Hakikate nasıl ulaşılabilir? Felsefe yaparak hakikate ulaşmanın yolları nelerdir? Filozoflar hakikatin anlamına ulaşabilmiş midir? Bu sorulardan hareketle felsefe tarihine baktığımızda şunu görüyoruz: Anlam ve gerçeğe soru sormadan ulaşılamaz. İnsanların anlam ve gerçeğe ulaşma çabası da hiçbir zaman bitmez. Anlam aslında hayatın anlamını aramaktır. Bu anlama ancak gerçek aracılığıyla ulaşılabilir. Gerçeğe ulaşmak için sorular sormak, bilimsel bilgi üretmek gerekir.
Felsefe, bilginin birikmesi demektir. Anlam ve gerçeğin ne olduğu soruları ilk günden beri sorulmuş, yanıtlar birikmiştir. Dünyayı somut olarak beş duyumuzla algılarız. Bu maddeci yaklaşımdır. Var olan her şey gerçektir. Algıladıklarımız zihnimizde anlama dönüşür. Bu gördüğümüz dünyayı maddeci yöntemle anlarız. İdealist yaklaşıma göre ise gerçek denen şey, gölgelerdir. Madde dediğimiz şeyler kopyalardır. Maddelerin esas şekilleri öbür dünyadadır. Bu cevapları veren filozoflar bu soruyu kendilerine sormuş, yanıtları vermişlerdir. Bana göre materyalist felsefe daha anlaşılır. Gördüğüm ya da dokunduğum şeyleri anlamam daha kolay çünkü. Gerçeklik ise insanların dünyayı algılama biçimine göre değişir. Dünyayı duyu organları ile algıladığımızda bu somut gerçeklik olur. Algıladıklarımızın gerisinde olan farklı bir gerçekliğe de inanabiliriz. İnanan insanlar sonuçta görmeden, duymadan Tanrı’nın varlığına inanıyor. Ama filozoflar her şeyi sorgular, bunlara yanıtlar arar.
Bunları sorgulayan filozoflar olmasaydı bu konular hiçbir şekilde tartışılmayacaktı. Soru sormayan insanlar gelişemediği için insanlar bu seviyeye hiçbir zaman ulaşamazdı. İnsan dünyayı ve kendini ancak soru sorarak anlayabilir. Bu da düşünmenin en büyük kanıtıdır. Felsefede yanıtlardan daha çok soru sormak önemlidir. Çünkü soru sormak felsefenin de bilimin de temelidir. Ben anlama gerçek dünyadaki algılarımızla ulaşabileceğimize inanıyorum. İnsanlar hayatın anlamını para, aşk ya da farklı bir şey olarak görebilir. Mutluluğu bunların tüketiminde arayabilir. Hayatı hiç sorgulamadan yaşayan bir sürü insan var. Spor, sanat ve bilimden habersiz yaşıyorlar. Onlar kendilerini hayatın akışına bırakmışlar. Gerçeği ve anlamı sorgulamıyorlar. Düşünmek için vakitleri yok. Belki de felsefe aracılığıyla düşünmeyi bilmiyorlar, okumuyorlar. Hayattaki amaçlarımız bizim anlam arayışımızdaki sorulara yanıtlar vermemizi sağlıyor. Sonuçta hepimiz ihtiyaçlarımıza göre bu sorulara farklı biçimlerde yanıtlar veriyoruz. Yaşadığımız günün koşullarına göre mutlu bir hayat sürmek hayatın anlamı olabilir. Hegel her şeyin fikirlerden oluştuğunu söyler. Biz buna genel olarak idealizm diyoruz. Marx ise Hegel”in aksine her şeyin maddi gerçeklikten oluştuğunu söyler. Fikirlerimiz bile maddi gerçeğin birer yansımasıdır. Buna diyalektik maddecilik denir. Ben Marx’ın gerçeğe ve bilgiye ulaşma yöntemini kendime yakın hissediyorum.
Sonuç olarak herkes tarafından kabul edilen bir gerçek ve anlam tanımı olmaması bu soruların gereksiz olduğunu düşündürebilir. Bu bilgilere kesin olarak ulaşamıyor olmamız soruların yanıtlarına yönelik çabalarımızı boş yapmak olarak görmemize neden olabilir. Ancak bu soruların sorulması ve insanın düşünerek bu sorulara yanıt vermesi insanlığı bu seviyeye getirmiştir. İnsan ölümlü bir varlıktır ama dünyayı anlama ve gerçeği bulma çabası ölene kadar sürebilir. Çünkü yaşamak ve düşünmek bunu gerektirir.
Kaynak: İnsanın Anlam Arayışı, Viktor E. Frankl, Okuyan Us, İngilizceden Çeviren: Selçuk Budak, 63. Basım, İstanbul, Kasım 2019.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (15 Ocak 2020)