“Yaşadığı hayata inanarak benim diyebilecek kaç kişi çıkar aranızdan acaba?” diyor Muinar. Yaşı yok, bedeni yok Muinar. Kaç bin yaşında olduğu belli olmayan bir bilge kocakarı. Bir iç ses. Binlerce yıldır, kadından kadına dolaşıp, sadece içine girdiği kadınların iç sesi değil, tarihin erkek tahakkümünde çile çekmeye mahkûm, ezilen ve haksızlığa uğrayan bütün kadınların ve aynı tahakküme kurban giden doğanın sesi.
Yaşadıklarımızın kendi seçimimiz değil de, ezeli ve ebedi bize dayatılan bir yaşam olduğunu, kimin olduğunu ya da kimler tarafından konulduğunu bilmediğiniz sonu gelmez kuralların, doğruların, formüllerin, kimler tarafından yaratıldığını bilmediğiniz (ya da çok iyi bildiğimiz!) bir ahlakçılığın içine hapsolduğunuzu düşündüğünüz zamanlar… Sahi siz mi seçtiniz o bin bir katlı binaların büyük diye övündüğünüz kocaman kutularında yaşamayı? Bir türlü bitmeyen taksitleri ile, trafikte, içinde saatler geçirdiğiniz arabalarınızı? Yaşamınızın kaç saati size kaç saati trafiğe ait? AVM’lerimiz? Büyük büyük harfleri ile daha çok bağıran: AVM’lerimiz. Yaşamınızın kaç saati AVM’lerin?
Kitaplar, kitap değildir aslında; kimisi sığınaktır; bir nefeslik özgürlük ararken bulur bizi, içinde yol alırken özgür hissedersiniz. Muinar böyle bir kitap. Ama kolay değil, zor, hak edilen tüm özgürlükler gibi… Muinar, okuyucusuna, içinde yaşadığı ya da yaşamaya dayatıldığı dünyadan başka bir dünya sunuyor.
Latife Tekin’in son romanı Muinar’ın ilk basım yılı 2006. Latife Tekin, İletişim Yayınları’na geçtiğinde 2013’te yeni baskısı yapılmış. Muinar, alıştığımız bildiğimiz romanlar gibi değil. Zaman, mekan, yer yok. Kahraman yok. Olay örgüsü yok. Yapısı, dili, kurgusu bambaşka. O yüzden zor, o yüzden keyifli. Şiir tadı yoğun ve masalsı bir roman. Romanın tek kahramanı var: Elime. Muinar, Elime’nin iç sesi. Kitap boyunca Muinar’ın iç ses olduğu başka zamanlardan başka kadınlar romana konuk oluyor yaşamları ile. Muinar bir kadın romanı. İç sesi olan kadınların romanı. Romanın odağında doğayı karşısına alan toplum ve insan eleştirisi var. Bu eleştiri yer yer öfke ile bağıran ve sertleşen bir yapıya dönüşüyor.
Muinar, edebiyat çevrelerince eko-feminist ve dişil dilin hâkim olduğu bir roman olarak kabul ediliyor; erkek egemen dünya kadını nasıl eziyorsa doğaya da aynı şekilde zarar veriyor, çünkü her ikisini de hükmedebileceği nesneler olarak görüyor. Muinar diyor ki; kadın doğaya, doğa kadına benziyor. Kitabı okurken, doğa ile özdeş olduğumu hissetmek kendi adıma bana büyük bir haz verdi. Erkek kadına uyguladığı tahakkümün, baskının ve şiddetin benzerini doğaya da uyguluyor. Muinar, bu duruma, erkek egemen bir anlayışla yaratılmış ve dayatılmakta olan bu korkunç dünyaya itirazın romanı. Üstelik çok sert bir itiraz. Bu itirazı yaparken, roman biçimsel ve dilsel özellikleri ile klasik romandaki erkek egemen söylem, dil ve yapıya da itiraz ediyor.
Muinar sanki bir roman değil de uzun çok uzun bir şiir. Öyle bir şiir ki, Muinar ve Elime’nin sohbetlerinde şiire dair söyledikleri gibi;
“Tümüyle ayrı bir yapı o, başka türlü kavramak gerekiyor şiiri, sözcüklerin anlamını boşaltıp ses haline getirerek boşluğa geri gönderme işi, bir şiiri okurken bunun kağıda yansımış bir formül olduğunu düşünebileceksin mesela…”
“Ben de şairlerin dünyanın sözcüklerini sonsuzluğa kaçıran kişiler olduklarına inanıyorum, … Şairlerin aramızda ne işi var o zaman? Her birini bir vadiye indirip bırakalım, kargalar peynir götürsün onlara, sonsuza dek sözcükleri anlamlarından arındırıp saf ses haline getirsinler.”
Ve doğa konuşuyor Muinar’da. Kırlangıçlar gökyüzüne harfler çiziyorlar. Deniz hıçkırıyor. Bahar uğuldayarak geçiyor üstümüzden. Rüzgar kadınlara söz veriyor türbanlarını uçurup götürmek için. Dünyayı seven ay dertleniyor. Taşlar kendilerini acı çektirmeden yontacak heykeltıraşlarını arıyor.
Latife Tekin, Sema Kaygusuz’un yaptığı söyleşide şöyle diyor;
“Dünyada yaşamak zorunda bırakıldığımız hayata inanmıyorum, bana baştan sona yanlış olmuş gibi geliyor. Gökdelenlere inanmıyorum, otobanlara, yarış otomobillerine, füzelere, hükümetlere, paraya, ticarete, kentlere inanmıyorum, romanım, kendine yer istemiyor, doğada kendiliğinden var olan her şeye karşı içimde bir sıcaklık, insanın yaptığı her şeye karşı da kuşku ve soğukluk var, cümlelerim, insanın yarattığı yaşam alanlarının uzağına çekiliyor.”*
Edebiyat tarihimizin en önemli isimlerinden Latife Tekin ve romanları üzerine, 1983’te yayınlanan ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm’den beri, çok şey yazıldı söylendi, birçok akademik tezin konusu oldu, olmaya devam edecek, yazılıp söylenmeye de.
Muinar, ağaçların bizden daha akıllı olduğunu ve bir gün defalarca ve defalarca katledilmelerinin öcünü alacağını söylüyor. Kitabı okuduğumdan beri, ben mi uyandım, doğa mı? Sanki kulaklarım bir ömürdür doğaya sağırdı ve birdenbire açıldı; hep içimde saklı kalmış bir dilde o saklı sözcüklerle; sessiz sandığım dağlar, ağaçlar, taşlar, deniz, gökyüzü, yağmur ve toprak ses edindiler, konuşuyorlar, bağırıyorlar. Çoğu zaman çığlık çığlık.
Muinar, herkesin ihtiyacı olan bir iç ses. Herkesin ihtiyacı olan yaşsız, bedensiz, bilge bir kocakarı.
* http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=209695
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (15 Haziran 2015)