İlk kitabı Anlatmak söyleşilerimizin konuğu Notos Kitap’tan çıkan “Herkesten Uzakta” adlı kitabıyla Kadir Işık.
“Sanırım sadece benim değil, bir yazarın en önemli çabası özgün olmak, daha iyisini yapmak, benzerlerinden farklı olmak. Edebiyat toplumları yöneten, yönlendiren, geleceği kurgulayan önemli bir mecra. Gelecek, yazılı metinler üzerinden ilerliyor, dolayısıyla edebiyata saygı göstermek zorundayız.”
İlk kitap, Herkesten Uzakta… Kitabın yayımlanma sürecini anlatır mısın?
Uzun yıllardır yazar olmak için değil de hoşuma gittiği için yazıyordum. Zamanla bazı öykülerim edebiyat dergilerinde, yazılarım da farklı mecralarda yayımlandı. Sonra bu işi ciddiye aldım, Semih Gümüş’ün yazı atölyesine katıldım. O güne kadar elimde üç beş kitap hacminde öykü ve üç tane roman vardı, yakın çevremden okuyanlar beğeniyordu ama hiçbiri içime sinmiyordu. Semih Gümüş atölyede, hadi Kadir, hazırla dosyanı demesiyle bir öykü dosyası hazırladım. Kısa sürede de yayımlandı.
Herkesten Uzakta yayımlandıktan sonra hem edebiyat yolculuğunuzda hem de edebiyata bakış açınızda bir değişiklik yarattı mı?
Edebiyat hayatımın her anında vardı, henüz ortada bir kitap ya da yayımlanmış derli toplu bir şeyler yokken bile vaktimin önemli bir kısmını okumaya ve yazmaya ayırıyordum. Kitabın yayımlanması sadece yazı konusunda daha düzenli olmaya zorladı beni. Eskiden yazdığım hiçbir şey bana göre bitmiyordu, hep bir eksiklik duygusu vardı, artık biraz daha, evet, bu olmuş, diyebiliyorum.
Vedat Türkali Öykü Ödülü’nü aldınız. Ödül üzerinden düşünürsek, bu kitap hayatınız boyunca en önemli eseriniz olacak diyebilir miyiz?
Ödül sadece kitabın bir onayıydı, bir etiketti, yazarlığımın sertifikasıydı belki de, daha iyisini yapabileceğime, daha iyisini yazabileceğime, daha güzel eserler ortaya koyacağıma olan inancım her daim canlılığını koruyor.
Öykülerinizle dergilerde sık görünen bir isimsiniz. Gerek öykülerinizin kurgusu, gerek yazım dilinizle dikkatimi çeken birisisiniz. Edebiyatta kalıcı olmak büyük emek ister, yazdıklarınızla, yazacaklarınızla kalıcı olacağınızı düşünüyor musunuz?
Sizin dikkatiniz çekmek benim için mutluluk verici. Edebiyatta kalıcı olup olmayacağımı bilemem ama her yazarın, sanatçının amacı kalıcı olmaktır, mevcut düzeni değiştirmek adına muhalif bir duruş sergilemektir. Kalıcı olsam da olmasam da edebiyat hayatımın her anında, her yerinde olacak, artık buradan dönüş yok. Yıllar önce Pavese’in günlüklerinde okuduğum bir sözü hiç unutmam, Eğer yazmadan durabiliyorsanız, bırakın yazmayın.
Öykülerinizde hep özgün olma, farklı olma çabanız var? Bu, edebiyata duyduğunuz saygıyı da gösteriyor. Bunu nasıl sağlıyorsunuz? Uzun öykü yazmak bir sorun mu?
Sanırım sadece benim değil, bir yazarın en önemli çabası özgün olmak, daha iyisini yapmak, benzerlerinden farklı olmak. Edebiyat toplumları yöneten, yönlendiren, geleceği kurgulayan önemli bir mecra. Gelecek, yazılı metinler üzerinden ilerliyor, dolayısıyla edebiyata saygı göstermek zorundayız. Uzun öykü yazmak sorun değil ama zor, en az kısa öykü yazmak kadar zor ama iki mısralık bir şiir yazmaktan daha kolay.
İçerik olarak öykülerinizin genel çerçevesi hakkında bilgi verir misiniz?
Öykülerimin merkezine yerleştirdiğim bir olayın, yarattığım karakterleri nasıl etkilediğini, onlarda meydana getirdiği değişimi ve dönüşümü yazmaya çalışıyorum. Gündemin hızla değiştiği, zamanın su gibi aktığı toplumlarda yazmak için olay ya da konu bulmak zor değil, ama önemli olan perde arkasını, perdeyi aralamadan gösterebilmekte. Böylece metinde çok katmanlılık yaratılabiliyor, merak uyandırabiliyor, çatışma oluşturulabiliyorsunuz. Eğer bunu başarabiliyorsam, öykü okurun zihninde kendine geniş bir alan açıyor. Yazarken genelde yapmaya çalıştığım bu, doğruluğu yanlışlığı elbette tartışmaya açık bir konu.
Sizin öykülerinizin merkezinde yolculuk, yersiz yurtsuzluk ve iç hesaplaşma gibi temalar çokça göze çarpıyor, sizce bu durum beraberinde belli riskler taşımıyor mu?
Yolculuk, kendi yolculuğum çocuk yaşta başıma gelen mecburi göçle başladı ve sonrasında hep devam etti. Yersiz yurtsuzluk ve beraberinde oluşan en büyük sorun aidiyet. Hâlâ bir yere yerleşmiş değilim. Hâlâ beni tanıyan insanlar, nereye gideceksin, ne yapacaksın, nerede yaşayacaksın sorularını soruyor. Ömrümün yarısından çoğunu İstanbul’da yaşadım ama İstanbulluyum diyemiyorum. Doğduğum şehir Antep, Antepliyim demek istemiyorum, çünkü orayla sağlam bağlar kuramadım, kültürüne uzağım, dönüp dolaşacağım bir yer değil. Bu durumda resmi kimlik bilgileri mi geçerli yoksa kendini ait hissettiğin yer mi bilmiyorum. Karışık bir konu, üzerine düşünürken bile aklım karıştı. Dil hep ağrıyan dişi kaşıdığına göre öykülerde ele aldığım konular çoğu zaman elimde olmadan ortaya çıkıyor. Belki bu ağrı beni canlı tutuyor, hep yeni baştan, hem de yazarak kaşıyorum, böylece yaşadığımı hissediyorum.
Günde kaç saat çalışıyor, neler okuyorsunuz? Okumaya inancınız nasıl?
Günde en az iki saat çalışıyor bir saat okuyorum. Bazen iki üç saat, eskiden daha çok okuyordum. Yazarken sevdiğim kitapları değil de okumak zorunda olduğum kitapları okuyorum. Genellikle yazdığım metin üzerine beni düşünmeye, metni irdelemeye, anlamaya, sıkıştığım yerde yeni yollar açmaya yönelik kitaplar. Aynı anda iki, bazen üç kitap okuduğum oluyor. Şimdi okuduklarımdan biri yatmadan önce (komodinin üzerinde, James Wood, Kurmaca Nasıl İşler) biri sabah erken saatlerde (çalışma masamda, David Vann, Bir İntihar Efsanesi) biri kahvaltı sırasında (yemek masasında Mim Savaşları, Adbusters, Kalle Lasn) biri de dışarı çıktığımda çantama koyduğum, yolda ya da fırsat buldukça okuduğum kitap, genelde en hafif olanı (Yalnız Gezerin Hayalleri, Jean- Jacques Rousseau.)
Edebiyatta varmak istediğiniz yer neresi? Yayınlanmak üzere hazır dosyanız var mı?
Bir dosyam şu an farklı bir yayınevinde, kabul edildi ama araya deprem girdi, beklemedeyim. Sonrasında bir öykü dosyam, bir roman ve bir gezi kitabı diye planladım ama zaman neyi gösterir, neler olur bilemiyorum. Hayat, biz plan yaparken başımıza gelenler olduğu söyleniyor, dolayısıyla planlar da her an değişebiliyor.
Bu soruların ve yanıtların ışığında kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Bir gezginim, haritada adı belirtilmeyen yerlere gitmek, farklı kültürleri tanımak, yeni insanlarla tanışmak beni heyecanlandırıyor. Yola çıktığımda çantamda yazı araç gereçlerim ve birkaç parça eşyam dışında bir şey taşımam. Edebiyat ise en büyük ve tek sığınağım. Dışarıdan bakan kimi insan için kötü, kimi için iyi, ama ben ne iyi ne kötü diyorum çünkü elimde başka sığınacak bir yer, nefes alabileceğim bir alan yok. Belki bir gün daha iyisini bulursam yazmayı da okumayı da bırakır, oraya sığınırım, kim bilir.
edebiyathaber.net (19 Mayıs 2023)
“İlk kitabı anlatmak: Kadir Işık | Adnan Gerger” üzerine bir yorum