Miri Yu en az kitapları kadar hayatıyla da dikkat çeken bir yazar. Japonya doğumlu, kitaplarını Japonca yazıyor, bu yüzden de çağdaş Japon edebiyatının bir temsilcisi olarak adlandırılıyor, ancak Koreli. Anne ve babası Kore Savaşı’ndan kaçıp Japonya’ya sığınan insanlardan. Bu durum ilk elden düşünüldüğünde çok normal görülebilir, fakat işler Miri Yu için oldukça karışık: Aldığı edebiyat ödülleri Japon olmadığı gerekçesiyle çokça eleştiriliyor, bu da yetmezmiş gibi, yine aynı faşist çete tarafından imza günleri bomba tehdidiyle iptal ettiriliyor. Hem yazara hem de okurlara yönelik gerçekleştirilen bu tehditten bir zaman sonra, Miri Yu ancak özel davetiyeyle gelen okurlara yönelik, sıkı güvenlik tedbirleri altında imza günleri düzenleyebiliyor.
Aslında Miri Yu bütün bunlara “alışkın”. 1968 doğumlu bir Zainichi (Japonya’da doğan ikinci ve üçüncü nesil Koreliler) olduğu için neredeyse bütün hayatı ayrımcılığa maruz kalarak geçiyor. Bunun ilk örneğini ilkokula başladığında görüyor. Sadece akranları ve öğrenci velileri tarafından değil, öğretmenlerince de “ikinci sınıf” insan olarak değerlendiriliyor. Bu da çokça şiddet görmesine, fiziksel ve psikolojik olarak yıpranmasına yol açıyor.
Sorunlar sadece dışarıdan gelmiyor elbette, ailesi de oldukça problemli. Babası bir kumarhanede, annesi bir barda çalışıyor. Baba şiddeti de çığırından çıkınca annesi onu alıp evden ayrılıyor. Bakıcı parası bulamadığı günlerde Miri Yu’yu mecburen yanında bara götürüyor. Miri Yu’nun başına orada da çeşitli problemler geliyor. Genç yaşında birkaç kere intihara teşebbüs etmesi de cabası…
Ancak Miri Yu her şeye rağmen oldukça güçlü bir kadın. Kendini en iyi şekilde sahnede ifade edebildiği için oyunculukla, tiyatro yazarlığıyla ilgilenmeye başlıyor. Edebiyatla kurduğu ilişkiyse tiyatrodan sonra geliyor.
1991’de yayınladığı ilk romanından sonra dikkatleri üzerine çekiyor Miri Yu, devam eden yıllarda yazdığı diğer kitaplarla da Japonya’nın en prestijli edebiyat ödüllerine layık görülüyor, kitapları İngilizce başta olmak üzere pek çok dile çevriliyor, ancak faşizm yakasından bir türlü düşmek bilmiyor.
10 yıllık hazırlık
Miri Yu’nun yaklaşık 20 kitabı bulunsa da Türkçeye ilk kitabı yeni çevrildi. Tokyo Ueno İstasyonu adını taşıtan roman İthaki Yayınları etiketine sahip. Çevirmeni ise Barış Bayıksel.
Miri Yu bu kitabı yazmaya başlamadan önce uzun bir hazırlık süreci geçiriyor. Yaklaşık 10 yıl boyunca Tokyo’daki Ueno İstasyonu, Ueno Park civarındaki evsizlerle çeşitli görüşmeler yapıyor, ses kayıtları alıyor, onların geçmiş hikâyelerini dinliyor ve çalışma masasına öyle oturuyor. Bu yönüyle romanın belgeselci bir tavra sahip olduğunu da söyleyebiliriz.
Evet, evsizlerin kitapta çok önemli bir yeri var. İşçilerin de öyle. Bu iki kaybeden grubun üstüne bir de parkı/istasyonu ziyaret eden insanlar çıkıyor karşımıza. Ancak hiçbiri Kazu kadar fedakâr, Kazu kadar yalnız değil.
Fukuşima’nın Yasava köyünden Kazu. 1933’te Japon İmparatoru’yla aynı yıl doğuyor. Yoksul mu yoksul bir ailenin çocuğu. Büyüyene kadar babasının yanında çeşitli işler yapıyor, sonra ailenden ayrılıp 1963’te Tokyo’ya inşaatta çalışmaya geliyor. 1964 Tokyo Olimpiyat Stadı’nın inşaatında günlerce ter döküp memlekete para gönderiyor. Ne var ki bir yarışı bile izlemeye fırsatı olmuyor.
1963’te çıktığı gurbetten bir türlü dönemiyor Kazu. Evlenip iki de çocuk yapıyor. 37 yıllık evliliğinde eşi Setsuko’yla toplamda bir yıl bile yan yana kalamıyor, ama onların bütün ihtiyaçlarını karşılıyor. Çocukları evleniyor, torunları oluyor, ama Kazu hiçbirini doğru düzgün göremiyor.
Umutsuz insanlar için bir sığınak
Kitabın anlatıcısı olan Kazu son derece sıradan bir işçi. Kaderin getirdiği her şeyi kabullenmiş, ama o şanssızlık yok mu, işte bunu bir türlü anlayamıyor. Oğlu Koiçi, İmparator’un oğluyla aynı gün doğuyor, ama “bilinmeyen” bir sebepten ölüveriyor genç yaşında. Kazu’ya en çok oğluyla yan yana hiç fotoğraf çektirememiş olmak koyuyor. Acaba birileri bizi birbirimize benzetir miydi diye içleniyor sürekli.
Kazu’nun çektiği sıkıntılar bir yandan akarken, bir yandan da istasyon ve park civarındaki evsizlerin hikâyesi devreye giriyor. Kimi cezaevinden çıkmış, kimi kendini çok utanacağı bir işe sokmuş, kimi madde bağımlısı, kimininse hiçbir amacı yok… Öyle çok evsiz var ki neredeyse parkın çimleri tamamen kaplanmış. İmparator ailesi parkın içerisinde yer alan müzeyi ziyaret etmek istediğinde bütün evsizler apar topar kovuluyorlar. Majesteleri gittikten sonra gerisin geri dönüyorlar tabii. Restoranların atık yemeklerini yiyor, ısınmak için porno filmler oynatan ucuz sinema salonuna giriyorlar, zaman zaman da saldırgan öğrenciler tarafından darp ediliyorlar ve böyle yaşamaya katlanamadıklarından kendilerini tren raylarına atıyorlar.
“Düştüğünüz yer bir çukur olsa, geri tırmanabilirsiniz belki,” diyor Kazu. “Ancak bir kez ayağınız kayıp da uçurumdan düşmeye başlarsanız, hayata tekrar dönebilmeniz imkânsız. Düşüşe son verebilecek tek şey ölüm. Yine de ölene kadar yaşamaya devam etmek zorundasınız. Bunun için de az da olsa para kazanmaktan başka çare yok.”
Miri Yu romanını bölümlere ayırmadan tek bir parçada anlatıyor. Kazu’nun geçmişi, işçilikle geçen yılları, evsizlerin serüveni ve parka gelip giden insanların sohbetleri hep iç içe. Miri Yu bu üç aksı ustaca kurguluyor. Bazen duygunun en yüksek yerinde hikâyeyi kesip parka gelen iki yaşlı kadının gelinlerini çekiştirmesine götürüyor bizi. Bazen evsizlerin serüveni akarken, yine parktaki iki öğrencinin flörtüne dikkat çekiyor. Fondaysa Amerikan uçaklarının bombardımanı, 1964 Olimpiyatları ve Tsunami gibi büyük olaylar var üstelik.
Hepsi, her şey iç içe. Acılar, mutluluklar, dedikodular, anlatılmayan sırlar… Birbirini tanımayan bütün insanlar ve bütün duygular yan yana. Park hepsini yan yana getiriyor, ama bu bir eşitlenme değil elbette. Sınıflar her yerde kendini belli ediyor. Özellikle de Kazu’nun kendi ailesini İmparator’un ailesiyle kıyasladığı yerlerde.
Tokyo Ueno İstasyonu oldukça başarılı bir roman. Özellikle de evsizlik meselesini Miri Yu üzerinden okuduğumuzda her şey daha bir yerli yerine oturuyor. Hiçbir yere ait olmayan bir yazar o; vatansız, ailesiz. Kazu’nun annesi, “Senin de hiç şansın yokmuş,” derken sanki ona sesleniyor.
Gerçi şimdilerde Fukushima’da yaşıyor Miri Yu. Kanser olup ölen sevgilisinden sonra çocuğunu tek başına büyütüyor. Evinin yanında bir tiyatro salonu, bir de kitapçısı var ve burasının “umutsuz insanlar için bir sığınak” olduğunu söylüyor.
edebiyathaber.net (1 Haziran 2022)