışır. Ezik, sıradan, adeta var olmayan bir kişi olarak palto sayesinde az da olsa görünür olmayı başarır. Bu durum çok kısa sürer. Paltonun çalınmasıyla umutları, hayalleri yok olur. Çıkış yoktur. Yaşam küçük insanlar ve çalışma hayatları için kısır bir döngüdür. Bütün çabalar boşunadır.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (17 Ocak 2018)