İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu İnsancıl Yayınevi’nden çıkan Kertenkelenin Gözü isimli kitabıyla Hakan Gügercinoğlu.
“İnsanımızın, siyasi tutumlarımızın, aşklarımızın, kör inançlarımızın izlerini taşıyan öyküler.”
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?
Bir okulda öğretmenim, bir çok kitabın okuru ve tek bir kitabın yazarıyım. Okur olmaktan yazar olmaya seyrim, halk türküleri ve deyişlerin etkisiyle karaladığım, ölçüsü bozuk, uyağı redif şiirlerle başladı. Yazdıklarım beğenilmese de inatla liseye kadar devam ettim. Üniversite yıllarımda İnsancıl Dergisi ve İnsancıl Atölyesi’yle tanıştım. Berrin Taş ve Cengiz Gündoğdu yürütücülüğündeki seminer ve atölye çalışmalarına uzun süre katıldım. Felsefe, estetik, yazarlık, şiir, roman ve öykü çalışmaları vardı. Öykü yazma demelerime o dönem başladım. Pek beğeni toplayan öyküler değildi. İlk on yıl öykülerimi ne kendim beğendim ne başkası. Sonraki on yılda da ne kadar yol aldığım konusunda son kararı okura bırakmam daha uygun olur.
Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, “Kertenkelenin Gözü” ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?
Kitaptaki öykülerimin çoğu İnsancıl Dergisi’nde yayınlanmıştı. Arkadaşlarımın verdiği cesaretle kitap serüvenine başladım. Kitabın adını da öykülerden birinin ismi olan Kertenkelenin Gözü koydum. Bu öyküyü okuyanlar görecektir ki Kertenkelenin Gözü, nicel bir birikimin nitel sıçramaya dönüştüğü andır. Bu ya bir çöküş ya da yeniden yeşermedir. Ben de bu kitabı, kendi edebiyat serüvenimin başlangıcı ve nitel dönüşümü olarak görüyorum. Yazarken, özel bir rutinim yok. Öykülerimin kimisini kalabalık kafelerde bir köşeye çekilerek, kimisini yalnız başıma, odamın sessizliğinde yazdım.
Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?
Benim en büyük şansım hali hazırda hem eğitim, hem de üretim alanı olarak İnsancıl Yayınevi’nin kapısından girmiş olmamdı. Kısa sürede dosyam basım aşamasına ulaştı. Dosyamı özenle değerlendirip bana dönüt veren sevgideğer hocam Cengiz Gündoğdu, beni kitap basımının sancılı sürecinden kurtardı.
İlk kitap genelde “acemilik kitabı” gibi görülür ama edebiyat tarihine baktığımızda çok güçlü ilk kitaplar olduğunu da görüyoruz. Siz “ilk kitap” olgusuna nasıl bakıyorsunuz?
İnsanın değişen, dönüşen bir organizma olarak oluşumunu ömrü boyunca sürdüğünü düşünüyorum. Kimisi bu oluşumu tekrar eden motiflerin arasınada gözden yitirir, oluşum yıkıma dönüşür. İlk kitap ve son kitap arasındaki ilişki de bu oluşumun yönüyle ilişkili olarak ele alınabilir bence. Ben umuyorum ki ikinci kitabımı tamamladığım gün ilk kitabımı değerlendirir ve acemilik olarak görürüm.
Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Öyküler son beş yılda yazdıklarımdır. Bir okur olarak kitapta gördüklerim şunlar: insanımızın, siyasi tutumlarımızın, aşklarımızın, kör inançlarımızın izlerini taşıyan öyküler.
Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?
Öykü yazmaya devam ediyorum. Zamanla birikir, kitap olur diye umuyorum.
Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?
Çok yazsınlar, inatla yazsınlar, eleştirileri dinlesinler ama insanın yaratıcı ve dönüştürücü yanını hafife almasınlar, yazarlıkla okurluk arasına örülü duvarı kırsınlar. Bu duvara taş taşıyan söylemleri (Örneğin, “yazarlık doğuştan gelen bir yetenektir”, “herkes yazamaz”, “tanrı vergisidir, sende yok demek ki”…) dikkate almasınlar.
edebiyathaber.net (20 Aralık 2021)