İlk Kitabı Anlatmak: Güler Kalem | Adnan Gerger

Mayıs 2, 2023

İlk Kitabı Anlatmak: Güler Kalem | Adnan Gerger

İlk Kitabı Anlatmak söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Gri Yayınevi’nden çıkan “Toprak Duman ve Kedi” adlı kitabıyla Güler Kalem.

“Bir depremzede olarak şunları söyleyebilirim: Ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiyi görünce aslında her şeyin boş olduğuyla tekrar tekrar yüzleşiyorsunuz. Sanat işte bu boşlukta tutunacak bir dal oluyor. Şimdi yazarak ve okuyarak iyileşmeye çalışıyorum.”

İlk kitabınızla ilgili konuşmadan önce depremi sormak istiyorum.  Çünkü siz bir depremzedesiniz. Hatay’daki depremi yaşayansınız. Deprem anında ne hissettiniz?  Deprem sonrasında yaşadıklarınız nelerdi? Depremi yazacak mısınız?

Biz Hatay kenti olarak hem 6 Şubat depremini hem de ondan daha kat be kat misli olan 19 Şubat depremini gördük. Deprem değildi bizim yaşadıklarımız, bir tufandı. Yüzlerce yıl birikmiş bir öfkenin toprağa kusulduğu, yeryüzündekilerin bu öfkenin bedeli olarak binlerce insan kurban ettiği ilkçağ efsanesi gibiydi. Biz, bu efsaneyi bütün gerçekliğiyle iliklerimize kadar hissettik. Sonrası ceset kokuları, mezarlıklarda yükselen ağıtlar, odunluğumuzdaki kapıyı söküp tabut olarak verdiğimiz ailelerin yüzündeki minnet, kürek sesleri, babamın ölülerin mezarını kazarken yüzünde taşıdığı kaygı, battaniyelere sarılmış cesetlerin gece yarılarına süren bahçemizin dibindeki mezarlığa gömülüşü… Bazı edebiyat çevreleri deprem sonrası sosyal medyada dolaşıma sokulan fotoğraflardan yola çıkarak bir gazetenin “deprem fotoğrafına edebi yazı” sloganına malzeme olarak yazılar yazdılar. Bu yazarlardan bazıları sonrasında kendi adlarına özür dileyip yapılan bu eyleme ortak olmalarının mahcubiyetini yaşadılar. Aydının görevi ezilmişin, mağdurun, haksızlığa uğrayanın yanında olmak elbette ama sıcak evinde ya da bir kafede iki fotoğrafa bakarak tatlı su edebiyatçılığı, vah vah edebiyatçılığı yapmak değil. Sonra acılar bu kadar tazeyken aynı acıları yaşamamış insanların kalkıp fotoğraflardan yola çıkarak edebiyat güzellemesi yapmanın mantığını anlayamadım, buna çok içerledim ve birçok mecrada yapılan bu eylemin çirkinliğini dile getirdim. Edebiyat bu kadar ucuz olmamalı. Günün modası gibi günün konusu edebiyatı olur mu? Henüz yaralarımız kapanmadan edebiyatı kariyeri için kendine yontan insanların yaptığı yanlıştı. Deprem fotoğraflara bakılmadan yazılmalı. Depremde bu denli can kaybı olmasının asıl nedenleri ve buna sebep olanları, yaşanan acıları, o kıyameti yaşayan insanların hikâyeleri yazılmalı, yazılacak, yazacağım. Yazılmalı da. İşte burada edebiyat devreye girer, söz uçar yazı kalır. Tarihten başka edebiyat da unutmayacak yaşananları. Bir depremzede olarak şunları söyleyebilirim: Ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiyi görünce aslında her şeyin boş olduğuyla tekrar tekrar yüzleşiyorsunuz. Sanat, edebiyat işte bu boşlukta tutunacak bir dal oluyor. Şimdi yazarak ve okuyarak iyileşmeye çalışıyorum.

Toprak Duman ve Kedi,  adlı ilk öykü kitabınız. İlk kitaplar çok zordur. Kitabınızı yazarken,  içeriğini belirlerken ismini koyarken nelerden etkilendiniz? Kitabınızın yazma sürecinden yayınlama sürecine kadar duygularınızı, düşlerinizi ve düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

Toprak Duman ve Kedi, en az dört beş yılın emeğiyle tırnaklayarak yazdığım on üç öykünün toplamından oluşan bir öykü kitabı. Toplumu iki uç kutbuyla inceleyerek yazmak gerçekten zor. O karakterleri metaforla anlatmak, metaforlardan yola çıkarak yapılanları gösterebilmek oldukça uğraş isteyen bir yolculuk. Kitaba isim koymak en zor kısmıydı tabi. 2018 Sevgi Soysal Öykü Ödülüne yollamıştım “Toprak Duman ve Kedi” öykümü. Mansiyon aldığım ilk ödülümdü. Şevklendim. Demek ki yazdıklarım bunca yollanan öykülerden sıyrılıp dikkatini çekmişti insanların. Kitap çıkarmak için heveslendiğim ve öykü kitabına isim verdiğim “Toprak Duman ve Kedi”  öykü yolculuğumda benim için dönüm noktasıdır. 

Toprak Duman ve Kedi adlı kitabınızda yer alan öykülerin içeriğinden bahseder misiniz? Öykülerinizde neyi nasıl anlatmak istediniz? Anlatmak istediğinize ulaştığınızı düşünüyor musunuz? 

Öykülerim toplumdan yola çıkarak bireyin yaşadığı açmazlar, ötekileştirme, kendinden olmayana yapılan toplumsal zorbalık, fikir özgürlüğüne karşı çıkma, mekânsal olarak kentlerin ruhu, varoluşsal çıkmazlarda bocalayan insanların aidiyetsizlik yaşayarak giderek kimliksizleşmesi gibi hem bireyin hem toplumun kendisine şiar edindiği dertlerin toplamıydı. Öykülerimde kapalı bir anlatımdan ziyade anlaşılır bir üslup tercih ettim. Anlatmak istediğime ne kadar ulaştım desem de sınırı yok diye düşünüyorum. Nasıl ki estetiğin güzelliğin sınırı yoksa bana göre de dilin de anlatılmak istenenleri anlatma gücüne karşı sınırı yoktur diye düşünüyorum. Şu yönden içim rahat ama. Evet, defalarca üzerinden geçerek, titiz bir işçilikle anlattığım, ter döktüğüm bir kitaptır, Toprak Duman ve Kedi.

Bu öykü kitabınızdan beklentileriniz nelerdi? Beklentileriniz karşılandı mı? Bundan sonra ki yaşantınızda edebiyatta nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Beklentileri karşılar mı bunu zaman gösterecek. Modern öykünün babası dediğimiz Sait Faik Abasıyanık’ın bile ölümünden yirmi beş otuz yıl sonra değeri yeni yeni anlaşılmaya başlandı. Ben şiir de yazıyorum. Öykülerimi okuyanlar o şiirsel dili fark edeceklerdir. Şiirin, dili besleyen büyülü bir pınar olduğunu düşünüyorum. Bundan sonraki yaşamım şiir, öykü ve roman metin türlerinden eserler vererek devam edecek.

Sizi dergilerde öykülerinizle ve kitaplarla ilgili yazılarınızla görüyorum. Edebiyata emek veren bir kişi olarak bu çabanızın karşılığını alıyor musunuz? Ya da ne umuyorsunuz?

İnanın şu an istediğim sadece anlaşılmak… Eserlerimin gerçek değerinin anlaşılması… Dikkate alınmak… Çünkü bazen okunup okunmadığı endişesine bile giriyorum bir yere eser gönderirken. Bu anlamda Türkiye’deki dergi ve yayınevlerinde yaşadığımız en büyük sıkıntı liyakatsizlik… Çoğu mecrada tanıdık yazarların referansı isteniyor. Üzülerek belirtiyorum bu sebeplerden dolayı çok yetenekli olmasına rağmen, tanınamamış, kıyıda köşede kalmış birçok yazarımız ve şairimiz var. 

Okumakla yazmak arasındaki bağa inanıyor musunuz? Bu bağ siz de nasıl çağrışım yapıyor? 

Okumadan yazamayanlardanım. Mutlaka o küp dolacak, taşacak ki yazıya dökülsün bazı şeyler, işlesin kalem. Yazmak nasıl bir disiplin işiyse okumak da aynı titizlikle ödün vermeden sürekli yapacağımız bir eylemdir. Tabi, okumanın da bir usulü var. Öyle salt keyif alıp şekerleme yapıyormuş gibi kitap okumak değil. Ben okuduğum kitapların altını çizer, sonra da onları not alırım. Beğendiğim notları yazar arkadaşlarımla paylaşır, üzerinde kafa yorarım. En sevdiğim şey de okuma yazan bir arkadaşıma da aynı kitabı okutturup üzerinde tartışmak… Oldukça ufuk açıcı oluyor bu tür etkinlikler. Şimdiler de derin okumalar yapan atölyeler de var. Ben okumayı özellikle disiplinli okumayı beslediğine inanıyorum. 

Günde kaç saat ve ne tür kitaplar okuyorsunuz? Okumaya inancınız nasıl?

Her gün değişiyor aslında okumaya ayırdığım zaman. İster on dakika olsun ister iki saat mutlaka okuyorum ama. Düzenli olması çok önemli okumaların… Bu aralar felsefe kitaplarına sardım. Felsefenin edebiyatı müthiş beslediğine inananlardanım. Bir Türkçe öğretmeni olarak öğrencilerimden de yola çıkıp şu kanıya varabilirim okumaya dair. Çocuklara baskıyla veya disiplinle okumayı sevdiremezsiniz. Onların ilgi alanlarına göre sevebileceği kitapları okumalarına müsaade edersek çocuk zaten okuma alışkanlığını kazanıyor ve ileriki süreçte nitelikli eserleri seçebilme yetisini kazanıyor. Ben okuma saatlerinde futbola ilgisi olan öğrencime spor gazetesi okumasına, uzaya ilgisi olan öğrencime bilim teknik dergisi okumasına izin vererek onları ne mutlu kılıyorsa o yönde okuma alışkanlığı becerisini kazandırmaya çalıştım. Okumaya inancım var. Yeni nesil her ne kadar tablet nesli olarak biliniyorsa da doğru yönlendirmelerle okumayı elden bırakmayacaktır.

Yayınlanmak üzere hazırladığınız dosyalar var mı?

Hâlihazırda bir şiir ve roman dosyam var. Umarım hak ettikleri yerde ve zamanda çıkarlar.

Soru ve yanıtların ışığında kendinizi tanıtır mısınız?

Yazmayı kendine dert edinen, mesele edinen biriyim. Yazmanın, içimizde bulunduğumuz dünyanın koşullarına bir protesto olduğunu düşünüyorum ve bu protestoya ortaklık edenim. Yazar olarak tüm etiketlerden sıyrılarak çağın sorunlarına dokunabiliyorsak, minik de olsa bir aydınlanma yaratabiliyorsak ne mutlu!

edebiyathaber.net (2 Mayıs 2023)

Yorum yapın