İnci Aral: “Yazma tutkum ve heyecanım ilk günkü gibi!”

Kasım 21, 2023

İnci Aral: “Yazma tutkum ve heyecanım ilk günkü gibi!”

Söyleşi: Soner Can

Yeni sezonun en çarpıcı yazar transferlerinden biri de İnci Aral oldu. Everest Yayınları, sanatçının yapıtlarını yepyeni kapaklarıyla yayımlamaya başladı. İnci Aral, yaşamı, sanat anlayışı ve yapıtları üzerine yönelttiğimiz sorularımızı sizler için yanıtladı…

İlk yapıtınızın yayımlanışından bugüne yaklaşık 45 yıl geçti. Bu süreçte yazar pişmanlıkları yaşadınız mı?

Kitaplarımı, konularımı uzun bir birikim ve kararla oluşturuyorum. Özellikle romanlarım yazılmadan önce kafamda en az on-on beş yıl beklemiş ve olgunlaşmış oluyor. Yazma aşamasında ise ince eleyip sık dokuyorum.  Bugüne kadar yazdığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım.

Yirmi dört kitap sığdırdınız yazın yaşamınıza. Bu süreçte “Acaba heyecanımı ve isteğimi yitiriyor muyum” diye düşündüğünüz, paniklediğiniz dönemler oldu mu?

İsteksizlik duyduğum, yazma geriliminden kurtulmayı dilediğim günler oldu. Panik değil ama tıkandığım zamanlarda yazımı erteler, sakince çözüm düşünürüm. İyi şeyler yazdığıma ve işimi sabırla, inatla, başarıyla bitireceğime dair özgüvenimi ve yazma heyecanımı hiç yitirmedim.

Farklı siyasi ortamlarına tanıklık ettiniz. Bu dönemlerde yazma özgürlüğünüz kısıtlandı mı hiç?

On iki Eylül döneminde Kıran Resimleri ödül de aldığı halde uzun zaman yayınlanamadı. Ankara’daydım. Çalıştığım yüksek okuldan sürülmüştüm, Dilekçe Davası’ndan yargılanıyordum. İstanbul’a taşındım. Ülkedeki hava soluk almayı zorlaştırıyordu. Sevginin Eşsiz Kışı‘nda topladığım aşk öykülerini yazarken kontrolüydüm.  Sonradan 12 Eylül döneminin acılarını fazlasıyla anlattım. Bazen susmak dışında kendimi hiç sınırlamadım. Edebi dil incelik ve ustalık gerektirir. Neyi nasıl söyleyeceğinizi ve dilinizi iyi bilirseniz sorun yaşanmaz. Eskiler buna “Lisan-ı Münasip”le anlatmak diyorlardı.  

Bu bağlamda günümüzü ve yakın geçmişimizi nasıl değerlendirirsiniz?

Özellikle gazeteciler ve medya, düşünce ifade etme ve sistemi eleştirme konusunda yoğun baskı ve kontrol altında tutuluyor. Kişi hak ve özgürlükleriyse güvence altında değil.  Bu arada yazarlar oto sansür ya da kayıtsızlık kıskacında suya sabuna dokunmayan kitaplar üretiyorlar. Baskı toplumunda sözün, düşünceyi açıkça ifadenin ve edebiyatın özgür olması mümkün mü?

Kadın okurların adeta başucu romanı olan Ölü Erkek Kuşlar’ın sizdeki yeri nedir? Suna “günün kadınını da temsil edebilen modern bir kahraman” mıdır hâlâ?

Onu bitirdiğim gece düş kırıklığı yaşamıştım. Evrensel bir bölünme yakaladığımı kitap yayınlandığında farkına vardım. Çünkü çok ses getirdi ve benim okurumla buluşmamı sağladı. Hâlâ çok sayıda kadının hayatıyla özdeşleşiyor. Otuz yıl öncenin kadını, kadınlık bilinci bakımından belki de bugünün kadınından daha donanımlı ve öndeydi. Kadın kavrayışımızda geriye gitmiş bile olabiliriz. Yine de roman hala gündemde ve Suna çoğunlukla hala günümüz kadınının temsilcisi. 

Olumlu ya da olumsuz anlamda hangi yapıtlarınız şaşırttı sizi? Çok sevileceğini düşünüp ilgi görmeyen ya da daha tevazulu bir beklenti içindeyken patlama yapan yapıtlarınız hangileriydi?

Ölü Erkek Kuşlar!.. Hâlâ en çok okunan romanım. 1992’de yayınlanan Yeni Yalan Zamanlar (Yeşil) ise ancak on beş yıl sonra keşfedildi ve ilgi görmeye başladı. 

Yaşam öykünüzü anlatan Unutmak ile sizi daha yakından tanıdık. Ancak bazıları özellikle Ölü Erkek Kuşlar özelinde yakıştırmalar yaptı, benzerlikler kurdu. Bunlardan rahatsız oldunuz mu?  

Ölü Erkek Kuşlar bir ilk roman olarak otobiyografik ögeler içerebilir. Oysa roman hayat öyküsünden farklı kurguyu gerektirir. Yaşamı boyunca yalnızca kendini yazan çok başarılı yazarlar da vardır.  Nitelik iyiyse tehlike içermez. Ölü Erkek Kuşlar çıktığında erkek karakterlerin kimlikleri üzerine garip dedikodu ve yakıştırmalar yapıldı. Oysa ben öykülerimde olduğu gibi bu ilk romanımda da bire bir gerçek insanlar yerine çoğullaşabilen kişiler yarattım. Yazarlık insanları ifşa ve deşifre etmek değildir. Kendi özelimi açmada da sınırlarım değişikliklerim olmuştur. Unutmak ise bu romandan yirmi yıl sonra yayımlandı. Bu yirmi yılda kendini kanıtlamış, okurunu oluşturmuş sevilmiş, yazdıklarıyla genel geçer kabullere karşı çıkmış başarılı bir yazar var. Utanacak bir şeyi yok ki korkacak şeyi olsun!

Zaman en kıymetli varlığımız. Onu verimli kullandınız mı? Zamanın değerine dair okurlarınıza ve sizi örnek alan gençlere neler önerirsiniz?

Çalışan biriyim zamanımı iyi ve verimli kullandım. Gençlere önerim yok. Tutkulu olan kendini ve ruhunu yazıya adayacaktır zaten. Kolay değildir. Çok okusunlar.  Titiz, sabırlı, inatçı ve çalışkan olmaya gayret etsinler.  

Bazen sıradan bir tip, bir başka yapıtta dev bir kahraman olarak yeniden yaratılır. Siz de bir yapıtınızdaki kahramanı diğerine taşıdınız mı hiç?

Hayali, Yeşil romanımdaki bir yan karakterdi. Okurlarım onu çok sevdi ve romanını yazmamı önerdiler.  Yazdım. Kendi Gecesinde adlı iyi bir romanın unutulmaz kahramanı oldu.

Başarılı yazarlar aynı zamanda iyi birer okurdur. Sizi vaktiyle çok etkilemiş yazarlara, yapıtlara hâlâ aynı sadakatle bağlı mısınız? Kimler ve nelerdi onlar?

Okurluk da gelişen bir olgu. Beni zamanında etkileyen yazarlara saygıyla anıyorum. Fakat onlara yüzlerce çağdaş dünya yazarı eklendi. Bunlardan söz etmekse bu sınırlı söyleşinin sınırlarını aşar.  

Son dönemlerde gençler yazar olmak, üstelik hemen olmak istiyor. Bu hemen ‘tanınmış bir yazar’ olma hevesini nasıl yorumlamak lazım?

Yazarlık gençlere kolay, konforlu ve kazançlı bir işmiş gibi geliyor ama hiç öyle değil. Yazmak çok okuyarak öğrenilen, hayal edildiği gibi kolay olmayan çileli, maddi manevi yıpratıcı bir iş. Belli bir duyarlılığa, dünya görüşüne, birikime, dil bilincine ve esaslı bir yazarlık vicdanına sahip olmayı gerektiren zaman alacak bir olgu. Uzun bir yolculuk.

Son romanınız Yukarlarda En Uzaklarda bir bilim kurgu idi. Bilim kurgu farklı bilgi birikimi ve farklı teknik gerektiriyor sanırım. Bu tarz tek bir denemeden mi ibaretti?

Aslında değil. Daha önce de hayal ve yanılsamalar üzerine öyküler yazdım. Bu roman gerçeküstü ögelere basitçe dokunan, kızını kaybeden bir ailenin dağılma trajiği. Tümüyle teknik bir anlatı değil. Ölmüş genç kızı anlatıcı yapabilmek için kuantum fiziğinden yararlandım ve ona ikinci bir yaşam bağışlayarak ütopik yeni bir serüvene yolladım. 

Bilim kurgunun muhteşem yazarları var. Yukarlarda En Uzaklarda’yı yazarken ya da daha öncesinde etkisinde kaldığınız, esinlendiğiniz yazarlar oldu mu?

İlk gençlik yıllarımda epeyce Jules Verne ve Wells okudum. Son yıllarda ise Ursula K. Le Guin’in birkaç kitabını ve Stanislav Lem’den tek bir eser okudum. Le Guin dışında, türün tutkunu olmadığım için etkilendiğim kimse olmadı. Ben gerçekçi bir yazarım ama gerçeğe ulaşmak için düş gücü ve sezgilerden yararlanıyorum.

edebiyathaber.net (21 Kasım 2023)

Yorum yapın