İlk Kitap: Rana Erol | Mesut Örs

Temmuz 5, 2021

İlk Kitap: Rana Erol | Mesut Örs

Bu haftaki konuğumuz, Bilgi Yayınevi tarafından basılan Gölgedeki Sırlar isimli kitabıyla Rana Erol.

“Hevesinizin kırılmasına izin vermeyin”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı?

1973 yılında Sarıyer, İstanbul’da doğdum. Orman, sahil, kitaplar ve satranç ile geçen kış ayları, Anadolu’nun kasabalarını bana ve kız kardeşime tanıtmak için çırpınan aileyle çıkılan yaz gezileri arasında büyüyünce, liseyi bitirir bitirmez farklı kültürleri öğrenmek isteğiyle yurtdışına gittim. Turizm eğitimi aldım. İstanbul’a dönünce, son yirmi beş senedir severek yürüttüğüm turist rehberliği mesleğini seçtim.

Evde çok kitabı olan, hikâyeler anlatmaya bayılan ebeveynler tarafından büyütülen şanslı bir çocuktum. Yazıya olan merakım ilkokul üçüncü sınıfta öğretmenimin tiyatro oyunu yazmamı istemesiyle başladı. Üç oyun yazıp, sahneleyince; arkadaşlarımın hayallerimdeki karakterlere, hikâyelerimin gerçeğe dönüştüğünü gördüm. Zihnimin içini, hayal gücümü ve kendi dünyamı başkalarına gösterebilmenin en güzel yolunun yazmak olduğunu hissettiğim o zamanlardan beri kalemi, kâğıdı çok severim.

Kitabınızın öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Ütü yaptığım sıcak bir yaz sabahı kahvesini yudumlayan anneannem, dedemin ailesinin Tokat’tan İstanbul’a göç etme sebebini birkaç cümleyle bana anlattığında, bunun güzel bir hikâyenin ana fikri olabileceğini düşündüm. Çalışmaktan arka kalan zamanlarımda araştırmaya ve kurgulamaya başladığım romanı, o sabahtan tam yirmi sene sonra yazdım. Sekiz ay boyunca her gün saat dokuzda bilgisayarın başına oturdum. Zamanımın yarısından fazlasını tarihi araştırarak, geri kalanını günde en az altı sayfa yazmaya çalışarak geçirdim. Metni tamamladıktan sonra iki kez daha kontrol edip, düzeltmeler yaptım.

Romanı yazmayı bitirirken adı aklımda belirdi. Bana göre; insanların gölgeleri ruhlarındaki ışıltıyı yansıtmaz aksine içlerindeki karanlığı kendi karanlığında saklar. Sırlarla dolu karakterlerimi ve kurguyu düşünerek romanım için Gölgedeki Sırlar adını uygun gördüm.

Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?

Çok kitap basılan, çok kitap okunan bir ülke olmadığımız için yayınevlerinin seçici davranması, dünya klasiklerini okumaya öncelik veren okur kitlesini göz önüne alarak yeni yazarlara pek şans tanımaması ve artan maliyetler, ilk kitabını bastırmaya çalışanlar adaylar için durumu neredeyse umutsuz hale sokuyor. Bunun yanı sıra farklı yöntemler kullanarak dosyaları eleyen ve edebiyat dünyasına yeni yazarlar kazandırmayı hedefleyen yayınevlerinin varlığı yazar adaylarını heveslendirip vazgeçmemelerine sebep oluyor.

İnternet üzerinden tarihi roman basan yayınevlerinin adreslerini alıp, dosyamı on tanesine postaladım. Bazıları iki gün içinde, bazıları altı ay sonra kitabımı reddettiler. Moral bozucu bu sürecin şokunu atlattıktan sonra ikinci tur başvurularımı internet üzerinden yapmaya karar verdim ve o zaman Bilgi Yayınevi’nin ön eleme yöntemiyle çalıştığını öğrendim. Formlarındaki soruları yanıtlayıp, romandan bir bölüm seçip gönderdim. Beğendilerini bildirerek metnin tamamını istediler ve birkaç ay sonra onayladılar. Bilgi Yayınevi’nin yazar adaylarına verdiği şans, gösterdiği ilgi tüm yayınevlerine örnek teşkil etmeli ve edebiyat dünyasının genç seslerle renklenmesine fırsat verilmeli.

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Gölgedeki Sırlar, 1894’de Tokat’ta beş gün içinde gelişen olayları anlatan, ana konusu insan ve insanlık olan bir dönem kitabı. Osmanlı İmparatorluğu’nun karışık zamanlarında, tüm baskılara rağmen taraf seçmeyen Ermeni ve Türklerin çektiği sıkıntıları, ihanetleri, dostlukları, aşkı ve hayal kırıklıklarını anlatıyor. Posta tatarına yapılan saldırı ve Sultan’ın çalınan vergi paraları etrafında kurguladığım hikâyede; dönemin geleneklerini, yemeklerini, karakterlerin dünya görüşlerini, neşelerini, hüzünlerini yaşadıkları mahallelerin sesleriyle birlikte aktarmaya çalıştım.

Zamanının çoğunu hayal dünyasında gezinerek harcayan baş karakter Sirap, yakın dostu İmam Kamil, hava durumu tahminleriyle şehri allak bullak eden Tepem Hayriye, lezzet yarışı içindeki eltiler, İstanbul’a göç etmeye çabalayan ağabeyler, Mesnevi’yi çeviren kahveci Bedros, yürekli ve adil Ali Komutan, cimri mi cimri Madam Mari, yan komşusu terzi Naci Bey,  sandıkçı Hayk Usta, komitacı Kaspar, zanaatkar Mgrdiç, cam ustası Nazar Efendi ve sırlarla dolu Aghavni’yle romandaki her kişiliği ana karakter titizliğiyle ele aldım. Umarım severek okursunuz.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

Araştırmaya harcanan uzun süreleri bir kenara bırakırsak, tarihi roman yazmanın en büyük zorluğu zamanın dilini kullanmaktır. Bazı durumlarda bu, yazar için kısıtlayıcı hâl alabiliyor. O yüzden ikinci romanım günümüzde geçiyor. İki kadın karakterin, paralel gelişen maceralarını anlattığım polisiye bir roman üzerinde çalışıyorum.

Ancak değerli okurlarımın büyük kısmı, Gölgedeki Sırlar’ın bitirmemek için yavaş yavaş okuduklarını, çok sevdikleri karakterlere daha sonra neler olduğunu öğrenmek istediklerini ve mutlaka kitabın devamını yazmamı rica ettiler. İkinci romanı bitirir bitirmez bu önerilerini değerlendireceğim.

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

Yazabilmek için bol bol okumak gerekir. Kitapsız kalmamalarını ve her gün aynı saatte bir köşeye çekilip yazmayı alışkanlık edinmelerini tavsiye ediyorum. Günümüz şartlarında bu, otobüste ya da vapurda karalanan birkaç cümle bile olsa yazma iştahını canlı tutmak için çok faydalıdır. Bitirdikleri ve harika işler çıkardıklarını düşündükleri metinleri yayınevlerine göndermeden önce birkaç aylığına rafa kaldırmalarını, tekrar okuduklarında yazıdaki eksik ve fazla bölümleri düzeltmelerini ve eleştirisine güvendikleri birilerinden hikayelerini değerlendirmelerini rica etmeliler. Dosyalarınızı bu işlemleri tamamladıktan yani baskıya hazır hale getirdikten sonra yayınevlerine göndermelisiniz. Reddedilmek moral bozukluğuna sebep olsa da hevesinizin kırılmasına izin vermeyin. Bunu, daha fazla ve daha iyi yazmanız, kendinizi geliştirmeniz için bir fırsat olarak görmelisiniz. Güçlü bir anlatıcı, öykücü ya da romancı olmak için çok çalışmak ve öğrenmekten vazgeçmemek gerekir.

edebiyathaber.net (5 Temmuz 2021)

Yorum yapın