İlk Kitap: Oya Denizyaran | Mesut Örs

Temmuz 25, 2022

İlk Kitap: Oya Denizyaran | Mesut Örs

İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu İnkılâp Kitabevi’nden çıkan Düş Uykusu adlı romanıyla Oya Denizyaran.

“Hem gerçek hem de düş dünyasında gezinen gerçek ve absürd ögelerden beslenen bir roman.”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?

İstanbul’da doğdum ve halen bu şehirde yaşıyorum. Eğitimim ve kariyerim finans alanında, ancak edebiyatla çok erken dönemlerimden itibaren ilgiliyim.

Kitaplar hayatıma henüz okuma yazma bilmezken resimleriyle girdi. Bazıları hala capcaplı imgeleriyle belleğimdedir. Çocuk kitapları bu yüzden çok önemli bence. Çocuklar bu resimlerle hayal kurmaya, hikâye etmeye başlıyor erken yaşlarda.  Okuma öğrendikten sonra ise hayatımda önemli bir yer tutmaya devam ettiler. Sürekli kitap aldıran, çocuk kütüphanelerinde fink atan, okurken kaybolan bir çocuktum. Gençlik ve yetişkinlik evrelerinde bu tutkum artarak devam etti. Hala yanımda kitap olmadan dışarı çıktığımda kendimi çıplak hissederim. Bu hız çağında eski verimliliğimde okuyamasam da, elimde daima bir kurgu bir de kurgu dışı kitap bulunur. 

Liseye giderken özellikle şiire düşkündüm, hala çok severim; temiz bir şeylere dokunmak ihtiyacı hissettiğimde şiir okuyarak kendimi sağaltırım. 

Üniversite döneminde bir tiyatro grubunda oyunculuk yapıp atölye çalışmalarına katılıyordum. Benim yazıyla olan ilişkime çok katkı sağlayan bir süreçti; gözünüzün önünde bir edebiyat eseri kanlı canlı beliriyor, bütün diyalogları, mimikleri, duyguları, tonlamaları, susuşlarıyla. Bunu çok muhteşem buluyorum.

Okumayla bu kadar haşır neşir olunca, doğal olarak sözcüklerle aramda özel bir ilişki gelişti. Onlarla oynamayı, alışılmışın dışındaki anlam ve formlarda kullanmayı, dilin olanaklarını araştırmayı ve kendimi bu olanaklarda sınamayı çok seviyorum. Zamanla yazdığım öyküler çoğaldı, yazma alışkanlığım derinleşti; fark ettim ki yazmak da okumak gibi hayatımın içinde yerleşmiş, ikisi birbirinden ayrılmaz bir bütün olmuş.  

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Kitabın ortaya çıkışı küçük bir fikir tohumunun beni birkaç gece uykusuz bırakarak bir hikayeciğe dönüşmesiyle başladı. Ancak yazma sürecinde evdeki hesap çarşıya uymadı; hikaye genişledi, yeni yeni karakterler belirdi, bambaşka bir forma evrilerek roman halini aldı. 

Yazma sürecinde, yazacağım bölümleri önce zihnimde bir film gibi canlandırıp sonrasında yazıya geçiriyordum, o nedenle düşünme kısmı uzun yazma kısmı çok kısa sürede gerçekleşiyordu. Bu şekliyle hiçbir tutukluk yaşamadan yazabildiğimi söyleyebilirim. Sanırım bu sebeple kitapla ilgili bana gelen yorumlar çok görsel bir anlatım dili olduğu yönünde. 

Yazarken takip ettiğim özel ritüeller olmadı, sadece kurguda belli bir ivmeyi yakaladığımda bunun romanın temposuna da yansıyacağını bildiğimden ertelemeden yazdım o bölümleri. Sonuna doğru ise biraz yavaşladığımı fark ettim, bunun kendimce nedenleri vardı tabii. Hikayeyle kurduğum organik bağı koparmam gerekiyordu ve bunun nasıl yapılacağını öğrenmem gerekiyordu. Zorlandığım bir evreydi.  

Kitabın adını bulma konusunda tereddütlerim oldu zira aklıma gelen hiçbir isim kitabın özüyle ilgili bir ipucu veriyormuş gibi gelmedi ta ki “Düş Uykusu” adı aklıma düşene kadar.

Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?

Zorlu bir süreç. İçinde bolca umut ve hayal kırıklığı barındırdığını söyleyebilirim. Sektörün zorluklarını ve ekonomik şartları göz önünde bulundurduğunuzda bir “ilk kitap”ın basılması gerçekten kolay olmuyor. Benim de yazımdan kabule giden mesafeye bakacak olursanız en az bir yıllık bir süreç olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu yüzden inançlı ve dirençli olmak; metnine güvenmek ve vazgeçmemek bir yazarın tutunacağı en kuvvetli dallar. Bu dalları bırakmamak, düşmemek için şart. 

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Düş Uykusu adından da anlaşılacağı gibi hem gerçek hem de düş dünyasında gezinen gerçek ve absürd ögelerden beslenen bir roman. Çok kısaca özetlemek gerekirse iç sesinin peşine düşen bir karakter ve bu yolda kendi bildiklerince ona eşlik eden birkaç ana karakter var. Hikaye boyunca yolları birbiriyle kesişen bu insanların dönüşümlerinin kara komik bir portresi çiziliyor. Yaşamda da olduğu gibi birbiriyle tezat birçok unsurun romanda biraraya gelmesiyle bu etki artıyor.

“İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkmanın heyecanını ve soru işaretlerini taşır. Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

İlk kitap insanda birçok olumlu, olumsuz duyguyu biraraya getiriyor. En azından bende öyle oldu. Romanın okura ulaşacağına hem çok sevinip hem de acaba anlaşılacak mı, sesi duyulacak mı diye endişe etmiştim başlarda. Bu duygular aldığım geri dönüşlerle yumuşadı ve sonunda içselleştirebildim. Kitabın kapağını görmek, sayfaları çevirdiğinizde oluşan rüzgarın yüzünüze değmesi harika bir his. Aynı zamanda insanı yeni şeyler yazmaya motive eden bir yanı da var. 

Dosyamın yayınevim İnkılap Kitabevi tarafından kabul edilmesinden sonra gerek editöryal süreçte ve kitaba etki edecek her unsurda harika bir işbirliği ile hareket ettik. Bana çok iyi rehberlik ettiklerini ve destek olduklarını söyleyebilirim.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

Şu anda yazmayı sürdürdüğüm bir romanım var. Bu çalışmada oldukça ilerledim ve  yıl sonuna dek tamamlamayı hedefliyorum, umarım gerekli disiplini sağlayabilirim. Diğer taraftan birikmiş öykülerim var, romandan sonra bu öyküleri derlemek istiyorum. Tiyatro oyunu yazmak en büyük hayallerimden biri.

Yazar/şair adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

Sık sık yazmak, bu illa kağıda yazmak gibi değil zihninde yazmak olarak algılanmalı. İlham vereceğini düşündüğünüz her şeyden faydalanmak; yani sanatın her türlüsü. Son olarak da gözlem yapmak. İnsanları, duyguları, dünyayı, evreni gözlemek. 

edebiyathaber.net (25 Temmuz 2022)

Yorum yapın