Tersine sularda bata çıka
çırpınır durur şimdi eski bir yalnızlık
Masum bir sıyrık mı diyelim onca kırıma?
Yukarıdaki dizeler Ahmet Günbaş’ın son şiir kitabı Rüzgâr Akıllı’dan.
İnsanlık geleneğinin büyük bir kısmını savaşlar oluşturuyor yargısından yola çıkarsak, Günbaş’ın bu dizeleri kitap boyunca diğer dizelere de yoldaşlık yapmaktadır. Öyle ki “Manşetlerden kanhaberler damlarmış, vebalım boynuna sus!” diyecek kadar çığlık çığlığadır bir dizede. Başka bir dizede ise güngörmüş günler görmüş bir merminin fısıldayan sesiyle söyler.
Öldüler…
Tüfek çatılmış bir yalnızlıkta düşmeye eğimli
aldanışlar atlasının tomurcuk gülleri
Boydan boya kandır atlas. Boydan boya insan yarası. Ve çok ihanetlere tanıktır bu atlas. Ağıtlar geçer telgraf tellerinden. Kan ve barut kokusuyla. İnsanlık tarihi acılardan yapılmış bir takvim yaprağı. Şaire göre “morgmonolog bir hüzündür kanayan” Şattülarap’ta, Gazze’de ve bütün coğrafyada.
Emperyalist büyük tekellerin girdiği her yer kan beşiğidir.
Burada meşhurdur toprağın kanaması
bire yüz kanar da kimse aldırmaz
Gelincik kınasına karışır birazı
Sözün sustuğu yerdeyiz işte. Çocuklar ölüyor, elleri zamanın ötesi. Kadınlar ölüyor, gözleri çöl defterinde bir ah sürmesi. Kör, sağır ve dilsiz dünya. Yankısı yok ölümün. Filistinli bir kızın mektubundaki çığlık hâlâ belleklerdedir:
“Bizim burada on beşinde kızlar savaşa gider. Seçme hakki tanımaz İsrail zorbası. Ya evinde oturup ölümü bekleyeceksin. Ha bugün ha yarın diye diye. Yaşarken öleceksin ya da…”
Savaşın soğuk yüzüne dokunuyor şair kitap boyunca. Elleri üşüyor, yüreği hep bir “dağ yarası”. Yaşadığı çağa tanıklık ediyor. Nerde bir zulüm varsa söylenecek söz de vardır diyor. Ve haykırıyor en yüksek perdeden.
Gazze dediğin kumdan bir çocuk
Vahası tarumar.. Gayya’dan bozma mecaz
Bekle ki ot bitsin üzerinde!
Günbaş; bir sevgi şairi, barış adamı. Duygu yorgunu. İnsana olan inancını hiç yitirmeyen bir yürek. Bunca kırımın yaşandığı dünyadan o büyük insanlık adına hâlâ umudu var. Her şeyden geçiyor şair. Aşktan asla. Çünkü aşk onun dizelerinde bir yeryüzü güzelliği. Belki de acıları sağaltacak tek ilaç. Günbaş’a göre “göz devrimi” yaşanmadan kalbe dokunmak imkânsızdır.
Bu yüzdendir ki “Gözlerinden başlamalı sonsuzluk dersi” diyecek kadar gözü pektir. İnsanlığı sevgiye ve barışa taşıyacak sır, bakmakla görmenin ayrımında gizli. Ve gözler asla hata yapmıyor aşkta.
-Dar zamanlarda neylersin şair?
-Ağlarım.
Ağlamak tozunu alırmış hayatın
buna inandım
Bu dizeler kitaptaki tüm şiirlerin özeti aslında. Ne demeli şimdi bu sözlerin üstüne. Şairler bilir, şiir yolculuğu hep dar zamanlara denk düşer. Şarkısız ve gülüşsüz anların yontu sanatına dönüştüğü o iç sıkıntısında soyunur şair harf harf. Mekânlar, nesneler ve şair baş başadır artık. Bu dünyadan uzak bir yer, ütopyalar, özlemler, yalnızlık halleri ve direnç duvarları; her birini kuşanır. Ağlamak belki de bu anın tek gerçeği. Öyle ya ne demişti Günbaş; “Göz Devrimi”nde:
Aşk kadar gerçek ve enternasyonal
gürül gürül yürümeli kirpikçerileri
Devrimse devrim, o büyük saati
kurmalı çatırtıyla göz kararı
Ne ara başladı bu yolculuk? Ne zaman bitecek?
“Yolun şiirinden gidiyordum”
Üstü başı sözcük kırıklarıyla dolu bir gezgin. Bir imgenin peşinden sürüklene sürüklene hem de. En yalın haliyle, en “aşkçıl” teniyle. Yunus’un bıraktığı yerden başlıyor yolculuğu. Aynı yemini etmiş gibi. Mühürlü yolları aça aça şiir olmayı bekleyen sözcüklere doğru yürüyor. Derken, bir ses:
-Aşksız nereye gidilebilir ey yolcu?
-Hiçbir yere!
Gerisin geri yürüyor aynı yolu. Aşkın anayurduna dönüyor. Doğar doğmaz ona ilk gülümseyen yüze sarılıyor. Yaralarını açıyor, kırgınlıklarını fısıldıyor. Düşlerini, umarsız bekleyişlerini, cevapsız avazlarını, sevda boşluklarını ve eksik sevinçlerini anlatıyor durmadan. Bir anı evine sığınıyor yeniden.
Güzel annem, çok üşüdük ara yerde
ne gurbete yarandık ne sılaya
Şimdi bu anı evinde zamansız göçen dostları anımsama vaktidir. Birer birer geçiyor Günbaş’ın dizelerinden dostlarının yüzü. Şiirin yoldaşlığıyla halleşir ve helalleşir onlarla.
M. Mahzun Doğan’ı gecikmiş bir yağmura bakar gibi anımsar. Bozkır kokulu bir şairdir o. “valizinde tıkış tıkış Ankara”
Mahzun gelir, daha ilk yudumda sarhoş
Denize bakmalar çoğalır, rüzgârlar yelkenlenir
Akif Kurtuluş’un erken gidişine bütün şiirler tanıktır. Bir gece “ay şafağından” örülmüş kederle gelir Günbaş’ın şiirine.
Herkes gittiydi, dönüşsüzdü
Can çekişen bir karanfil kaldıydı yatıya
Nasılsa erkendi, sabah olur bakardık yarasına
Ve Ahmet Uysal.
İda Dağı’nın tutkulu şairi. Yaşadığı coğrafyanın insanını, acılarını, aşklarını, doğasını ve mitolojisini şiirlerine taşıyan insan. İnsan ve sevgi merkezli dizelerin sahibi. Ahmet Günbaş’ın da can dostu. Ölümü en çok onu etkiler. “Rüzgâr Akıllı”daki üç şiirini Ahmet Uysal’a adar.
Uz gittin…
Narını ellerinle paylaştırdın
güz faslında
Üzümünü şarabını da geçtin dağbozumu
Ahlatın yalnızlığına değdin
taşçıl sabrınla
Ahmet Günbaş’ın Rüzgâr Akıllı’daki şiirleri insan odaklı bir yaşamın izleriyle örülü. İnsanın sevgisizlik hallerinin neden olduğu yıkımlardan ve savaşlardan söz ederken insanı kırıp incitmiyor. Naif ve sevecen yaklaşıyor. Çünkü ona göre her insan önemlidir. Kötülük ise faşizan sistemlerin dayattığı bir olgudur. Bu acımasız sistemleri aradan kaldırdığımızda insan kendi kalbiyle başbaşa kalacaktır ve içindeki hayvani duyguyu öldürecektir.
Ahmet Günbaş’ın gönül adamlığı ve sevgi doyumsuzluğu kitap boyunca tüm şiirlerine yansımış.
Ömer Turan – edebiyathaber.net (27 Ağustos 2013)