İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu NotaBene Yayınları’ndan çıkan Suyun Şarkısı isimli kitabıyla Esmahan Devran İnci.
“Yitirdikleriyle yüzleşip yola devam etmeye çalışan insanların yaşamlarına eğildim.”
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?
Ankara’da yaşıyor ve serbest mimarlık yapıyorum. Kitaplar okumayı öğrendiğimden beri hayatımda ve daima en yakın dostum oldu. Bir Cumhuriyet öğretmeni olan annemin okuma alışkanlığımda çok büyük payı var. Zamanın zor şartlarına rağmen, kitap tutkumu sürekli yeni kitaplarla beslemişti. Aslında yazı da bir şekilde hep hayatımdaydı. Beş yaşımda günlük yazarak başladığım süreç, ilk ve ortaokulda şiir ve kompozisyonla, lisedeyse okul gazetesine makale ve denemeler yazarak devam etti. Üniversiteyle beraber günlük yazmayı saymazsak yazı hayatımdan çıkmıştı. Yeniden yazmaksa, kendimle ve ülkemle ilgili pek çok derdin dürtüklemesiyle başlayan bir yolculuktu. 2015 yılında yaşadığım sağlık problemleriyle şiir yazmaya başlamıştım. 2016 yılının mart ayında ise Ankara Kızılay’da patlayan bombanın yarattığı ruhsal sarsıntıyla, hissettiklerimi biraz da anı deneme tarzında bir ilk öykü olarak yazıp Varlık’a yolladım ve hemen yayımlandı. Sonrasında yaklaşık üç buçuk yıllık süreçte, kendimi geliştirmek için daha çok okumaya başladım, yazmayı mesleğimle birlikte yürütebilmeyi sancılı da olsa öğrendim ve sürekli yazdım. Yazdıklarımı hem dergilere, hem yarışmalara yolladım, çok fazla hayal kırıklığıyla geçen bir öğrenme süreciydi aslında.
Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?
2018 yılının başında katıldığım iki yarışmanın ilkinden birincilik, diğerinden derece alıp, dergilerde yayımlanmalar da artınca dosya oluşturmaya karar verdim. İlk dosyamın reddinden sonra, o sıralar yazdığım son öykümden yola çıkarak tematik bir dosya hazırlamaya karar verdim. O öyküm çok katılımlı bir yarışmada kitap seçkisine girince de bunu bir işaret gibi görüp çalışmaya başladım. Genellikle önce dosya hazırlanır, sonra dosyanın ismi konur, bende ise tam tersi oldu, ‘Suyun Şarkısı’ öyküm henüz ortada hiçbir şey yokken dosyaya adını verdi. Yayınevimden kısa zamanda olumlu cevap gelince de kitaplaştı. Yazarken en büyük ritüelim ise sessizlik ve kahvedir. Yazmayı işimle beraber götürmek çok zor olduğu için, dosya hazırlama sürecinden beri cumartesileri çalışmıyorum ve tüm hafta iple çektiğim günü sadece yazmaya ayırıyorum. Son iki yıldır saat beş buçuk-altıda kalkma alışkanlığı da rutinime eklendi. Oysaki ben erken kalkmamak için kendi işini yapmaya karar vermiş biriydim. Ne fedakârlıkla bir koltuğa iki karpuz sığdırdığımı bilmem anlatabildim mi?
Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?
2018 yılındaki yarışma derecelerinden sonra ilk dosyamı hazırladığımda, dosyamın kabul edileceğine o kadar emindim ki, yayınevlerinden arka arkaya ret cevapları gelince büyük bir yıkım yaşadım. Şimdiki yayınevimin editörü Sibel Öz, dosyamı umut verici bulduğu için beni arayarak bazı öneriler getirdi. Aslında o öneriler ışığında dosya toparlanabilirdi fakat ben çöpe atmayı tercih ettim. Sonrasında yazdığım Suyun Şarkısı öyküm, önceki sorunuzda da cevapladığım gibi, önce kendini, sonra temayı ve kitabı var etti.
Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Daha önce de bahsettiğim gibi Suyun Şarkısı tematik bir kitap. Kitabımda yitirdikleriyle yüzleşip yola devam etmeye çalışan insanların yaşamlarına eğildim. Toplumun her kesiminden erkek ve kadın öykü karakterlerinin ortak özellikleri, tüm yaşadıklarına, yitirişlerine rağmen umut ve mücadele azmini ön plana çıkarıyor olmaları. Hikâyelerimde umut ya mücadele azmine dönüşüyor ya da bir mum alevi gibi yanıp duruyor. Hiç sönmüyor. Kişiler bazen doğaya sığınır ve ona gerçeküstü anlamlar yüklerken, bazen de yeniden ayağa kalkmaya çabalarken doğayı, bir rüyayı, bir şarkıyı ya da bir resmi rehber edinebiliyorlar kendilerine. Mutlaka bir anlam buluyorlar tutunmak için. Suyun Şarkısı üç bölümden oluşuyor: Suyla Gelen, Yitene, Umuda. Her bölüm adı simgelediği alt temayı temsil ediyor ve farklı bir atmosfere açılıyor. Bu sayede başka başka yaşamlarla harmanlanmış öyküler kurup zengin bir okuma deneyimi yaratmayı hedefledim.
“İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkma heyecanını taşır. Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Kitap yayınevinden çıkıp kanlı canlı elinize ulaşana kadar olayın pek farkında olamıyorsunuz. Elimde tuttuğum o ilk an: “Yeni bir çocuğum oldu,” diye düşünmüştüm. Okundukça, yorumlar geldikçe tebessüm edip sevinsem de bir tür yabancılaşma da yaşıyorum. O artık bana ait değil de, kendi yolunda giden bir çocukmuş gibi. Okuruyla devam eden yolculuğu 11. Türkan Saylan Sanat Ödülü ile de taçlandı. Bu yolculuğu izlerken çok gururlu ve duyguluyum.
Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?
Bir roman çalışmam var ve hemen hemen bitti. Son okumalarını yapıyorum. Normalde sabırsız biri olmama rağmen yazarken yavaş, çok ince eleyip sık dokuyan biriyim. O sebeple acele etmeden son noktayı koymaya çalışıyorum.
Yazar/şair adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?
Öncelikle herkesin söylediği şeyi tekrar edeceğim, çok ve nitelikli okuma yapsınlar. İnceleyerek okumayı biraz da iş hâline getirip Türk ve dünya klasiklerini, artık kült kabul edilen eserleri okumakla başlasınlar. Ben nitelikli dergileri takip ederek de çok şey öğrendim, öğreniyorum. Dergilerin içeriğindeki soruşturmalar, incelemeler, röportajlar, öyküler, şiirler ve öyküleri değerlendiren yazarın yorumlarını bir dönem aralıksız okurdum. Hem günceli takip etmek, hem de bizden önceki dönemleri öğrenmek adına dergi takibini de tavsiye ediyorum. Yazmaya gelince, bu sürecin çok meşakkatli, sabır gerektiren, uzun bir yolculuk olduğunu unutmasınlar. Gerçekten sevip istedikten sonra, boza yapa öğrenecekleri bu yolda bıkmadan yürüsünler. Elbette her konunun olduğu gibi yazmanın da kendi içinde teknik detayları ve bir matematiği var. Bunları anlatan kitaplar, atölyeler de fazlasıyla mevcut. İlk öyküm Varlık’ta yayımlanıp ikincisi de bir yarışma seçkisine girince “Şimdi ne yapacağım,” diye düşünürken o atölyelerden birine katıldım ve çok şey öğrendim. Atölye eğitiminden sonra yaza yaza zaten kendi stillerini bulacaklardır. Şunu da muhakkak eklemek istiyorum, yazmaya başlarken her neyle meşgulseler onu yapmaya devam etsinler. Keşke hepimiz sadece en sevdiğimiz şeyleri yaparak hayatımızı devam ettirebilseydik. Fakat bir de gerçekler dünyası var. Eğer kafanız ekonomik ya da başka bir nedenle rahat değilse zaten yazmaya odaklanmak zor. Üstelik aktif olarak hayatın içinde bulunarak hikâye biriktirme, gözlem yapma fırsatı da bulacaklardır.
edebiyathaber.net (4 Temmuz 2022)