Tolstoy’un Anna Karenina romanın meşhur giriş cümlesinde belirtildiği gibi “Mutlu aileler pek çok bakımdan ortak özellikler barındırırken mutsuz ailelerin mutsuzlukları kendine hastır.” Brigitte Giraud’ın Hızlı Yaşamak adlı kitabı sıradan özellikler barındıran mutlu bir ailenin trafik kazası neticesinde eksilen ve mutsuzlaşan ama belki de bu sebepten özgünleşen hikâyesini anlatıyor.
2023 yılında İletişim Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan ve Goncourt Ödülü kazanan kitap, yas metni olarak ya da Versıon Femina’da belirtildiği gibi “müşfik, hassas bir adama yazılmış aşk mektubu” olarak okunabilir. Hızlı Yaşamak trafik kazasında ölen kocasının (Claude) ardından “eğerler” üzerinden ihtimal hesapları yaparak katı gerçeklik karşısında yaşamı var etmeye çalışan, olup biten şeyler arasında anlamsal bir bağlantının izini süren belki bu vesileyle yaşananlardan bir anlam devşirmeye çalışan bir kadının öyküsünü anlatıyor. Bu kadar ihtimal hesabının arasında katı gerçeklik en nihayetinde bir yerlerden sesini duyurup kendini dayatacaktır ve zaten anlatıcı da bu durumun bilincinde olup hesaplarını buna “rağmen” yapmaktadır:
“Her şey tıkırında. İyisiyle kötüsüyle sistem çalışıyor ya da çalışmıyor. Gazeteci, cenaze levazımatçısı, yazar. “Eğer” diye bir şey yok.” (s.149)
Metnin geneline baktığımızda söz konusu ihtimal hesaplarının bir kısmı anlatıcının iradesi dairesinde gerçekleşebilecek (evi satmamak, garajı vermemek, telefon etmek gibi) şeylerken bir kısmı da bu iradi çerçevenin sınırlarının çok ötesinde neredeyse evrensel hadiselerdir. (Stephen King’in ölmesi, yağmur yağması gibi) Kitabın girişinde sıralanan eğerler daha sonra başlıklar hâlinde ve ayrıntılarıyla işleniyor. Bu ayrıntılar esnasında yas tutan birinin haleti ruhiyesine uygun “mantık dışı” açıklamalar veya sorgulamalar anlatıya, yaşananların üsluba sirayeti açısından etkileyici bir nitelik kazandırıyor.
Aristo mantığı 0-1 kümelerinden birinin varlığını kabul ederek diğer ihtimali kapsam dışı bırakır. Bu mantığa göre Claude ya ölüdür ya da diri. Yukarıdaki alıntıda da vurgulandığı üzere bu durum metinde dile getirilir: “İyisiyle kötüsüyle sistem çalışıyor ya da çalışmıyor. … Eğer diye bir şey yok.” Bu noktada bu katı mantığın sınırlarının anlatıcı tarafından aslında hiçbir şeyin değişmeyeceğinin bilincinde olarak esnetilmeye çalışıldığını (e rağmen, katı gerçekliğe rağmen) görürüz. Evet, nihayetinde hiçbir değişmeyecektir ama belki de yas tutanın “varlığı, canlılığı” bu ihtimallerin hatırda tutulmasına, dile getirilmesine bağlıdır. Bu anlatı çabası da Claude’un sadece ölü veya sadece diri olmanın ötesinde bir yerde konumlanmasına imkân tanır.
edebiyathaber.net (15 Şubat 2024)