“Romancılıkta siyah kuşak sahibi” ve dergilerdeki yazılarıyla tanınan, sevilen yazar Murat Menteş, bu kez de çizer Hakan Karataş ile birlikte bir tayyareye atlıyor ve bizleri edebiyat-kültür alemimizde zamanlar arası bir yolculuğa çıkarıyor.
Neşet Ertaş’tan Charles Bukowski’ye, Orhan Veli’den William Shakespeare’e kültür-edebiyat dünyasından on bir farklı isimle kurmaca söyleşiler gerçekleştiriyor/lar. Bazılarının tamamına, bazılarının ise giriş ve kapanış sayfalarına ise Hakan Karataş’ın canlandırıcı çizimleri eşlik ediyor. Söyleşilerin bazıları daha önce dergilerde yayımlanmış. Bundan olsa gerek, söyleşilerin bazılarının tamamına çizimler eşlik ediyor.
Murat Menteş, “Papağanın Tehdidi” başlıklı “takdim” yazısında, “Elinizdeki kitabın değeri, sizi, daha büyük faydalar temin etmek üzere kimi yazarların eserlerini okumaya azmettirmesiyle belirecektir,” diyor. Belki birkaç kitabını, belki birkaç söyleşisini daha önce okuduğumuz, bildiğimiz bu değerli isimlerle bir tür “yeniden” tanışma daveti bu “Randevu”lar.
Kitap, Fârâbî söyleşisiyle açılıyor ve neredeyse diğer söyleşiler de aynı izlekle devam ediyor. İnsana, hayata, dine, topluma ve aşka dair sorularla sürüyor söyleşiler. Kitapta yer alan isimlerle elbette başka başlıklarla söyleşiler de yapılabilirdi. Menteş, bu konuşma başlıklarıyla konu açmayı yeğlemiş. 942’de Fârâbî ile yapılan söyleşiden, nispeten yakın zamanda Bukowski ile yapılan söyleşiye kadar bu izlek etrafında konuşmalar okumamızın Menteş’in bilinçli bir seçimi olduğunu söylemek mümkün.
Hem giriş yazısında belirttiği gibi, özellikle genç okurların bu isimlerle tanışmalarını veya tanışıklıklarını derinleştirmelerine vesile olmayı amaçlıyor; hem de belki güncele, bugüne dair bazı cümleler üflüyor kulaklarımıza. Örneğin Fârâbî; “İnancınızı veya kabulünüzü bilgi’nin yerine koyarsanız, onu mutlaklaştırırsanız; barıştan uzaklaşırsınız, ahlaktan nasibiniz kesilir ve zalimleşirsiniz,” diyor.
“Cehennem paydos etmiş, tüm şeytanlar burada!” diyen Shakespeare ile söyleşi ise büyük oranda sonelerinden alıntılarla oluşturuluyor. Dostoyevski’nin ardından Hacı Bektaş-ı Veli ile randevulaşmak gibi kitap boyunca okuru sürekli olarak Doğu-Batı ayrımına düşmenin tuzağından uzak tutan bir sıralama benimsenmiş.
Kitapta buluştuğumuz isimlerin bazıları için Menteş birkaç satırlık tanıtıcı giriş notları kaleme almış. Ancak hepsinde yok, bunun nedenini bilmiyoruz. Üstelik, sanırım, sadece Nietzsche ile söyleşide kendisinin eserlerinin isimleri özellikle anılıyor. Oysa diğer yazarlar-isimler için de keşke buna dikkat edilseydi… Gençlerin tanışmasına daha yakinen vesile olunurdu sanırım.
Hüseyin Rahmi Gürpınar ile yazarın dünyası hakkında Heybeliada’da kurgulanan keyifli sohbetin ardından, Agatha Christie ile Orient Express’teki sohbet ve ardından da Neşet Ertaş ile “Görkemli Gariban” söyleşisi geliyor. Ertaş, bu başlıktaki “görkem”i görseydi, muhtemelen hoşlanmazdı ama Kurt Vonnegut ile 1945’te, Dresden’de savaş meydanında başlayan söyleşi için kitabın en doyurucu, en ilginç söyleşisi olduğu söylenebilir. “Savaş, milyonerlerin milyarder olabilmesi için beş parasızların birbirini öldürmesidir,” diyen Vonnegut, aynı zamanda “Melekler mafya kurallarına göre örgütlenebilirse, iyilerin borusu öter,” diyerek de güzergahı çiziveriyor.
Orhan Veli ile söyleşisinin sonundaki Muzaffer Tayyip Uslu hatırlatması ise kadirşinas bir jest olarak dikkat çekici. “Güvensiz kalplerimizi, karaktersiz insanlara borçluyuz,” diyen Bukowski’nin, kitabın kapanışını yapan “Aklına mukayyet olmalısın dostum,” öğüdü ise kulaklara küpe olmalı.
Bu yazının kapanışı da Hacı Bektaş-ı Veli ile yapalım: “Eğer bir insan, hem çalışkan hem akıllı ise takdir et; çalışkan fakat akıllı değilse dikkat et; akıllı fakat tembel ise ikaz et; ham akılsız hem tembel ise terk et.”
Murat Menteş ve Hakan Karataş’ı takdir ederek, serinin yeni ciltlerini bekleyebiliriz artık. Serinin kaç ciltten oluşacağı belirtilmemiş ama ikincisini şimdiden merak etmeye başladık bile…
Taygun Gaipoğlu – edebiyathaber.net (7 Mart 2019)