2 Mart – 18 Nisan 2018 tarihleri arasında Mixer’de sanatseverlerin beğenisine sunulan “Teşbihte Hata Olmaz” sergisinde görselliğin yazıyla zenginleştirildiği çağrışım yüklü işler yer aldı. Merve Dündar’ın Abyss ve İlmek adlı kolajları ise duygular ve şiirle olan ilişkilerinden hareketle teşbih kavramının hem gerçek hem de mecaz anlamı üzerinden yorum olanakları sunuyor. Öncelikle serginin adını sorguluyoruz. “Teşbihte Hata Olmaz” atasözünde teşbih kavramı gerçek anlamı dışında kullanılmıştır. Yeri geldiğinde kaba bir benzetmeyle anlatıma etkili bir hava verilebilir denmektedir. Gerçek anlamı ise tam zıttıdır: Teşbihin iki temel öğesi olan benzeyen ve kendisine benzetilenin bir araya getirilmesinde incelikli bir uyum yakalanması gerekir. Amaç, söze güzellik, canlılık ve güç vermektir. Benzetme sanatını hayata geçirirken hata yapmaman gerekir. Kaba benzetme yapamazsın, yaparsan nitelikli sanatçı olamazsın. En azından bu atasözünün yaygın kullanımda olduğu Divan edebiyatı şairleri için böyledir bu.
Merve Dündar, bireysel benlikle sosyal benlik ilişkisi üzerine kafa yoran bir sanatçı. Kimlik tartışmaları, denetim toplumu, kendini başkaları üzerinden ve görünerek var etme meseleleri üzerine düşünüyor. Kelimeleri, görsel formların ve ifadenin vurgusunu arttırmak için kullandığı bir malzeme olarak görüyor. Sıkıntılı ve ümitsiz ruh halinden kurtulabilmek için duygularını adlandırma, bir anlamda duygularını nesneleştirme çabasına girişiyor. İç dünya manzaraları diye tanımlayabileceği ‘Abyss’ adlı iş bu şekilde ortaya çıkmış. Sanatçı işlerinde edebiyatı referans alabiliyor, sosyolojiyi de. Karakalem, yağlıboya, kolaj ve heykel çalışmaları var. Sanatındaki gelişim çizgisini şöyle açıklıyor: “ Ben de yolda olmaya inanıyorum, denemeye, yenilenmeye, yürümeye ve oluş halinde olmaya.”(Irmak Özer, Kadınlar Günü Özel, artlog.art50.net)
İlmek’in çıkış noktası İpek Düben’in açık yapıt olarak tasarladığı Manuscript 1994 ve Pablo Neruda’nın ‘Çoğuz Biz’ şiirleri. İki farklı kolajda, siyah zemin üzerine beyaz ya da beyaz zemin üzerine siyah harflerle yazılmış olan dize nesneler, sayısız insanın bedenlerinin birbirine değmesine, dokunmasına benzer biçimde gevşekçe bağlanmışlar. Siyah zemine beyazlar İpek Ruben’in, beyaz zemine siyahlar Pablo Neruda’nın dizeleriymiş gibi gelse de kesinlik yok. Bütün dizeler rastlantısal biçimde iç içe geçmişler. Şairlerin metinleri bütün halinde okunup yorumlandığında görülecektir ki, belleğin karmaşık yapısıyla, şiirlerin teması arasında çok açık biçimde ilişki kurulabiliyor. Her iki şiirde de kişisel benliklerin, iletişimle ortaya çıkan çoğulluklar ve zıtlıklar üzerine kurulu olduğu vurgulanıyor. Merve Dündar bu sayede, benliğin yapısını oluşturan bireysel ben ile sosyal ben arasındaki sınırları kolajı aracılığıyla sorguluyabiliyor.
Abbsy adlı iki kolajda ise hem tuval zemini hem de sözcüklerin yazılı olduğu kâğıt zeminleri siyahtır. Nesne sözcükler sarı, kırmızı ve beyaz renkteler. Yakından bakıldığında olumsuz çağrışım yapan duygulardır bunlar. Duygular, seçilen renk ve sözcükler aracılığıyla daha iyi vurgulanmaktadır. Kırmızı: sıkıntı, kaygı, dehşet… Sarı: üzüntü, telaş, keder… Beyaz: intikam, kıskançlık, acıma… Sağ alttaki işte sözcük nesneler daha karmaşık bir yığın oluştururlar, daha içi içe ve dengeli bir görünüm arz ederler. Sol üstteki işte tek dar ağız, ağzın çevresi kırmızı renkte sözcük nesnelerle çevrili, yığının eteklerinde daha az görünürler. Her iki yığında bu görünümleriyle bir karınca yuvasını andırmaktadır. Duyguları ifade eden sözcükler gelişigüzel biçimde yığıldıkları belleğin içinde ışıldamakta, sanatçının iç dünyasındaki sıkışmışlıklara bir aydınlanma getirmektedir.
Kolaj, çağımızın belki de en etkili görsel tekniklerinden biri. Bir şeyleri kesip bir yerlere yapıştırma anlamında kolaycılık gibi de algılanabilmektedir ancak bu doğru değildir. Edebiyatta özellikle görsel şiir ve post modern romanda kullanılmaktadır. Sanatsal tasarım alanında meydana gelen en devrimci biçimsel yeniliklerden biri olmasının temel nedeni, isteyen herkesin özgürce kolaj üretebilecek olması gerçeğidir. Daha çok rastlantı ve gelişigüzellik kavramlarının zemin oluşturduğu sanatsal bir uzamda hareket edilir. Bir kâhin edasıyla birbiriyle ilgisizmiş gibi görünen nesne ilişkilerinden hareketle yeni anlam arayışlarına girilir. Kolaj ve yazılı metinlerin birbirlerinin alanına girmesiyle birlikte, yazı ve görsellik ya da edebiyat ve resim ilişkileri bir kez daha gündeme gelmiştir. Merve Dündar’ın son işini de bu bağlamda yorumlayabiliriz. Gelişigüzellik ve rastlantı mantığı içinde, Pablo Neruda ve İpek Ruben’in dize nesnelerini birbirine ilmekleyerek oluşturulan bütünlükler edebiyat ve resim sanatının ara kesitinde yer almaktadır. Keza belleğinde iz bırakan olumsuz duygusal kavramları biriktirdiği yığınlar da öyle.
Görselliğin bu biçimde sunumu bir zenginlik mi yoksa dekor mu? Dizelerin dize olmaktan, sözcüklerin ise sözcük olmaktan çıkıp kolaja -güncel sanat pratiğine- dönüştüğü noktada kolajın bir bütün olarak kendisi anlam ileten gösterge olmaktan çıkıp birer şiir sözcüğüne evriliyor. Bir bütün olarak taşıdığı belirsizlikler, açık uçlar ve çoğul yorum olanakları kolajları şiire dönüştürüyor. Şiirin merkezinde ise iki söz sanatı yer alıyor: teşbih ve metafor. Merve Dündar, teşbihte hata yapmıyor: İnsan belleği, duygusal kavramlarla dolu bir karınca yuvasına benzer; insan benliği ise iç ve dış dünyanın, ben ve başkalarının ilmek ilmek örüldüğü bir şiir gibidir. Hatta teşbihin bir adım ötesine geçip, bellek metaforu olarak karınca yuvasını, benlik metaforu olarak şiiri kullanıyor da diyebiliriz.
“Teşbihte Hata Olmaz” sergisinde, yazı-resim ilişkisinden hareketle üretilmiş bütün işler, teşbih ve metaforlarla yüklü. Biraz çaba ve sabırla şiirin cevherine ulaşmaya ne dersiniz?
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (27 Nisan 2018)