Görkemli Dünya, iki dünya savaşı görmenin ağır travmalarını yaşamış, ruhsal acılarını Siddhartha, Bozkırkurdu, Narziss ve Goldmund gibi bugün hala dünya çapında ilgi gören eserlere dönüştürmüş Hermann Hesse’nin doğa ile yakınlaştığı zamanlara ait iç döküşlerinden derlenmiş, kısacık ama çok şey söyleyen kitabı. Çiftlik evleri, göl, dağ, ağaçlar, bulutlar ve yağmura dair başlıklara ayrılmış bölümlerde bir gezgin, şair ya da düşünür olarak Hesse’nin kendisi ile yaptığı sohbetlerin düz yazı ve şiire yansımalarını buluyoruz.
Bir dönem Jung’un öğrencisi Lang’dan psikanaliz tedavisi alması, sonrasında Lang ile olan dostluğu ve Jung’un çalışmalarına olan ilgisinin iç dünyasında yaptığı zenginlik ve derinlik, Hesse’nin diğer kitaplarında olduğu gibi Görkemli Dünya’da da her satırda karşımıza çıkıyor.
Hesse okurları bilirler; kitaplarının kahramanları insanlar tarafından oluşturulan düzenin gerçekliğini reddeder, yaşamı içinde duyumsayarak kendi içinden doğan gerçeğin peşinden giderler. Hesse için aslolan, her insanın sadece kendisine ait bir öğretisinin olabileceğidir. Görkemli Dünya’da bir bakıma Hesse’nin kendinden parçaları kitaplarındaki kahramanlarına nasıl dağıttığını görüyoruz. Yaşamın gizini tüm katıksızlığı ile doğada buluşuna, kendinden vazgeçmeden ağaçlarla, bulutlarla, toprakla, hayvanlarla bütünleşerek yarattığı iç dünyasının gerçekliğine tanıklık ediyoruz.
Hesse kitabında, bir yandan herkesin kendi yolunu bulması gerektiğini söylese de kitapta yer alan neredeyse her cümle yol gösterici aslında. Sınırları boş verin diyor mesela. Sevginin insanın içinde doğallıkla var olan bir şey olduğunu, bir fikre, bir şeye bir erdeme fazla sevgi ile yaklaşmanın yanıltıcı olduğunu söylüyor. Çünkü bir şeyi severek çok bağlandığımızda o olmaya çalışıyoruz. Zaman durmaksızın akıp giderken başka bir zaman başka bir şey olmak istiyoruz. Bu döngü sürerken içimize bakmayı, kendimizle olan bağımızı unutuyoruz, belki çok zaman sonra ancak öğreniyoruz kaybettiğimiz zamanların değerini. Günlük koşuşturmalarımıza bir mucize beklentisi eşlik ediyor, o mucize umuduna sarılıp koşturup duruyoruz. Hesse, mucize peşinde koşmayı da bırakın diyor; kendimizi doğaya ve yaşamın akışına uyumlu bir halde bıraktığımızda yaşamın zaten hem mucizeleri ile hem de kendimizle bizi buluşturacağını söylüyor.
İçerisinde metinlerle ilişkili çizimlerin ve Hesse’nin birçok fotoğrafının bulunduğu kitapta Hesse gezginliğe övgüler düzüyor.
“Bizim gezginliğimizin ve evsizliğimizin büyük kısmı aşktan, aşka ait şeylerden meydana gelir. Gezi romantizminin yarısı serüven beklentisinden başka bir şey değildir. Diğer yarısı ise aşka ait şeyleri dönüştürmek ve çözmek isteyen bilinçsiz bir dürtüdür.”
Kitap boyunca, dünyanın acılarının, hayal kırıklıklarının, kederin ötesine geçmiş, aşkın bir Hesse ile karşılaşıyoruz. Bir gezgin ve şair olarak doğada yol alırken karşısına çıkan her ayrıntı, yüreğinin yaşama coşkusu ve sevgi ile dolmasına neden oluyor. Onun penceresinden baktığımızda ona katılmamak mümkün değil. Kitabın en çok etkilendiğim bölümlerinden biri olan Ağaçlar’da yer alan her cümle Hesse’nin ağaçlarla iletişiminden süzülmüş duygu ve düşüncelerini dile getirirken, okuru ağaçlarla yakınlaşmaya, onları anlamaya ve hissetmeye davet ediyor. Bu kısacık bölümü okuduğunuzda dışarı çıkıp neredeyse her ağaca sarılası geliyor insanın. Hesse kendine ve yaşama dair her şeyi ağaçlar sayesinde keşfettiğini, öğrendiğini anlatıyor bu bölümde.
“Bir ağaç der ki: Benim gücüm güvendir. Atalarım hakkında hiçbir şey bilmiyorum ve her bahar benden savrulan binlerce çocuğum hakkında da hiçbir şey bilmiyorum. Ben kendi çekirdeğimin gizini sonsuza değin yaşıyorum ve başka hiçbir şeye önem vermiyorum.”
Kitabı okurken, kaygılarımızı, dertlerimizi, yaşama dair hayal kırıklıklarımızı sanki Hesse’ye anlatmışız da o da bizi avutan bir dosta dönüşmüş gibi hissediyor insan. Çünkü Hesse bir yandan yıllar boyunca her insan gibi benzer amaç ve arayışlar peşinden gidişine, herkesin geçtiği yollardan geçişine dair deneyimlerini paylaşırken, diğer yandan sonunda tüm bunların ötesine nasıl geçebildiğini, insanın doğasına en yakın noktaya nasıl gelebildiğini, genel kabul görmüş yaşama alışkanlıklarından nasıl sıyrılıp özgürleştiğini anlatıyor. Ülkeler arası sınırların da kendimize koyduğumuz sınırların da anlamsızlığını, ömür boyu olmadığımız bir şeyi olmaya çalışmanın, yaşamın olduğundan başka olmasını istemenin, mükemmel ve hatasız olmaya çalışmanın anlamsızlığını, sahip olduklarımızla tatmin olabilmeyi nasıl keşfettiğini anlatıyor. Irmakların ve akşam gökyüzünün neler söylediğine kulak misafiri olmanın, bulunduğu yerdeki her taşı ya da herhangi bir çağlayandan sıçrayan her bir damlayı sevebilmenin mutluluğuna nasıl eriştiğini anlatıyor.
Görkemli Dünya, ne zaman dara düşsek açıp satırlarına bakıp yeniden nefes almamıza yardım edecek kitaplardan. Hesse, her birimizin içinde olan Görkemli Dünya’ya nasıl ulaştığını ve o dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlatıyor. Her satırda hiç de uzak olmadığını fark ediyorsunuz…
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (2 Ocak 2019)