Öyküler; kimi zaman Hotman’ın hurafeler, yatırlar, inançlar karşısında saflığını ve acizliğini anlatır, kimi zamanda “ Kendinde doğuştan özel bir yetenek olduğuna inanan” hoyrat bir kişilik sergiler. Gece gördüğü bir ışık, açıklayamadığı için onu korkutup gündüz verdiği kararından caymasına neden olabilmektedir.
Öykülerdeki diğer tipler başta Orman Şefi olmak üzere yöreye has tiplerdir. Çelik, bunları diyaloglarla çok güzel anlatır. “Hötük Hala”, “Seyin Osman”, “ Göbek Ömer” gibi lakaplı isimler bizi yerele götürür. Öykülerdeki betimlemelerde içten gelen, yaşamın içinden alınan güzelliklerdir. Söz gelimi:
“Bahar gelip dağların ardı aydınlanınca çamların tepesindeki kırağı ışıdı, gözünü aldı,” (Çalım, s.22.) “…araba yolları dağın üzerine gelişigüzel atılmış ip gibi incecik, kıvrım kıvrım seyrediliyordu.” (Muamma, s.16.)
Yerel sözcükler ve deyimlerde öyküleri zenginleştirip kolay okunur kılmaktadır: “..ilene ilene yürüyordu.”, “Korkmuyor gibi göründü ama içi eridi gitti”, “Ağır basınca yeğni kalkarmış.” Dahası doğayı gözümüzde canlanıp onu tanıyan sözcüklerle insanın içine dokunup tebessüm ettiren cümleler.
Köylüler güdük bir eksende doğa sevgisi le birlikte yaşarlar ne ki insancıl duyguları onları zaman zaman batıl inançlar ve geleneklerle esir alır.
Çelik bu çelişkileri de ikili anlam katan ironik yaklaşımla değerlendirir.
Gözlemlerini aktarma gücü anlaşıldığı üzere oldukça doğru ve yerindedir.
Olayları ve kahramanları ne kadar gerçek olsa da kendi süzgecinden geçirip öyküleştirir, bunlar ağır basmaz kurguya. Yazılanlar tatlı bir sahicilik kazanır.
Hüzün/ tebessümü aynı anda yaşayacağınız bir solukta okuyacağınız bir kitap.
edebiyathaber.net (5 Ocak 2022)