“Hayat, önce evet deyip sonra çözüm aramaktır.”
Çocuk edebiyatının üretken yazarlarından diyerek söze başlanınca kimlerin aklına kimler gelir acaba? Çocuk edebiyatının usta isimlerinden diye başlanınca peki? Alanla ilgili herkesin aklına birçok değişik isim gelecektir mutlaka. Benim merak ettiğim kaç kişinin aklına Dilge Güney adının geleceği. Çok da uzun sayılamayacak bir zaman diliminde çokça yol aldığını gördüm Güney’in. Sürecinin en başından beri kendisini takip etme olanağım olduğu için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. 2018 yılı “Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Ödülü”nü almış olmasının da bu yazdıklarımla hiç ilgisi yok. Çünkü ülkemiz ödül mekanizmalarına hiçbir şekilde güvenmiyorum. Bunları bir yana bırakarak gelelim sözünü ettiğim üretken kısmına.
Dilge Güney’in eş zamanlı olarak yayımlanan üç kitabından ikisini okudum art arda. İki farklı kurgu iki farklı metin. Seslendiği yaş grubu da farklı. Üretkenliğin yanındaki ustalık da bu noktada ortaya çıkıyor işte. İlk kitap “İçimdeki Kurbağa.” Gül Sarı’nın çizimleri eşlik ediyor metne. Tudem tarafından da bizimle buluşturuldu.
“Abisi, Turna’yı deredeki kurbağa yumurtalarının hızlı büyüten meyve olduğuna ikna eder ve ona bir tanesini yutturarak kötü bir şaka yapar. Turna, kurbağa yumurtası yuttuğunu öğrendikten sonra içinde bir kurbağanın büyümekte olduğuna inanır. Artık Turna ile arkadaşı Sinan’ın önemli bir sorunları vardır. Kimi zaman hoplayıp zıplayan, kimi zaman midesine oturan, kimi zaman ise kalbine sırıtan bu yaramaz kurbağadan kurtulabilecekler mi?”
Anlatılan sıradan, basit bir kurbağa yutma hikâyesi gibi görünse de değil aslında. “İçimdeki Kurbağa”da bir çocuğun duygularıyla tanışma ve yüzleşme hikâyesini okuyoruz. Mizahi bir yanı da var kitabın. Okurun yüzünü güldürüyor, eğlendiriyor.
Dilge Güney imzalı bir diğer kitap da “E-Ma Çocukları.” Bu kitap Altın Kitaplar etiketli. “E-Ma Çocukları”nda geleceğin bilinmez dünyasının içinde gezintiye çıkıyoruz. Ürkütücü mü? Değil. Neden? Bugünün gerçekliğinde yaşadıklarımıza, dünyanın dört bir yanında yaşananlara bakınca geleceğin bilinmezliği sanki daha cazip gibi. En azından bir umut var güzel olana dair.
“Marsel bir kapsülde belli kurallara uyarak yaşamakta, her gün kapsülün içindeki Altdünya’dan asansörle Üstdünya’ya çıkıp macera dolu oyunlar oynamaktadır. Hayatında Üstdünya’daki oyun arkadaşı Jaja’dan ve kapsülün yapay zekâsı E-Ma’dan başka kimse yoktur. Altdünya’nın bahçesindeki çeşitli canlılarla ilgili araştırmalar yapabilen Marsel, kendi türüyle ilgili hiçbir şey bilmemektedir. Ta ki bir gün asansörün hiç açılmayan diğer kapısı açılana ve Marsel yıllardır içinde yaşadığı duvarların ardındaki gerçeği keşfedene dek.”
Kitabı okurken ve sonrasında bizim için de başka bir dünyanın mümkün olması gerektiğini istedim. Bu dünyanın içine kendi irademizle düşmediysek böyle bir hakkımız, tercih şansımız olmalıydı.
edebiyathaber.net (8 Temmuz 2024)