“Kitaplar hep pahalı mıydı?” başlıklı yazımda değindim en son, “İbrahim Müteferrika ilk matbaacımız” değildir. Matbaacılık ülkemize 243 yıllık gecikmeyle gelmemiştir. Müteferrika 1728’de matbaa açtığında şehirde çalışan birçok matbaa vardı. Devam edelim, neredeyse konuyla ilgili tüm tarih kitaplarında ve makalelerde yazıldığının aksine İbrahim Müteferrika matbaasını tek başına değil Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin oğlu Mehmet Sait Efendi ile birlikte kurmuştu, ortaktılar.
İbrahim Müteferrika ortağı Mehmet Sait Efendi’yle birlikte kurduğu matbaada kendi hazırladığı kitapları bastı ve onları satışa sundu. Yani aslında “matbaacı” değil “yayıncı”ydı. Hazırladığı kitapları çoğaltmak için kullandığı bir araçtı matbaası. Makine aşkından dolayı yayıncılara matbaacı demişler hep.
İstanbul’da ilk matbaa 1493’te, Müteferrika ve ortağı Mehmet Sait Efendi’den 235 yıl önce, kendisi de bir yayıncı olan Gutenberg’den 43 yıl sonra “Yahudi kökenli Osmanlı vatandaşları” tarafından kurulmuştu.
Adlarını anmaktan neden çekiniliyor olabilir? Herhalde adı tarihe silinmez bir şekilde kazınsın diye ortağı Mehmet Sait Efendi’nin bile adını anmadıkları İbrahim Müteferrika’nın ilkliğine gölge düşmesin diye. Oysa ismini tarihlerden silmek yerine ilk matbaacı Mehmet Sait Efendi’dir deselerdi. Müslümanlığının yanına Türklüğü de eklenirdi ki resmi tarihin arzu ettiğine daha uygun bir tanımlama olurdu. Çünkü Müteferrika sonradan Müslüman ama Türk değil Macar. Onun zamanında henüz herkes Osmanlı. Ama Müslüman Osmanlılar ayrıcalıklı. Acaba Mehmet Sait Efendi adının anılmayacağı kadar büyük ne kusur işledi de tarihlere ilk matbaacı olarak geçemedi? Çünkü biyografisi oldukça göz alıcı.
İstanbul’da ilk matbaayı kuran “Yahudi kökenli Osmanlı vatandaşları” kimlerdi? David ve Samuel İbn Nahmias adlı iki Sefarad kurmuş 1493’de İstanbul’da ilk matbaayı. Bastıkları ilk kitap da Yaakov ben Asher’in “Arba’ah Turim” adlı kitabı. Yasin Meral “Osmanlı İstanbulu’nda Yahudi Matbaası ve Basılan Bazı Önemli Eserler” başlıklı makalesinde “Bu eser Yahudi geleneğinde en önemli ilmihal/fıkıh kitaplarından biri kabul edilmektedir” diyor.
“Eserin üzerinde Davud yıldızı amblemi bulunmaktadır. David ibn Nahmias’ın isminden ötürü Davud yıldızının matbaanın amblemi olarak seçildiği tahmin edilmektedir” diye ekliyor. Yasin Meral de yayıncıları matbaacı olarak tanımlamayı sevenlerden. Oysa kurduğu cümleye biraz dikkat etse “Matbaanın amblemi neden kitabın kapağında olsun!” diye sorardı kendi kendine. Tabii ki bu amblem “matbaanın” değil “yayınevinin” amblemi. Çünkü kitapların kapağına basıldıkları matbaanın değil yayıncısının amblemi konulur. David ve Samuel İbn Nahmias kardeşler de matbaacı değil, yayıncıydılar. Kendi hazırladıkları kitapları matbaalarında basıyorlardı.
Tabii ki Müteferrika ve ortağı Mehmet Sait Efendi’den 235 yıl önce matbaayı bir Yahudi Osmanlı’nın kurmuş olması hoş karşılanmamış ve tarihi ileri atabilmek için çalışmalar da yapılmış. “Kitabın üzerinde 1493 tarihi var ama o tarihte basılmış olamaz, sonraki kitap 1505’te yayınlandığına göre bu kitabın yayın tarihi de 1505 olmalı” diye akıl yürütülmüş ve yazıya geçirilmiş. Bu görüşün geniş kabul gördüğü de anlaşılıyor.
Konuyu araştıran Adri K. Offenberg, “İstanbul’da Basılan İlk Kitap” başlıklı çalışmasında Osmanlıda ilk kitabın 1493’te basıldığını yazıyor. Offenberg, Osmanlının kâğıdı çoğunlukla Venedik’ten ithal ettiğini belirterek Sultan Bayezid zamanında Venedik ile Osmanlı devleti arasında gerginlik olması ve bu gerginliğin 1499-1503 yıllarında savaşlara sebep olmasının kâğıt ithalini de engellediğini belirtmiş. Yani yayıncılığımız ilk kâğıt sıkıntısını 1493 ile 1505 yılları arasında yaşamış ve yayıncılık dahil tüm matbaacılık faaliyetleri durmuş.
İsmail E. Erünsal “Osmanlılarda Kitap Ticareti: Sahaflar ve Kitapçılar” (2021, Timaş yay.) adlı kapsamlı araştırmasında 16. Yüzyılda Yahudi yayıncıların 260 çeşit kitap bastıklarını, bu kitapların din, gramer, felsefe, örf ve adetler ve edebiyat türlerinde olduğunu belirtiyor.
Tabii ki bir kitabı matbaada basmış olmanız onu satışa sunmanız için yeterli değil, basılan sayfaların katlanıp ciltlenmesi gerekiyor ki kitap olabilsin. Bu iş de mücellitlerde yapılıyor. İlk mücellitler de Yahudiler olmuş.
1567’de bir Osmanlı Ermenisi olan Apkar Tıbîr yayıncılığa başlamış ve matbaasında beş kitap basmış. Onu 1627’de Osmanlı Rum Nicodamas Metaxas, 1677’de Osmanlı Ermenisi Yeremya Çelebi Kömürcüyan izlemiş.
Yayıncılar kitaplarını matbaalarında basıp, sonra mücellitte ciltlenip satışa hazır hale getiriyor ama henüz ortada kitapçılar yok. Yazma eserleri satan sahaflar var. Tıpkı yayıncılara matbaacı denmesi gibi uzun süre kitapçılara da sahaf denmiş. Sahaflar matbu kitaplar da satmaya başlamış. Onlar da az sayıda ve Kapalı Çarşı, Fatih Camisi gibi belli merkezlerde toplanmış. Yayıncılarda kitaplarını ipekçi, boncukçu, tuhafiyeci, terzi ve tülbentçilerde satışa sunmuş. Ahmet Mithat da yayınladığı kitapları tütüncülerde sattırırmış. Matbu kitapları satan yerleri yani kitapçıları Osmanlı Ermenileri açmış. Başlangıçta kitapevlerinde sadece kendi yayınladıkları kitapları satıyorlarmış. İsmail E. Erünsal “Osmanlılarda Kitap Ticareti: Sahaflar ve Kitapçılar”dan öğrendiğimize göre ilk toptan kitap ticaretini Karahisari Ali Rıza Efendi ve ailesi yapmaya başlamış.
19. Yüzyıl sonlarında sahaf ve kitapçı ayrımı yapılmaya başlanmış. 1857’de “Kitap tabı hakkında nizamname” ile yayıncılığın hak ve sorumlulukları resmen tarif edilmiş. 1870’te de ders kitapları nizamnamesi yayınlanmış.
edebiyathaber.net (2 Kasım 2022)
“İlk yayıncımız kimdi? | Metin Celâl” üzerine bir yorum