İnsanın gölgesiz yaşaması mümkün mü? | Metin Celâl

Mart 26, 2025

İnsanın gölgesiz yaşaması mümkün mü? | Metin Celâl

Haruki Murakami, son romanıyla aslında başa dönüyor. Umarım bu yazarlık çemberinin tamamlanması değildir. Türkçeye deneyimli çevirmen Ali Volkan Erdemir’in çevirdiği Şehir ve Belirsiz Duvarları’nın çıkış noktası, 1980’de Bungakukan edebiyat dergisinde yayınlanan novella uzunluğunda bir hikaye. Dergide yayınlanmasına rağmen içeriği tatmin etmediği için kitaplaştırmamış. Murakami’nin kitaplaştırmadığı tek romanıymış aynı zamanda. Ama aklında hep yeniden ele almak varmış. Birkaç yıl sonra, 1986’da “Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu”nda konuyu yeniden ele almış. Sonunda birbirine bağlanan iki ayrı öykü olarak gelişen romanın öykülerinden biri olarak kullanmış Şehir ve Belirsiz Duvarları’nın konusunu. 40 yıl sonra, 2020’de kendisine bitmemiş gelen bu novellayı yeniden ele alıp yazmaya karar vermiş ve bu kez ortaya Türkçesi 552 sayfalık bir roman çıkmış. Novella sadece ilk bölüm için çıkış noktası olmuş. İlk bölümü yazınca “Bu kadarı yeterli değil. Bu hikaye sürmeli” diye hissetmiş. İkinci ve üçüncü bölümleri yazmış. Aslında aynı konu ve temaları sık sık tekrarlaması ile tanıdığımız Murakami için şaşırtıcı olmayan bir yazma serüveni anlatılan.

“Şehir ve Belirsiz Duvarları” iki paralel hikaye olarak gelişiyor. İlk öyküde kahraman 17 yaşında bir delikanlıdır. Bir deneme yazma yarışmasının ödül töreninde kendi gibi ödül kazanan 16 yaşında bir kızla tanışır ve ona aşık olur. Kız, gerçek benliğinin duvarlarla çevrili bir şehirde olduğunu söyler. Birlikte şehri ayrıntılı olarak hayal ederler ve delikanlı bunları yazıya geçirir. Bir gün kız kaybolur ve delikanlı ondan bir daha haber alamaz. Aradan onlarca yıl geçse de kızı özlemeye devam eder ve normal bir yaşam süremez.

Paralel hikayede, delikanlı artık yetişkin bir adamdır ve kızla birlikte hayal ettiği şehre gelmiştir. Kalın ve yüksek duvarların ardındaki bu garip şehre girebilmesi için gölgesinden ayrılması gerekir. Şehirde yaşayanların hiçbirinin gölgesi yoktur. Rüya okuyucusu olarak görevlendirilir, görevi her gün şehirdeki küçük bir kütüphaneye gitmek ve orada birikmiş yumurtamsı kürelerden şehirde yaşayanların eski rüyalarını okumaktır. Kütüphane görevlisi onu daha önce tanıdığını hatırlamayan sevgilisidir. Aradan yıllar geçmesine rağmen hiç yaşlanmamış, 16 yaşında kalmıştır.

Girmesi zor olan bu şehirden çıkmak da mümkün değildir. Adamın şehre girebilmek için terk ettiği gölgesi ölmeye başlayınca, gölge birlikte şehirden kaçmayı ve tekrar bir araya gelmeyi teklif eder. Böylece gölge bedenle birleşecek ve ölmeyecektir. Adam bu teklifi kabul ederse de kaçarlarken fikrini değiştirir ve gölgenin kendisi olmadan şehirden çıkmasına izin verir.
Sonraki bölümde adamı normal hayata geri dönmüş bir halde buluruz, bir yayınevinin dağıtım bölümünde çalışmaktadır.
Evlenmemiştir, sevgilisi de dostu da yoktur, yalnız, izole bir hayatı vardır. Duvarların ötesindeki şehirde yaşadıkları ve ilk aşkı hep aklındadır. İşini bırakır ve dağlarla çevrili küçük bir kentteki kütüphanede iş bulur. Bu küçük şehirde yaşadıkları, kurduğu dostluklar yeniden duvarlarla çevrili şehre dönme düşüncesini doğurur.

İkili anlatımla, zamandaki ileri ve geri geçişlerle karmaşıklaşan bir yapısı var “Şehir ve Belirsiz Duvarları”nın. Murakami’nin bu yapıyı özellikle tercih ettiğini düşünüyorum, zaten fantastik ve gerçeği ustaca birleştirip anlatığı her şeyin gerçek olabileceğine bizi ikna edebilen bir yazar olarak bilinçli olarak böyle yazması şaşırtıcı değil. Çünkü ele aldığı konu insan ve gölgesi. Gölgemizden ayrılabilir miyiz, gölgesiz yaşayabilir miyiz? Tersten sorarsak gölgemizin bizim benliğimize katkısı nedir ya da niçin gölgemiz vardır ve ona ne ihtiyacımız var? Bu soruların çevresinde gelişiyor roman. Gölgeyle birlikte ve gölgesiz neler yaşandığını, gölgemizin bizden ayrı kaldığında nasıl bir yaşam sürdüğünü anlatıyor. İnsanın anlam arayışı olarak da okunabilir. Bir hayalet hikayesi olarak da kabul edilebilir.

Murakami ustaca bir anlatımla yine çok boyutlu bir anlatı kurmuş ve gerçeğin nerede başlayıp gerçekdışının nerede bittiğini sormamızı amaçlamış. Benim için gerçek olan sizin için gerçekdışıdır ya da gerçekdışı diye düşündüğümüz olay ve olgular başkaları için somut gerçekliklerdir diyor.

Gabriel García Márquez’in Kolera Günlerinde Aşk’ına yapılan gönderme ile de birisine fantastik gibi görünen bir olayın bir başkasınca gerçek olarak kabul edilebileceğini vurguluyor Murakami. Neyin gerçek neyin gerçekdışı olduğunu karıştırarak da bunun altını çiziyor. “Şehir ve Belirsiz Duvarları”nı büyülü gerçekçilik türünde bir eser olarak değerlendirmemizi arzuladığının bir işareti de olabilir bu gönderme. Bence Murakami büyülü gerçekçilikte duramamış fantastiğe doğru güçlü bir hamle yapmış.  

Kitaptaki caz müziği göndermeleri içinse Murakami’nin yazma tarzının da cazdaki serbest doğaçlama’ya benzediğine dikkati çekiyorlar eleştirmenler. Romanı olumsuz eleştirenler hem gerçekçi değil hem de büyülü değil demişler ama “Şehir ve Belirsiz Duvarları”nın bu kadar ağır eleştirileri hak ettiğini düşünmüyorum. Bir başyapıt değil ama Murakami okurları için büyük bir okuma keyfi olduğu bir gerçek. Murakami’yi ilk defa okuyacak okur için ise anlatılan her şey değişik ve ilginç gelecek, merakla okuyacaklardır “Şehir ve Belirsiz Duvarları”nı.

* “Şehir ve Belirsiz Duvarları”, Haruki Murakami, çev. Ali Volkan Erdemir, Şubat 2025

edebiyathaber.net (26 Mart 2025)

Yorum yapın