İlk Kitap: Menekşe Gülben | Mesut Örs

Ocak 3, 2022

İlk Kitap: Menekşe Gülben | Mesut Örs

İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu, hem yazarının hem de yayınevinin “ilk kitabı” olma özelliğini taşıyan Yalnızlık Bakanlığı isimli kitabıyla Menekşe Gülben. Yola bir “ilk kitap”la, kapısını yeni yazarlara açarak başlayan Amorf Kitap’a da yayın hayatında başarılar diliyoruz.

“Münzevilik gibi şık şıkıdım bir kelime ile yapayalnızlığı ayrıştırdım.”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?

Karşılaştırmalı edebiyat mezunuyum, uzun yıllar gazetecilik yaptım, yaklaşık on yıldır Türkiye güncel sanat dünyası üzerine birçok yayında muhabirlik yaptım. Okumayı çok seven bir anne babanın çocuğuyum; okumak, kitap, kütüphane, yazarlar, bunlar çocukluğumdan beri çok aşina olduğum kelimelerdi. Büyüdükçe sessizliğe ihtiyacım olduğunu anladım. En ürktüğümüz, en korktuğumuz o sessizlik anlarını yazmaya başladım. Anne karnından bu yana duyduğumuz o sesler, güvenli alanımız kesilince içimdeki canavarla yüzleştim. Birçok canavarı olan yazarla tanıştım, en başta Dostoyevski, Pessoa, Cioran. Sonra Freud beni güzel güzel büyüttü. Bugünlere getirdi. Herkesin yazdığı bir şeyler vardır, ben şiirle başladım işe, hep bir yas sürecine denk geldi yazdıklarım. Yaslar çoğaldıkça yazıya kaçtım, sonra bir baktım yazı içime kaçmış. O gün bugündür yazıyorum.

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, “Yalnızlık Bakanlığı” ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Kafelerde yazarım genellikle, kalorifere en yakın, ışığın ve insanın en uzak olduğu bir köşede. Bu genellikle kış aylarıdır çünkü yazları ve güneşin o sıcağını hiç sevmem, yaz aylarında yazamam; rahatsız olurum. Yatarım, uzun saatler uzanıp insanların neler yaptığını düşünürüm, neleri neden yaptıklarını düşünürüm ve bunu genellikle uzak ve serin bir ülkede yaparım. Kitap işi Çiğdem Aldatmaz isimli o insanla çarpışmamın sonucunda ortaya çıktı. Yaz dedi yazdım, her yazdığımı okudu, eksiklerimi söyledi, öykülerimi de beni de tamir etti, sonra baktım hepsi tek bir tema üzerinde yoğunlaştı, yalnızlık. Birkaç yıl önce İngiltere, tamamen yeni ve hiç denenmemiş bir siyasi rol yarattı; dünyanın ilk yalnızlık bakanlığını kurdu. Kurum başbakan Theresa May’in “modern yaşamın üzücü gerçekliği” olarak bahsettiği ve birçok insan için zor olan şeylerle savaşmak için tasarlandı.  Ardından Japonya’da Yalnızlık Bakanlığı’nı kurarak, intihar meselesine el atma kararı aldı. Alınan karara göre intihar, yoksulluk ve hikikomori (toplumsal münzeviler) gibi bir dizi sosyal soruna bağlı izolasyonla birlikte yalnızlık meselesini ele almayı amaçlayan bir görev gücü oluşturuldu. Ben öyküleri yazarken Japonya bakanını atadı. Kendi yalnızlığımı ve benim gibilerin yalnızlığını uzunca bir süre düşündüm. Münzevilik gibi şık şıkıdım bir kelime ile yapayalnızlığı ayrıştırdım, yapayalnızların içsel dünyalarındaki boşluğu koskocaman bir dünyayla bile dolduramadıklarını, bu işin sonunun çok kötü bir nokta olduğunu anladım. Yani, kendi kendimi var edemediğim için, yarattığım karakterler üzerinden var olmayı seçtim. Kitap çıktı, röportaj yazıyorum ne güzel. Peki, içimdeki boşluk ne olacak? Yine o iş bana kaldı. Yine o karanlıktayım tek başıma. Yani, fikirler hep birbirini takip etti ben de onları takip ettim. Hiçbiri benim fikrim değildi hepsi kendini var etti desem anlarsınız diye düşünüyorum.

Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?

Zorluk olmaz mı, bu dünyada kolay olan ne kaldı ki? Editörüm Çiğdem Aldatmaz yayınevi kurma aşamasındaydı, ben ise kurulmuş yayınevlerine başvurma aşamasındaydım. Kitap yayın kurulundan geçiyordu ama ben geçemiyordum. Baktım her şey çok ilkel ilerliyor edebiyat işlerinde, baktım ki edebiyat dünyası da yaşadığımız dünyanın kirliliğinden nasibini almış, Çiğdem Aldatmaz’a ilk benim kitabımdan başlar mısın dedim, kabul etti.

Sizin ilk kitabınız aynı zamanda yayınevinin de ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Artıları-eksileriyle bu konuda neler söylemek istersiniz?

Biz yayıncımla beraber büyüyoruz, dünyada nesli tükenmiş bir dayanışmayla.

Salyangozum Amorf sayesinde çok emin ellerde, içim rahat.

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Kitabım gerçekçi insanlar için birebir ama hayalperestleri yerle bir eden kıvamda dokuz öyküden oluşan incecik çok şeker bir kitap. Kapağında güncel sanatın en önemli ismi Gülsün Karamustafa’nın “Çifte Hakikat” adlı Salt Galata’da sergilenmiş işi yer alıyor. Bir alternatif benlikle yazıyorum, salyangoz olarak, salyangoz hermafrodit bir hayvan, kapaktaki enstalasyon da öyle, ikisi de hem erkek hem kadın, toplumsal cinsiyet konusu önemli bir konu. Rollerin değiştiği, cinsiyete dair her şeyin yeniden düşünüldüğü bir dönemdeyiz. Buzlukta donmuşların arasından çıkartıp çözülmesini bekleyip tekrar ayıklamak ve anlamlandırmamız gereken birçok başka konu gibi. İntihar teması çok var kitapta, birçok ülke terminal hastalıklarda ötenaziyi bir hak olarak veriyor fakat terminal hastalık nedir? Depresyon istatiksel bilgisi olmayan ölüm oranı en yüksek terminal hastalık değil midir? Neden kronik depresyon hastalığına yakalanmış insanlara güzel temiz ve kontrollü bir ölüm hakkı tanınmıyor. Neden her şey gibi ölüm de barbarca bir vedaya dönüşüyor.  Hikâyeler mutsuz, birçoğumuz gibi. Lakin hayalperestler sevmedi kitabı, çok karanlık geldi, çok gerçek geldi, hâlbuki onlar o gerçekçilikten kaçmak için yıllarca türlü türlü savunmalar geliştirmişlerdi, haklılardı, kitabın ortalarına gelince bıraktılar. Üzüldüm, bu hayalperestlerin sayılarının hala bu kadar yüksek olduğunun farkında değildim. Bir sonraki kitabım mutlu çok mutlu olacak, söz veriyorum.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

Şiir yazıyorum hala, bir köşede, yalnız başıma. Şiir okuyan insanlarla buluşmak istiyorum, uzun sohbetler etmek istiyorum. Bu dünyanın da kendi karanlığımdan da kaçamıyorum artık, ben gibi insanlarla, var olamayanlarla vakit geçirerek yeniden yazmak daha çok yazmak istiyorum.

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

Aday olarak kalmayacaksınız, merak etmeyin 🙂

edebiyathaber.net (3 Ocak 2022)

Yorum yapın