“Dalkavukluk hiçbir zaman büyük ruhlardan çıkmaz, küçük beyinlere vergidir.”
Balzac, 1799’da Napolyon’un Mısır seferinden döndüğü tarihte Rabelais’in memleketi Fransa’nın Tourain kentinde doğdu. Balzac’ın ilk 16 yılı, Napolyon’un meclisi dağıtıp iktidarı ele geçirdiği mutlak iktidarlık döneminde geçer. Zweig, bu dönem için, dünya tarihinin belki de en fantastik dönemi olduğunu söyler. Çocukluğu anne sevgisinden uzak, yetimhanede geçen Balzac’ı, annesi sadece iki kez görmeye gider. Sorborne’de hukuk okuyan yazarın kendi adıyla yayımlanan ilk eseri Köylü İsyanı, tarihi bir romandı. 1829-1830 yıllarında taşra yaşamına yönelen Balzac’ın o yıllarda Tours Papazı ve Eugénie Grandet gibi romanları basıldı. Yapıtlarını büyük bir bütün oluşturacak biçimde üç grupta tasarladı: İnsan yaşamını ve toplumu yöneten ilkeleri ele alan “Çözümleyici İncelemeler”; insan eylemini belirleyen nedenleri ortaya koyan “Felsefi İncelemeler”; bu nedenlerin sonuçlarını gösteren “Töre İncelemeleri”. Goriot Baba, gerçekçilik akımının başyapıtı sayılır. Balzac, bu eserlerinin tümüne Dante’nin “İlahi Komedya”sından ilham alarak, “İnsanlık Komedyası” adını verdi. Yarattığı pek çok roman karakterini kendi evreninde İnsanlık Komedyası’nda dolaştırmıştır. Balzac, 1850’de Paris’te öldüğü zaman, elli yıllık ömründe, ardında 85’i tamamlanmış, 50’si taslak halinde kalmış toplam 135 roman ve iki bini aşkın roman karakteri bırakmıştı.
Akdeniz’in bir adasından kalkıp Paris’e gelen işsiz, dostsuz, şöhretsiz bir adamın, dizginsiz iktidarı ele geçirip önce Paris’e, sonra Fransa’ya, daha sonra da dünyaya egemen oluşuna tanıklık etti Balzac. Tarihin bu maceraperest dönemi yazar için büyük bir deneyimdi. Napolyon’un Fransa’dan başlayarak bir nehir gibi Avrupa üzerine taşması yazarın gençlik hayallerini süsledi. Daha çocukluğunda değerlerin altüst oluşuyla yüz yüze geldi; bunlara tanıklık etti, bunları yaşadı. Cumhuriyet mührünü taşıyan 100 veya 1000 franklık banknotların değersiz kâğıtlara dönüştüğünü, kellesi uçurulacak kralın profilini, Jakobenlerin hürriyet beresini, imparatorluk cübbesi giymiş Napolyon‘u bir arada gördü. Ahlak, para, ülke, kanunlar, hiyerarşi, yüzyıllardır sınırları içinde hapsedilmiş olan her şeyin taştığı, değişimlerin yaşandığı bir zamanda değerlerin göreceliğinin farkına vardı. Çevresindeki dünyayı bir girdaba döndüren, binlerce sarsıntıyı meydana getiren Napolyon‘u kendi gözleriyle gördü. Napolyon gibi o da tutkuluydu. Hayatta tutkulu olmada Napolyon’u kendisine örnek aldı. Napolyon’un ardından iktidara gelen 18. Louis döneminde kılıç, adeta bir süs eşyasına dönüştü. Devletin yüksek mevkileri ve kamusal alan durgun bir göl gibiydi. Napolyon artık bir “korkuluk”tu. Geriye bir tek sanat kalıyordu, Balzac yazmaya başladı. Para kazanmak eğlenmek için değil, onun gözü, edebiyatın imparatorluk tacındaydı. Farklı isimler altında ilk romanlarını yazan Balzac, başarısından memnun kalmayınca başka mesleklerle uğraştı. Daha sonra tekrar yazmaya başladı. Avrupa kıtasının panoramasını çıkaran Balzac, toplumsal hayatın yozlaştığı, çürümekte olan bir kültür (dekadans*) üzerine kitaplar yazmış büyük bir yazar oldu.
Eugenie Grandet, Balzac’ın ustalığını kanıtlayan eserlerinden biridir. Yayınlandığı 1830’lu yıllarda büyük bir ilgiyle karşılanmış, ancak uzun süre boyunca sürekli olarak Eugenie Grandet’in yazarı olarak anılmak Balzac’ı kızdırmıştır.
Roman on yıllık bir süre içinde soylu sınıfın Fransa’sına taşradan bakar. Taşra yaşamındaki tekdüzeliğin altında yatan tutkuları, gündelik hayattan aldığı karakterleri aracılığıyla okura gösterir. Cimrilik, açgözlülük, zengin olma hırsı, para tutkusunu temsil eden ana karakter Baba Grandet, devrim zamanında alım satım yaparak zengin olan, karısının getirdiği drahomayla yatırım yapan, kardeşinin bile iflasından yararlanarak malına mal katan bu fıçıcı üzerinden dönemin materyalist toplumunu eleştirir Balzac.
“Cimriler ilerideki bir başka yaşama hiç inanmazlar, her şeyleri şimdiki zamandır. Bu düşünce yaşadığımız çağa, paradan politikaya, yasalara, törelere, her zamankinden de fazla egemen olduğu bu çağa korkunç bir ışık tutuyor. Kurumlar, kitaplar, insanlar, öğretiler, her şey sekiz yüzyıldan beri toplum yapısına dayanak olmuş bir gelecek yaşam inancını için için çökertmek için el birliği ediyor.” (sf.103)
Eugenie Grandet karakteri, çocukluğunda değer görmemiş, babasının altın ve para tutkusu daima ön planda olmuş, baskı ve korku altında boyun eğmeye şartlandırılmış evin kızı, dindar ve sonrasında güçlü bir karaktere evriliyor. Amcasının iflası ve intiharı nedeniyle evlerine gelen kuzenine aşk ile bağlanan Eugenie, masumiyeti ve aşkı temsil ediyor. Sevdiğini yedi yıl bekleyen Eugenie, aşka tutkulu bir karakter. Aşk, hırs, para tutkusu, dindarlık, bencillik, yazgı, aile içi ilişkiler, baba kız ilişkisi, fedakarlık, zengin olma arayışları, kilisenin fırsatçılığı, alacaklı psikolojisi, kadınlar, bu romanın ele aldığı konuları oluşturuyor.
“Onun için servet ne güç ne de avuntuydu; ancak aşkla dinle geleceği inancıyla var olabilirdi. Aşk ona ölümsüzlüğü açıklıyordu. Gönül ile İncil, o beklenecek iki dünyayı belirtiyordu ona.” (sf.193)
Charles Grandet, insan ticareti yapan, yitirdiği parlak duruma erişmek için her yolu mübah sayan kuşkucu, haris, çıkarcı, duygusuz, sevmediği bir kızla unvanı için evlenen, Eugenie’in aşık olup beklediği kuzenidir. Yedi yıl boyunca Charles karakterinin çıktığı yolculukta nereye evrildiği gerçekçi bir şekilde anlatılırken, Fransız sömürgeciliğine de atıfta bulunuyor yazar. Anne Grandet, çekingen, silik, kocasının gölgesinde yaşayan bir kadın karakter olarak karşımıza çıkıyor. Annenin geri planda olması ve henüz romanın başlarında ölmesi belki de yazarın annesinin yokluğuna gönderme olabilir. Nanon, evde her şeyi duyan bilen, evin dengesini sağlayan hizmetkar. Adanmışlığı temsil ediyor. Alt sınıftan, çalışarak belli bir düzeye gelen güçlü bir karakter.
Eugenie Grandet, biçim ve içerik bakımından “Balzac romanı” kavramına uyar. İnsanlık Komedyası’nın en çok okunan kitaplarından biridir. Taşra yaşantısını, taşra insanlarının parayla olan ilişkisini, karakterleri aracılığıyla gerçekçi bir biçimde anlatır. Aşk ve para tutkusunu iç içe anlatırken, zenginliğin toplum üzerindeki etkilerine dikkat çekiyor. Kitap, ahlaki çöküntüyle birlikte gizli ya da açık suçu göstermesi bakımından en önemli kitaptır. “Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir.” diyen Balzac, materyalizm-duygu çatışmasını karakterlerini idealize etmeden gerçekçi olarak okura yansıtır. Her ne kadar üçüncü tekil anlatıcı gözünden olaylar aktarılmışsa da, yazarın zaman zaman kendi düşüncelerini de satır aralarında görebilmek mümkün. Balzac’ın romanlarında yer verdiği tipler, karakterler, gündelik yaşamda karşılaştığımız sosyal yapının, çoğunluğun karakteristik özetidir. Balzac’ın romanlarında dünya, bir anlamda onun tasarladığı bir sahne gibidir. Balzac merkezi yönetim sistemini edebiyata uyarlayarak Paris’te çok sayıda çember çizer. Bu çemberin içine soyluları, rahipleri, işçiler, şairleri, sanatçıları, bilginleri alır. İnsanların tutkuları saf, trajedileri yoğundur. Napolyon gibi o da Paris’i ele geçirmek ister. Napolyon’un resminin altına şöyle yazar: “Onun kılıçla sona erdiremediğini ben kalemle tamamlayacağım.”
Eugenie Grandet, kırsal hayatta geçen olay örgüsüyle Fransa ve kıta Avrupası‘ndaki servet sorununu da ele alıyor. Kiraya, borçlanma tahvillerine, faize, toprak rantına bağlı, üretken olmayan servetin gerisindeki gizli ya da açık olan “suç”a ve bu tür servetin elde edilme şekline dikkat çekiyor yazar. Kitaptaki karakter adlarının da parayı çağrıştıran adlar olmasıdikkat çekiyor.
Fransa’da sahneye uyarlanmış olan bu eser; yazarın yarattığı güçlü karakterlerle, ortaya koyduğu insan psikolojisiyle, gündelik hayattaki işleri güçleri yanında arzularıyla, tutkularıyla insanı ele alış tarzıyla, ortaya koyduğu toplum panoramasıyla Emile Zola’yı, Hugo’yu, Flaubert’ı etkilediği gibi Proust gibi modernist yazarları da derinden etkilemiştir. Balzac’ın kitapları Dostoyevski tarafından Rusçaya da çevrilmiş, böylelikle yazar Rus edebiyatını da etkilemiştir. Romantik gerçekçi olan yazar, aynı zamanda gerçekçiliğin öncüsü olup birçok yazara öncülük etmiştir.
*Dekadans:Devletlerin, sanat ve edebi akımların, gerileme, düşüş ve yıkılmaya başlayış dönemi.
Eugenie Grandet, Honore de Balzac, Can,224 sf.