İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Toprakta Büyür mü İnsan?” isimli kitabıyla Kerem Bakıcı.
“Hiçbir tanıdığa, eşe, dosta sahip olmadan da bunu başarabilirsiniz.”
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?
Kitapların hayatıma girmesindeki en büyük etken annemin okumaya olan merakıydı. Okumak için herhangi bir diplomaya ihtiyaç duymayanlardandır kendisi. Bu durum “kitaplara giden yolu” bana net bir şekilde gösterdi. Okur olmaktan yazar olmaya giden süreç çok da kolay olmadı benim için. Yaşam şartlarının getirdiği zorluk, ilk öykülerimi okuyanların takındığı olumsuz bakış açıları ve elbette edebiyat dünyasından tek bir kişiyi bile tanımamam bu yolu benim için çetin kıldı. Ama unutulmaması gereken bir şey vardı: Zorluğun, imkansızlık gibi görünenin üstüne korkusuzca gitmeden başarı gelmez.
Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?
Kolay yazan biri değilim. Masa başına geçmeden önce hikâyeler zihnimde durmadan dolanıp durur. Tümünün özel bir anı vardır, beyaz kâğıda dökülmek için taşma noktası. O an geldiğinde düşünceler durmadan parmaklara akar durur. Durduramazsınız kendinizi.
İlk öyküm 2014 yılında yayımlanırken aklımda herhangi bir kitap fikri yoktu. Fırsat buldukça yazmış olduğum öykülerimi dergilere gönderdim. Kiminden red kiminden onay cevapları aldım. Dergilerde göründükten sonra dönütlerin çoğu olumluydu. Bir iki yazar arkadaşın “Gelecekte kitabını görmek istediğim öykücülerden biri de Kerem Bakıcı,” sözleri kitap yayımlama düşüncemi gün yüzüne çıkardı. Tabii ki bu süreçte okumaya, yazmaya devam ediyordum. Bir, iki, üç derken yazılanlar bir dosya bütünlüğüne erişti.
Kitabın ismi benim için çok önemliydi. Uzun bir süre buna kafa yordum. Defalarca okudum öyküleri. Çok sonra Ölüm Kokan Boşluk’ta aradığım ifadeleri buldum: Toprakta Büyür mü İnsan? Hem bir soruyla merak içeriyordu hem de kitabın genelini yansıtıyordu.
Yazma sürecimde herhangi özel bir ritüel veya rutin yok. Hikâye, yeter artık yaz beni dediği an masa başında bulurum kendimi.
Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?
İlk olarak herkesin bilmesini istediğim bir şey var: Hiçbir tanıdığa, eşe, dosta sahip olmadan da bunu başarabilirsiniz. Bu yola çıktığımda bu yazanlar dünyasında yapayalnızdım. Öykücülere, yayıncılara ulaşma çabalarım oldu. Birçoğu sonuçsuz kaldı. Bir yerden sonra kendi yolunu kendin çiz Kerem, diyerek devam etmek gerektiğini fark ettim. En az 5-6 yıl dergilerde göründüm. Az da olsa bilinir olmuştum. Varlık, Kitap-lık gibi dergilerde yazmak bir avantaj sağladı. Bir nevi referans oldu diyebilirim. Yayınevi editörlerinden Murat Yalçın’a bir mail ile ulaştım. Amacım dosyayı yayımlatmaktan ziyade okunmasını sağlamaktı. Sağ olsun güvendi, okudu ve kısa bir süre içinde olumlu bir dönüş sağladı.
İlk kitap genelde “acemilik kitabı” gibi görülür ama edebiyat tarihine baktığımızda çok güçlü ilk kitaplar olduğunu da görüyoruz. Siz “ilk kitap” olgusuna nasıl bakıyorsunuz?
İlk kitabın çok güçlü olması gerektiği kanısında değilim. Geriye dönüp baktığımda “acemilik” diye tabir ettiğimiz hataların yüzümde bir gülümseme yarattığını görebiliyorum. Bu acemiliklerden doğuyor, var oluyoruz. Hatalarımızın toplamıyız.
Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Kitaptan bahsetme taraftarı değilim. Öyküleri yazdım, bitti. Her şey iki kapak arasında, orada duruyor. Görünmez bir üç nokta var kitabın sonunda. Olumlu veya olumsuz eleştirileriyle söz artık okuyucuda.
Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?
Hem öykü hem de bir roman çalışmam var.
Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?
Ne istediklerini bilerek bu yola çıksınlar. Yılgınlık ve egodan uzak dursunlar. Eleştirilmek onlar için yükseklere çıkmaya yarayan bir basamaktır. Alınganlık gösterirlerse kendi ayaklarına sıkmış olurlar. Ve en önemli tavsiyem, nitelikli eser okumaları gerektiği. Kastettiğim elbette bilinçli bir okuma.
edebiyathaber.net (27 Aralık 2021)