Hiçbir şey edebiyat kadar şaşırtıcı olamaz | Can Öktemer

Nisan 21, 2025

Hiçbir şey edebiyat kadar şaşırtıcı olamaz | Can Öktemer

“Hiçbir şey orijinal değildir” bu kimin sözüydü hatırlamıyorum, belki benim uydurduğum bir şey. Lakin şimdi bu satırları buraya yazan birisi kendimi tuhaf bir paranoya kaptırıp başkasına aitmiş hissettiğim bu cümleden ötürü kafam bir hayli karışık. Hafızam bana bir oyun mu oynuyor? Bu hem çok şey söyleyen hem de hiçbir söylemeyen cümle doğrudan hayatın kendisiyle ilgilidir bir yerde. Hayatlar, olaylar, anlar… Her biri birbirinin tekrarının tekrarı olabilir. Biricik bir anıya sahip olduğunu düşünen biri kendisinden kilometrelerce uzaklıkta yaşayan başka birinin yaşadığı şeyin farklı bir tekrarını yaşayabilir. Hayat özünde böyle bir şeydir zaten. 

Orijinal ve biriciklik meselesi sana tarihinin en çetrefilli sorularından biridir. Sanat özünde yaratıcı dehanın icatları kadar başka bir şeyin devamını taşır özünde. Tarihsel ilerlemecilik yüzyıllar içinde inşa edilen parıltılı merdiven üzerinden ilerler. Bu iştahlı diyalog halini edebiyatta sık görürüz. Yapboz parçaları gibi başka metinlerle diyaloga giren hatta zaman zaman onları yeniden üreten roman sanatını oyuna dönüştüren sürekli anlatma iştahıyla dolu yazarların yapıtlarıyla doludur tarih. İspanyol edebiyatının en önemli yazarlarından Enrique Vila – Matas, metinlerarasılığın esbab-ı mucizelerinden biridir. Matas, edebiyat tarihinden kalan iştişamlı mirası kullanmak konusunda bir hayli maharetli yazarlardan biridir. Külliyatına baktığımızda Bartlebay’dan Kafka’ya hatta Perec’a varana denk birçok isim hem kişi olarak hem de yapıtlarıyla var olur. Matas, bu türden bir oyunbazlığa henüz romancılığa başlamadan evvel gazeteciyken başlamış. İngilizce yetersizliği sebebiyle Anthony Burgess veya Patricia Highsmith gibi isimlerle dümenden söyleşiler yapıp gerçekmiş gibi yayınlatmış. Bu oyundan ilhamla romana doğru yönelmiş zaten.

Küs Kardeşler Yayıncılık LTD. ŞTİ.

Matas külliyatının en özel yapıtlarından biri Bu Ne Saçma Sis geçtiğimiz günlere İthaki Yayınları’ndan İdil Dündar çevirisiyle yayımlandı. Roman, her zamanki Matas üslubundan parçalar taşıyor. Kendisini çevirmen ve bir edebi alıntılama ustası olarak kabul eden Simon Schneider ve romanlarıyla büyük şöhret ve başarı elde etmiş ama Salinger, Thomas Pynchon gibi bir anda ortadan kaybolan hayalet yazara dönüşen Reiner Bros hikâyesine odaklanıyoruz Bu Ne Saçma Sis’te.

Kardeşler arası bir tür düello olarak da tarif edebiliriz yaşananları. Olaylar, Katalunya’nın bağımsızlığının ilan edildiği yanılsamasının ortasında aile hesaplaşmasının yaşandığı üç güne odaklanıyor. Olaylar elbette Matas vari bir üslupla, edebiyat tarihiyle flört ederek ve gerçekliğin, kimliğin ve iç hesaplaşmaların ortaya döküldüğü bir anlatıya dönüşüyor. Kan bağlarının edebi bir ortaklığa dönüştüğü ama her daim aralarındaki mesafenin boyunun kısalmadığı bir Küs Kardeşler LTD. ŞTİ anlatısı.

Reiner Bros ve Simon Schneider birbirlerine zıt iki kardeş. Bros, başarılı, beynelmilel bir şöhrete sahip sırf bu imtiyazdan ötürü hayalet olabilmeyi kendinde hak gören bir yazar. Simon Schnedir mütevazı bir alıntı sanatçısı, hayatına giren herkes bir hayalete dönüşmüş, kendisinin imgesi de fotoğraf karesinde yavaş yavaş silinen birisi. Schneider, Bros yıllar içinde esası gizli bir iş birliğine dayanan edebi ortaklığa sahipler. Bu gizli ortaklık onlar arasındaki ilişkiyi asimetrik bir konuma çekerek abi kardeşten çok, patron ve işçiye dönüştürüyor. Hikayenin temel çatışması bu denebilir.

Gizli ortaklıklarının bağlantılı olduğu diğer konu ise ailedir. Puşkin’in girdiği gizemli düellodan yüzyıllar sonra Barcelona’da Katalanya’nın bağımsızlık kazanacağı günün arifesinde Schneider ve Bros esaslı bir düello içerisine gireceklerdir. Nihayetinde tüm mutsuz aileler birbirlerine benzerler.

Matas, normalde başka bir yazarın elinde diyelim binlerce sayfa sürebilecek bir hikâyeyi anlatı tasarrufuyla ritmik ve muzip bir şekilde ele almış. Katalanya’nın bağımsızlığının ilan edilip edilmediği bir meçhul olduğu bir zaman diliminde yıllar içinde kim olduklarını unutmaya başlayan iki kardeş üzerinden bir anlatıyla baş başa bırakıyor bizi. En çok edebiyattan ilhamla hamur gibi yoğurduğumuz personalarımızı sorguluyor.

Kim ulan bu Thomas Pynchon?

Sosyal medyada sıklıkla karşımıza çıkan tuhaf örneklerden biri Can Yücel’e ait olmayan şiirler paylaşmak veya bir ünlü yazar gibi davranıp onun adına paylaşmak. Buradaki persona geçişi ve o kişi davranma edimi bana hep ilginç gelmiştir. Likit bir kimlik inşasıyla kendinden mi kaçmaktır yoksa söylenecek söze bir ağırlık katmak mıdır? Yanıtı şıp diye bulanabilecek bir mesele değil sanırım bu husus.

Bu Ne Saçma Sis’te de buna benze bir durum var. Küçük kardeş Reiner Bros, kendisini Thomas Pynchon olduğunu iddia eder. Hatta Thomas Pynchon diye birinin olmadığını yer altında yaşayan gizli örgütmüş gibi onun adına roman yazan yazarlar olduğunu söylüyor büyük bir inanç. Peki kim bu Thomas Pynchon? Amerikan edebiyatının en özgün ve en gizemli yazarlarından. Hakkında belgesel yapabilmek için bile yeteri kadar bilgi olmayan bir tek The Simpsons’ların  bir bölümde kafasında kese kağıdıyla karşımıza çıkmış, kalabalıklar arasında çekilen silik fotoğraflar dışında elimizde pek bir şey yok. Kendisi de ustalıkla izini kaybettirip silik bir imgeye dönüştürdüğü suretiyle Reiner Bros, hayalete yazara dönüşmüştür. Salinger gibi insan sevmez değildir, Pycnhon gibi varlığını hayaletlik üzerinden kuran biri de değildir nedir peki amacı? Bir tür varoluşsal kriz mi? Geçmişten kaçış mı? Victoria Teyzeye göre tamamen edebi poz bütün bunlar. Matas, romanda bu hususları ustalıkla inşa etmiş. Bir labirent var karşımızda, paranoyak bir sorgulama halindeyiz ve her duvarda karşımıza “Kim ulan bu Thomas Pynchon?” yazısı var.

Enrique Vila – Matas, edebiyat tarihi bir arka bahçesi olarak kabul edip o tarihten çekip çıkardığı parçaları yap boz gibi kullanmayı seven bir yazar. Anlatılarını oyun içinde oyuna katarak yeni anlamlar üretmeyi, orijinal olanın değil başka metinlerle hasbihal halde olup yoluna devam ve gerçekliğin altını ironik bir şekilde oyan bir yazar. Bu Ne Saçma Sis bir aile hikayesini, zıt kardeşler anlatısını edebiyatın büyük tarihi üzerinden ele alan bir roman. Yazarların yarı şizoid dünyası, alıntılara obsesif bir şekilde takık ve artık hangi cümlenin kendisine hangisinin başka yazara ait olduğunu unutan karakterler. Paranoya ve hakikatin kendisinin bile hakikat olmaktan vazgeçtiği tuhaf çağ… Tarihten de bildiğimiz üzere hiçbir şey edebiyat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazarların yarı şizoid dünyası, alıntılara obsesif bir şekilde takık ve artık hangi cümlenin kendisine hangisinin başka yazara ait olduğunu unutan karakterler. Paranoya ve hakikatin kendisinin bile hakikat olmaktan vazgeçtiği tuhaf çağ… Bu Ne Saçma Sis, ustalıkla kurulmuş labirent, çıkmak istemeyenlere…

edebiyathber.net (21 Nisan 2025)

Yorum yapın