Toplumsal dayatmaların altında ezildiğimiz, sevdiklerimizi koruyamadığımız, yüreğimizde ya da ufkumuzda beliren ufacık bir umut ya da maceraya atılma hevesiyle beraber hızlıca sindirildiğimiz, hangi köşesinin bize ait olup olmadığına çoktan karar verilmiş bir dünya bize nasıl görünür?
Kendimizden yola çıkmak meşakkatli ya da “sıkıcı” olabilir; o halde Kasım’dan yola çıkarız biz de. Kasım: Eski boya ustası, güzel ve cesur Nurcan’ın kocası, elektrikçide çalışan, herkesin sevdiği o uslu Cengiz’in babası; heybetli, güçlü bir adam. Oysa, Cengiz’in “Cengizlerin” başı olarak tutuklandığı o günden itibaren iki büklüm, yağmurdan bile korkan bir alkolik. Kasım ne oğlunun “terörist başı” addedilmesine sebep olan Güzey’in rotasını ne de kendinin nereden nereye savrulduğunu biliyor. Peki dünya, bu haliyle Kasım’a nasıl görünüyor?
İletişim Yayınları’ndan çıkan Dünyanın Kasım’a Görünüşü, Sema Aslan’ın ikinci romanı. 2012 yılında yayımlanan ilk romanı Kozalak’ta sıradan sokakların sıradan insanlarının derinliklerinde süzülüyordu Aslan; Dünyanın Kasım’a Görünüşü’nde de yanımızdan geçebilecek kadar sıradan ama acılarımızla yanından yöresinden geçemeyeceğimiz insanları anlatıyor aslında.
Doğu-Batı aksında doğunun diline, coğrafyasına, umuduna ve mücadelesine saygı duymak isteyen herkesin canının zalimce yakıldığı bir gerçeklikte, Aslan tam tersine çeviriyor rotayı. “Güzey” diyor bu yerin adına; tam olarak neresi olduğu, kendisine giden yolun nereden geçtiği bilinmiyor. Ama Cengiz gidiyor işte, Cengizleri peşinde sürükleyerek gidiyor. Ve her devlet gibi bu devlet de mitleştiriyor Güzey’i, hem mit hem şeytan. “Zaten yok” ama peşinden gitmenin bedeli işkenceler, hücreler…
Kasım oğlunu kurtarmak ve herkes için, en çok da Nurcan için yağmurdan korkmak şöyle dursun, güneşe diklenen adam olmak istiyor yeniden. O çelimsiz, iki büklüm haliyle bembeyaz kağıtların ve bir kalemin önüne oturuyor ve “yüksek huzura” sesleniyor. Günler sürüyor bu; önce yüksek huzur, kıymetli makam kim, bunu anlamaya çalışıyor. Sonrasında ise içindeki o talep edebilen ama taviz vermeyen sesi duymaya çalışıyor. Nurcan değişiyor, Cengizler için esaret zorlaşıyor, sayfalar doluyor, dilekçeler yeniden yeniden yazılıyor… Bu yağmur ve bu güneş her gün aynı olsa da, Kasım’ın dünyası değişip duruyor bu karanlık ama masalsı anlatıda. Sema Aslan’ın zarif, ipeksi cümleleri kendi gerçekliğinden koparmıyor Kasım’ı, onun etrafında güvenli bir katman da oluşturmuyor. Aslan’ın cümleleri hiçbir şeyi değiştirmeyen, danteli andıran bir örümcek ağı gibi yerleşiyor gerçekliğin üzerine.
İletişim Yayınları’ndan çıkan Dünyanın Kasım’a Görünüşü, çocuksu bir keşif heyecanının devletçe çalakalem getirilmiş sonu. Evet, devlet daha Güzey’in neresi olduğunu öğrenememişken dört duvar arasına hapsetmiş olabilir Cengizleri; evet, ne Nurcan ne de Kasım bilebilir ne yapacağını ve nereye gidileceğini. Kıymetli makamlar özenle istediği dilekçeleri, insanın yüreğindeki umutla dalga geçercesine değerlendirebilir ve herkes ulaşamadığı hakikatin acısıyla devam edebilir yola: Ama -ve neyse ki- devletin çalakalem sonları varsa eğer, Sema Aslan’ın da her bir kelimesi için ince ince düşünülmüş üslubu, yanından geçen iki büklüm insanları geçiştirmek yerine ruhuyla onların tam içinden geçen edebi bir büyüsü var.
edebiyathaber.net (15 Kasım 2021)