İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Vacilando Kitap’tan çıkan “Bir Adam ve Kill Bill Islığı” adlı kitabıyla Mehmet Akgül.
“Kitabımız, hayat sahnesinin gerisinde kalmış insanlardan bahsediyor genelde.”
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?
“Yaşıyoruz işte”nin vücut bulmuş hâli. Kar, kış, boran, fırtına… Yok, artık böyle şeyler… Kaldırımlar, insanlar, binalar arasında bir insan. Hayata Ömer Seyfettin’in öykü kişileri gibi safça başlasa da yolu tutunamayan Oğuz Atay kişilerine çıkan biri.
Bana kimse “oku!” demedi, kitaplar hayatıma kütüphanelerle girdi. Bir vesileyle kütüphaneyi keşfettim, ondan sonra okuduk. Okumaya demek ki meylim vardı. Zamanında gazete kuponları biriktirip kitap almışlığım da vardır. Salinger’in “Çavdar Tarlasında Çocuklar”ını okumuştum, oturup bir öykü karaladım. Bu ilk öykü kabul gördü, ardından yazmaya devam ettim. Öykülerimin neye karşılık geldiğini bilmeden yazdım. Edebiyat kaygısı gütmeden. Böyle devam etti.
Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?
Vacilando Editörü Mustafa Bey, bir öykümle ilgili güzel düşünceler belirtti. Kendisiyle iletişime geçtim. Bir dosya oluşturup gönderdim, dosya kabul görünce ilk dosyadaki bazı öyküleri eleyip ikinci bir dosya gönderdim, böylece kitap ortaya çıktı. Kitabın ismine Mustafa Bey karar verdi. Edebiyatçı ceketi giymem pek, yazayım, diye yazmam, varsa yazılacak bir şeyler oturup yazarım. Yazarken müzik dinlerim, çay kahve, sigara içerim. Yazarken sessizliği tercih ederim. Bir de gece yazarım.
Dosyanızı tamamladıktan sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?
Mustafa Bey, süreci oldukça olgun bir şekilde yönetti. İşine saygısına, sabrına hayran kaldım. Zorluk yaşamadım diyebilirim.
Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Öncesinde, yayımlanmadan önce, kitabımın kendisinden büyük beklentim (tutulması anlamında) vardı, bu beklentim şimdilerde kaybolmuş gibi. Kitabım da bana benziyor herhâlde, kendi köşesinde birkaç kişiyle hayatını sürdürüyor (burada gülümsedim). Kitabımız, hayat sahnesinin gerisinde kalmış insanlardan bahsediyor genelde. Kendi köşelerinde yaşayıp giden, tüm olumsuzluklara rağmen “Gavur dünya, neşen bozulmaya!” diyen insanların kitabı. Bir de kitabı Sait Faik’e ithaf ettik. Sait Faik, büyük öykücü, çok büyük öykücü.
“İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkmanın heyecanını ve soru işaretlerini taşır. Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
İlk kitap… Elime ulaştığında bir haftada döne döne dört defa okudum. Şurası şöyle olsaymış, dediğim yerler oldu. Daha oturup kitap hakkında kimseyle muhabbetim yok. Okuyanda da -birkaç yazar, edebiyatsever kişi hariç- pek etkisi olmamış gibi. Yine de şunu söylemeliyim: Öyle de olsa ben öykülerimi ve kitabımı seviyorum. Kitapta biz varız çünkü.
Henüz bir kitabı yayımlanmamış yazarlara ve yazar olmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler olur?
Pek olmaz gibi. Ben hayata nereden bakıyorsam oradan yazıyorum, bir başkası ne yaşamışsa, hayata nereden bakıyorsa oradan yazıyor, bunun öyle olduğunu düşünüyorum. En azından şunu söyleyebilirim, kitabımız işte ortada, kitabımız iyi ise söyleyeceklerimi zaten orada söylemişim, tersi ise -kötüyse- yazanlar, bizim öykümüz gibi yazmasınlar!
Söyleşi için teşekkürler…
edebiyathaber.net (17 Ekim 2022)